Yeni yıla kadar AB Dönem Başkanlığı koltuğunda oturan Kıbrıs Rum Yönetimi, içinde düştüğü mali kriz nedeniyle başka çare bulamayınca AB’nin ağır koşullarını kabul etmek zorunda kaldı. Hristofyas’ın gazetelerde gözyaşları içinde çıkan resimleri yanında”Kan ağlayarak AB’nin kurtarma koşullarını kabul etmek zorunda kaldım” sözleri çaresizliğin en açık ve yalın ifadesi idi.
Yıllardır bol keseden yapılan hesapsız kitapsız harcamaların ağır faturasının bir gün mutlaka ödeneceği gerçeği Güney Kıbrıs Rum Yönetimini şaşkına çevirmiş gibi.
Nasıl şaşırmasınlar ki?
Kendi yıktıkları, yok ettikleri cumhuriyeti 60 yıldır gasp etmelerine dünya hiç ses çıkarmış mıydı?
Zorla göç ettirdikleri Türklerin mallarını, mülklerini nasıl yağmaladıklarını dünya seyirle yetinmemişmiydi?
Kıbrıs Rum Yönetiminin AB’ne alınışını dünya nasıl içine sindirmişti?
Bu kirizin lafı mı olurdu? Bir çare bulunurdu elbet.
Ama Rumların beklediği gibi olmadı. Zehir gibi bir acı reçeteyi imzalayarak ekonomik açıdan bağımlı hale geldiler.
Bol keseden dağıtılan sosyal hakların kırpıldığı ve kaldırıldığı Güney Kıbrıs’ta, bir çok işletmenin iflas ettiği, turizm gelirlerinin iki milyar eurodan altıyüz milyona düştüğü, işsiz sayısının % 15’lere dayandığı, bütçe açığının da iki milyar euroyu aştığı ayrıntılı olarak basına yansıdı.
Tabii kaynakları kıt ve kısıtlı olan bütün adalarda olduğu gibi Kıbrıs’ta da adanın güneyinde ortaya çıkan bu olumsuzlukların KKTC’yi de etileyecekti. Kıbrıslı soydaşlarımızın özellikle inşaat ve hizmet sektöründe 6-7 bin kadarı güneyde çalışıyordu. Bunların bazılarının işlerini kaybettiğini bazılarının da maaşlarında kesinti olduğunu bizzat KKTC Maliye Bakanı açıkladı.
Bu gelişmeler arasında geçtiğimiz günlerde, Türkiye ile KKTC arasında Ekonomik ve Mali İşbirliği Protokolü imzalandı. Protokole göre önümüzdeki üç  yılda Türkiye, KKTC’ye üç milyar liralık mali yardımda bulunacak ve ayrıca 300 milyon liralık ilave destek de sağlayacak.
1968’den beri devam eden ve Kıbrıs’ta bir çözüm için uğraşılan müzakereler artık gündemde bile değil. Rum tarafında şubat ayında yapılacak seçimlerden sonra da pek bir şey değişecek gibi görünmüyor ama, Ab kaynakları şimdiden Türkiye’nin bu durumdan, kazançlı çıkabileceğini dillendirmeye başladı. Aslında KKTC Cumhurbaşkanı Sayın Derviş Eroğlu’nun da belirttiği gibi, manevra alanlarının daraldığı ve ekonomik açıdan tam bağımlı olacakları bu kriz döneminde bile Kıbrıs Rumlarının tutumunda hiç bir yumuşama ve esneklik beklenmemeli ve Türkiye, KKTC’yi tanıtma ve ambargolardan kurtarma gayretlerine ağırlık vermelidir.