KIBRIS’TA GÖZDEN KAÇANLAR..!

Abone Ol

Kıbrıs’ta çözüme odaklı olduğu söylenen görüşmeler 28 Haziran 2017 de yeniden başladı. Aslında yeniden başlayan müzakereler, geçtiğimiz yıl Kasım ayında başlayıp da, Şubat 2017 de devam eden sürecin devamı… 

Pekiyi çözüme odaklı bir sonuç çıkar mı? Hiçbir zaman!

Neden?

Çünkü 1968 yılından beri süregelen çözüm görüşmeleri, Rumların olumsuz tavırları, kararları nedeniyle sonuç alınamadan bitmiştir de ondan…

Pekiyi şimdi Rumların bu tavırlarında değişen bir şey oldu mu? Hayır…

Bunun en yakın örneği Annan planı döneminde yaşanmıştır!

24 Nisan 2004 tarihinde çözüm adına ortaya ‘çıkan/çıkarılan/dayatılan’ Annan Planına Rumlar da, Türkler gibi ‘evet’ demiş olsalardı; bugün iki bölgeli, iki toplumlu federasyona dayalı ‘’Birleşik Kıbrıs Cumhuriyetinin’’ 13’ncü kuruluş yıldönümünü kutluyor olacaktık…

Ama ‘evet’ demediler! 

Çünkü Rumlar Kıbrıs’ın tamamen kendilerine ait olmasını istiyorlardı…

Bundan da asla vazgeçmediler.

Geçtiğimiz yıl Kasım ayında Cenevre’de başlayan yeni müzakere sürecinde de aynı hedefin peşindeler…

Türkiye, K.K.T.C; Rumların istediği her şeyi versin. Garantisi de, güvenliği de, toprak paylaşımı da, yönetimi de, ekonomisi de, nüfus üstünlüğü de Rumların dediği gibi olsun; Türkiye de, Kıbrıs Türk’ü de onların verdiği kadarıyla yetinsin..! Rumlar adaya, Kıbrıs Türk’ü de azınlık hakkına sahip olsun…

 Hiç böyle bir çözüm/mutabakat olur mu?

 Annan Planına ‘evet’ denilse, ‘Federal Kıbrıs Cumhuriyeti’ kurulabilseydi eğer! 

  Maraş ve Güzelyurt’ta Türklere ait olan topraklardan 682 kilometre karelik büyük bir parça Rum’lara verilmiş,

Rumlar Kuzeyde ki taşınmazlarına dönmüş,

40 bin Türk askerinin 34 bini Ekim 2006’ya kadar adayı terk etmiş,

Anlaşmanın ilgili maddesi gereğince ada’nın askersizleştirme süreci devam ediyor olacağından! Türk Askerinin adada ki varlığının devam edip etmeyeceğinin 3 yılda bir gerçekleştirilecek olan toplantıları çoktan sona ermiş,

 Türk Askerinin ada da ki varlığı bir ‘alay kadar askerimizle’ sınırlandırılmış; bu güç de BM’nin adadaki komuta kademesinin kontrolünde kalmış olacaktı…

 Ama Rum’lar; Annan Planı ‘’ENOSİS’’ yolunu tıkadığı için bu plana da hayır demişlerdir!

 Yoksa çoktan Kıbrıs’a veda etmiş olacaktık.

 Bu Tuzak planın içeriğinde olup da yukarıda en önemlilerini sıralamış olduğum hususlar; Kıbrıs Türk Halkının Kıbrıs adasındaki en önemli yaşam halkalarının, bir daha birbirine eklenmemek üzere kopartılarak ortadan kaldırılması sonucunu doğuracaktı. 

  2004 yılında sonu böylesine büyük tehlikelerle dolu bu planın içeriğini bilmeden, onaylamak zorunda bırakılan Kıbrıs Türk Halkını, bu felaketten Rum’ların Annan Planına‘’Hayır ‘’demeleri kurtarmıştı…

  2008 yılından beri çözümün anahtarı olarak görülen, malum çevrelerce desteklenerek parlatılan Rum Akel - Türk C.T.P dostluklarını öne çıkaran; o sürecin çözüme odaklı yöneticileri; Bay Hristofyas’la, K.K.T.C Cumhurbaşkanı Sn.Talat’ın; ‘’her ne pahasına olursa olsun Kıbrıs sorununa çözüm üreteceklerini’’ söylemleri dün gibi hatırlardadır…

 2015 yılından bugüne Kıbrıs müzakere sürecini yürüten GKRY temsilcisi Bay Anastasiadis ile K.K.T.C Cumhurbaşkanı Sn. Akıncı da aynı kararlılıkla çözüme odaklandıkları, bu sürecin ‘’Kıbrıs’ta çözümsüzlüğün aşılması için son fırsat olduğu’’ söylemleri de ortadadır…

  1968 yılından günümüze süregelen bu ‘’diplomasi mezarlığı’’ oyunlarını, Rum-Yunan ikilisinin kurguladığı ‘’Bizans senaryolarını’’ Kıbrıs Türk Halkı hiç de hak etmemiştir.

 Şurası unutulmamalıdır ki; Kıbrıs Milli Davamızın, ata yadigârı Kıbrıs adasındaki vatan topraklarımızın bedelini Milletimiz de, Kıbrıs Türk Halkı da kanı ve canı pahasına ödemiştir.

   Şimdilerde sırf çözüme ulaşabilmek adına elde edilen tarihi ve hukuki kazanımlarımızı sulandırmak, göz ardı etmeyi düşünmek dahi, Tarihimize, Şehitlerimize yapılacak en büyük haksızlık olacaktır. 

   Ancak şu anda çözümün temel şartı Kıbrıs Türk Halkını temsil eden siyasilerin ne istediğine değil; Rum yönetiminin ne istediğine odaklanmıştır!

    Kıbrıs Türk Halkı; kuralları yıllardır hiç değişmeyen, Rum’un belirlediği bu oyunu oynamak zorundadır sanki…

Neden?

 Bu öylesine değişmez bir oyundur ki; dünya kamuoyunda çözümün kuralları da, Rum’ların taleplerine göre konulmaktadır!

 Niçin?

 Böyle bir kamuoyunun oluşumunda bizim suçumuz, bizim katkımız yok mudur?

 Evet, tabii ki vardır…

 Geçtiğimiz yıllarda Kıbrıs politikamızdan verilen tavizler, Türkiye’nin AB sürecinde ‘Kıbrıs Milli Davamıza’ getirmiş olduğu açılımlar, AB ile başlayan müzakere sürecinde uygulanan ‘’Rumlardan bir adım önde olma politikası!’’, 

 Kıbrıs Cumhuriyetinin kuruluşunun temelini teşkil eden 1960 Anlaşmasında mevcut olup ama kullanılmayan pek çok bağlayıcı maddenin uluslararası arena da sağlayacağı avantajlarımızın göz ardı edilmesi, bugün gelinen noktanın temel nedenlerini teşkil etmiştir.

Bugün Kıbrıs sorununun çözümü için Rum tarafının olaya bakışı, çözüm şartları şunlardır:

  • Türk Askeri adayı terk etmelidir,
  • Türkiyeli yerleşikler adadan gönderilmelidir,
  • Maraş Rum’lara iade edilmelidir,
  • Rum’lar kuzeyde ki evlerine, taşınmaz mallarına geri dönmelidir,
  • Yönetimde dönüşümlü başkanlık kabul edilemez,
  • Ve en önemlisi Kıbrıslı Türk’lerin Rum vatandaşlarından, Maronitlerden, Latinlerden ve Araplardan farklı bir talepleri olamaz. Çünkü onlar da adanın azınlığıdırlar!

 İşte Rum tarafının çözüm için öngördüğü, hiçbir zaman değişmeyen, değişmeyecek talepleri bunlardır.

 Yani sözün özü; Rum tarafının istediği: ‘’Adanın tapusu bende olacak, sen de ancak Kıbrıs’ta benim kiracım olarak yaşayabilirsin; günü geldiğinde de bu adadan çıkıp gideceksindir…’’

 Son dönem müzakereleri başlamadan önce diğer iki garantör ülkeden, dün de BM’den aşağıdaki açıklamalar gelmiştir:

İngiltere’den; ‘adadaki üslerimizden toprak tavizi verebiliriz’, 

Yunanistan’dan; ‘Garantörlük’ hakkımızdan feragat edebiliriz,

BM’den; bu görüşmeler de olumlu bir şekilde bitmez ise adada ki ‘Barış Gücünü’, daha hassas bir bölgeye kaydırır, adadan çekeriz..!

Bu açıklamaların tümü Türkiye’den, Kıbrıs Türkünün adadaki yaşam hakkından yeni bir taviz koparmaya yöneliktir.

Gerçekten de Kıbrıs’ta adil ve kalıcı bir çözüm isteniyorsa; bu durum sadece Rum’ların ne istediğine göre değil, Kıbrıs Türk Halkının yasal ve vazgeçilmez tarihsel haklarına sahip çıkarak sağlanabilir. Anavatan-Yavru Vatan birlikteliğinin öncelikli tercihi de bu olmalıdır.      

 Bunun dışında üretilen senaryolara alet olmak; ya da yol arkadaşlığı, yoldaşlık fantezilerinde çözüm aramak sadece günü kurtarmaktan ibarettir!

  Bu dönemi ‘Kıbrıs’ta çözüm süreci’ olarak ilan edenlerin tercihi bu fanteziler değil; ülkemizin, milletinin vazgeçilmez hakları, tarihsel değerlerimiz olmalıdır.