Doğu Akdeniz’de Kıbrıs açıklarında bulunan enerji kaynaklarının Kıbrıs meselesine getirdiği yeni boyutlar; irili-ufaklı, uzak-yakın pek çok ülkeyi malumları yakından ilgilendiriyor. Başta GKRY olmak üzere Mısır, İsrail, Lübnan kendi aralarında Doğu Akdeniz’de münhasır ekonomik bölge (MEB) sınırlarını kendilerine göre belirleyiverdiler. 

Oysa Doğu Akdeniz uluslararası hukuka göre yarı kapalı deniz statüsünde olduğundan bölge devletlerinin, hep birlikte anlaşarak sınırları belirlemeleri gerekmektedir. 

Rum-Yunan ikilisi ise; bir yandan hem KKTC’yi, hem de Doğu Akdeniz’in en uzun 250 mil kıyıları olan Türkiye’yi ve haklarını görmezden gelirken bir yandan da bu hukuksuzluklara kılıf uydurma telaşı içindedirler. 

Tabii Türkiye bu paylaşımı kabul etmemiş ve gerekli tepkiyi göstermiştir. Buna rağmen GKRY; Ada’nın güneybatı, güney ve güney doğusunda haritada işaretli parsellere de araştırma ve sondaj ruhsatları vermeye başladı. Bilindiği gibi araştırmalar da devam ediyor. 

Değerli okurlarım, 

Haritada yine Türkiye ile Mısır arasında uluslararası hukuka göre belirlenecek MEB sınırı da işaretlenmiştir. Ancak görüldüğü gibi GKRY’nin ilan ettiği parseller Türkiye’nin MEB sınırlarına tecavüz halindedir. 

Daha önce 2002 yılında Northern Access gemisi ile GKRY’nin haritada işaretli Türkiye’nin MEB sınırları içinde araştırma yapmasına müsaade edilmemiş ve gemi bölgeden çıkarılmıştı. 

Bilindiği gibi geçtiğimiz Ekim ayında da Akdeniz’de sismik araştırma yapan bir gemimizi Yunan savaş gemilerinin tacizi üzerine donanmamız derhal gerekli önlemleri almıştı. 

Bunlardan başka Yunanistan’ın Ege Denizi’nin güneybatısında Girit Adası-Mora Yarımadası bölgesinde kara sularını 12 mile çıkarma hazırlığı içinde olduğu da açıklanmış, Türkiye’nin sert tepkisi üzerine teşebbüs şimdilik ötelenmişti. 

Daha sonra Yunan Başbakanı Moskova’da boy gösterdi. Sayın Çipras; S-400 füzelerini de kastederek hem Türkiye’nin silahlanma programı üzerindeki endişelerini belirtmiş, hem de Rus doğalgazının Avrupa’ya naklini sağlayacak olan Türk Akım’a Yunanistan’ın dahil edilmesini talep etmiş.

Bu gelişmelerin hemen akabinde, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanımız da; Mersin açıklarında Fatih sondaj gemimizin sondaj çalışmalarının devam ettiğini, ikinci sondaj gemimiz Barbaros Hayrettin Paşa’nın da Ocak ayı sonunda Akdeniz’de olacağını açıkladı. 

Son iki ay içinde Doğu Akdeniz’le ilgili bu gelişmeler yanında Kıbrıs’ta da, bizim için hiç de iç açıcı olmayan gelişmeler, adeta ufukta gibi. ABD, Fransa ve İtalya, GKRY’den deniz ve hava üsleri talep ederken halen bu ülkelerin, GKRY’nin hava alanları ve limanlarından yararlanmakta olduğu, ve Rusya’nın bu uygulamaya tepki gösterdiği KKTC yetkililerince açıklandı.

Ayrıca Kıbrıs’ta 1974’te kuzeyden güneye göç eden Maronitlerin, tekrar KKTC’ye, eski köylerine dönebilmeleri yeniden gündeme gelmiş. KKTC Cumhurbaşkanlığı da anlaşıldığı kadar hazırlık için start da vermiş. Bu garip gelişmenin tuhaf bir detayı daha var. Maronitler Türk tarafında yaşamak, ama Rum yönetiminde olmak istiyorlarmış. 

İki kesimlilik ilkesi ile taban tabana zıt değil mi? 

Ve o bölgede, eski Maronit köylerinde iskan edilmiş Türklerin yeniden bir göçe tabi olacakları kimseyi ilgilendirmiyor mu? 

Değerli okurlarım, 

Birkaç gün önce KKTC’de yayınlanan bir TV programında, KKTC’nin Başbakan Yardımcısı ve Dış İşleri Bakanını izledim. Sayın Bakan yeniden başlayacak iki toplum arasındaki görüşmeler öncesinde, Kıbrıs’ta Türk-Rum eşitliğinin daha gerçekçi düşünülmesi gerektiğini belirtti. Yönetimi ve zenginliği paylaşma konusunda da herkesin farklı düşündüğünü ve paylaşmaya matuf bir ortaklık değil işbirliğine yönelik bir ortaklık yapılmasını ifade etti. 

Eşitliğin daha gerçekçi düşünülmesi gerektiğine program süresi yeterli olmadığından pek açıklık getirilmemekle beraber, ben bu eşitliğin daha gerçekçi halinin Sayın Akıncı’nın garantiler tabu değildir ifadesi gibi çok tehlikeli mecralara açılabileceğini değerlendiriyorum. Bu nedenle daha önce bu sütunlarda yayınladığım olmazsa olmazların, görüşmeler için bir ön şart olarak kabul edilip açıklanmasının gerekli olduğunu düşünüyorum. 

Bu nedenle bu olmazsa olmazları bir defa daha dikkatlerinize sunuyorum. 

Aziz Milletim, artık bu aşamada; aşağıdaki olmazsa olmazları ön şart olarak ilan etmemiz gerekmektedir.

- Kıbrıs Barış Harekatı ile tesis edilen 44 yıldır Ada’da hakim olan barış ve huzuru bozacak hiçbir gelişme kabul edilemez. 

- Barış ve huzurun temel kaynağı olan eşitlik, iki ayrı halk ve devlet ve iki kesimlilik bozulamaz, Türkler ve Rumlar bir arada yaşamaya zorlanamaz. 

- Halen Adanın % 37,68’ine tekabül eden (Ara Bölge dahil) KKTC topraklarının bir m2’sinin terki dahi kabul edilemez, 44 yıldır Ada’da diken üstünde oturan Türkler yeni bir göçe zorlanamaz. 

- Ada açıklarındaki hidrokarbon yatakları iki toplumun ortak iradesi dışında hiçbir şekilde tahsis edilemez ve kullanılamaz. 

- Garanti ve İttifak anlaşmalarına dokunulamaz ve değiştirilemez, Ada toprakları hiçbir sebep ve bahane ile hiçbir ülkeye tahsis edilemez, kiralanamaz, yabancı ordular Ada’da konuşlandırılamaz. 

- Serbest dolaşım, yerleşme, mülk edinme ve iş kurma özgürlükleri ancak Türklere de tanınma kaydı ile kabul edilebilir. 

- Mülkiyet sorununun global takasla çözülmesi ve GKRY’ince KKTC’ye belirlenen savaş tazminatının ödenmesi gerekmektedir. 

- Tapu kayıtlarında usulsüzlük yapılarak Rumlara peşkeş çekilen 660 bin dönüm (660 km2) Osmanlı Türk Vakıf malları gerçek sahipleri Türklere derhal iade edilmelidir. 

- Ada askerden arındırılacaksa, önce İngiliz üsleri kapatılıp, üs bölgeleri KKTC ve GKRY arasında taksim edilmelidir. 

- Kıbrıs’ın Türkiye’nin güvenliği açısından fevkalade önemi dikkate alınarak Ada’da, mevcut sınırları içinde (Ara Bölge KKTC toprağıdır), ve her hal ve şartta Türkiye’nin etkin garantisi altında, sadece temsil görevi olan, çok gevşek bir federasyon teşkil edilmeli ve bütün bu düzenlemelerin AB’nin birincil hukuku olarak kabulü garanti altına alınmalıdır. 

Aziz Milletim, bütün bu hususlar yanında aslında Doğu Akdeniz’de adeta Anadolu’nun bir ileri karakolu gibi yükselen Kıbrıs Adası’nın bir Türk Adası olması gerektiğini coğrafya da dikte etmektedir.

Ayrıca haklı olduğumuz da unutulmamalı ve Kıbrıs’a sahip çıkmalıyız.

En derin saygılarımla.