Kıbrıs Türklerin, yaşadıkları katliamlar ve 1974’ten beri uygulanan uluslararası ambargo ve yok sayılmaları  nedeniyle, Güneyli Rumların hiç bir zaman Türkler lehine bir çözüm düşünmeyeceğini  yaşayarak öğrenmiş olduklarını düşünüyorum.
Rum-Yunan ikilisi, oyunlarının bozulduğu 1974’ten beri her türlü hile ve desiseyi denemekte, Türk’ün aleyhinde hiç bir fırsatı kaçırmamaktadır. Sözde insan hakları ve demokrasi havarisi AB ve ABD başta olmak üzere Batı Ülkelerini de yanlarına çekebilmektedirler. Kıbrıslı kardeşlerim 1974 öncesine kadar atalarının yaşadığı mezalimi asla unutmasınlar. Bu işler öyle mavi boncukla, taviz vermekle, dümensuyuna girmekle vs. olmaz. Ne verirsen ver, sonuç değişmiyecek. Çünkü onlar seni ezeli ve ebedi düşman görmektedir... Sana ne fayda varsa Türk Milletinden ve Türkiye Cumhuriyetinden var. Bunu asla ve asla unutma!!!
Rum Kilisesi bir taraftan dini kisve altında, yasal veya hukuk dışı yollarla Kıbrıs adası üzerinde bulunan Türk topraklarına sahip çıkmaya çalışırken, diğer taraftan da Rum Hükümeti Türklerin azınlık olduğu karma yerleşim yerlerinde, silah zoru ile Türkleri bölgeden uzaklaştırmak ve topraklarını da Rumlara dağıtmak çabalarını başlatmıştı 20. Yüzyılın başında. Böylece kilise, nüfus çoğunluğunu ve taşınmaz mal mülkiyet gücünü elinde bulundurarak Adanın gerçek sahibi olan Türk toplumunu azınlık durumuna getirerek, ileri aşamalarda kovma, asimilasyon ve terör hareketleriyle bıktırmak suretiyle tüm adaya sahip çıkmayı hedeflemişti.  (1)
Kıbrıs kilisesinin gerek Türk şahıslar elinden ve gerekse İngiliz sömürge yöneticilerini ayartarak hile ve desiselerle ada toprağından gasp ettikleri taşınmaz malların miktarı korkunç, boyutlardadır. Yazılı bazı Rumca kaynaklar en acı gerçekleri açıkça ortaya koymaktadırlar.  (2)  Sahtecilikle el değiştiren Osmanlı-Türk Vakıf mallarının gerçek sahibibi olan Türklere iade edilmesi gerekirken hala taviz bekleyen Rum tarafına hak ettiği cevap mutlaka verilmelidir.
Bu nedenle, Toprak, anayasa ve hürriyetler, göçmenler meselesi hiçbir şekilde Türkiye’yi 1974 öncesi felaketli Kıbrıs ortamına götürmemelidir. Türkiye ve Kıbrıs Türkleri için 1974 öncesine dönüş asla kabul edilemez. Toprak, anayasa, göçmenler, haklar ve benzeri konular hiçbir şekilde ayrı ayrı paketler halinde ele alınmamalıdır.
Londra ve Zürih antlaşmalarıyla doğan haklarımız sürekli olarak saklı kalacaktır. Hiçbir platformda bu hakların münakaşasını kabul etmemeli,  Türkiye’nin garantörlüğünü, Türkiye’nin Kıbrıs üzerindeki haklarını hiçbir şekilde müzakere ettirmemeliyiz.
AB , Kıbrıs sorununun kronikleşmesinde kendi değerlerine karşı çıkarak çözümsüzlüğün tarafı olmuş ve üyesi olan Rum kesiminin süreci tıkamasına fırsat vererek tarihi bir hata yapmıştır. Sınır problemine rağmen Rum kesimini AB üyeliğine kabul etti. Rum kesimi "Barışa hayır" demesine rağmen AB içinde etkili olmakta ve barışa karşı çıkarak elde ettiği konumu, barışı engellemek için kullanmaktadır. İkinci ihlal ise Türk tarafına verilen sözün tutulmayarak yaptırımların kaldırılmaması ile gerçekleşti. Bu yanlış adımlar yetmemiş gibi AB, Rum kesiminin üyeliği sonrası 2004 Annan Planı yaşanmamış, Türk tarafı barıştan yana tavır almamış, Rum tarafı uluslararası toplumun teklifine hayır dememiş gibi davranmaya başlamıştır. Kıbrıs Rum kesiminin bu sorunun  tek taraflı bir çözüm öngörmediğini görmesi gerekir.
Bugün Kıbrıs üzerinde pazarlık yapmaya çabalayanlar, yarın Türkiye toprakları için aynı taleplerde bulunabileceklerini unutmamak, her ne olursa olsun KIBRIS’ta kazanılmış olan mevcut durumdan geri adım atmamak şarttır. Türkiye ve de KKTC’nin politikası milli ve bağımsız olmalı, asla tavizlere yanaşmamalıdır. Kıbrıs Türkleri, AB-ABD’nin şeytani hesaplarına  ve Rum-Yunan ikilisinin insafına terkedilmemeli,  “KIBRIS TÜRKTÜR ve TÜRK KALACAKTIR” diyebilmelidirler.
 
K A Y N A K........................:
(1)    Prof.Ata ATUN
(2)    Prof.Ata ATUN