KIBRIS'TA RUMLARIN 50 YIL ÖNCE BM GÖZETİMİNDE YAPTIKLARI TÜRK SOYKIRIMINI ANLATAN YAZAR WILLY LINDH: "Bugün olsa yine Kıbrıs Türklerine yardım ederdim. Çünkü BM koruması altında soykırıma uğruyorlardı".

Kıbrıs Türk Bölgesinde bulunan TOPLU MEZARLARIN yok edilmesi için AVRUPA BİRLİĞİ fonlar oluşturarak, bu mezarları yok edilmesine çalışmışlardır !!!

24 Eylül 1964. Saat 06.30... Erenköy'de Kıbrıslı Türklerin BM askeri kamyonuna yüklediği silah ve cephaneyi Lefke'ye götürmek üzere İsveçli BM Barış Gücü Subayı Teğmen Willy Lindh (1937 - ) "bir arkadaşıyla" yola çıkar. Erenköy dışındaki Rum kontrol noktasını kolayca geçer. Lefke'ye yaklaştıkları sırada hem önleri hem arkaları Rumlarca kesilir. Çok sayıda tepeden tırnağa silahlı Rum asker ve polis etraflarını çevirir. Tuzağa düşmüşlerdir. Ardından görülmemiş sayıda gazeteci çıkar ortaya. Ardından İsveç ve BM subayları gelirler, silahlar kamyondan indirilir ve resimler çekilir. Tüm Dünya artık silah kaçakçısı İsveçli Birleşmiş Milletler subaylarını yazmaktadırlar. İsveç'te zamanın Başbakanı Tage Erlander öfkelidir. Gazeteler öfkelidir. İsveç'te ölüm cezası 1920'de kaldırılmasına karşın savaş hali varsa geçerlidir. Bir gazete ölüm cezası verilmesini isteyecek kadar ileri gider...

Kıbrıs Rumları ile Türklerin arasındaki anlaşmazlıkları çözmek ve adada barışı sağlamak amacıyla 1964 yılında adaya BM Barış Gücü gönderilmişti. İsveç de önce 700 asker gönderdi. Sayı daha sonra 955'e çıkarıldı.

İşte bu askerlerden biri de 27 yaşındaki Teğmen Willy (Lars) Lindh idi.

TÜRKLERE GÜNLÜK ZULÜM

İsveçli Emekli Subay Willy Lindh olaydan tam 50 yıl sonra Folkmord Under FN:s Beskyd (BM Gözetiminde Soykırım) isimli bir kitap yazdı. Lindh kitabında kendisinin silah kaçakçısı olmadığını, bu silahları para alarak değil insancıl nedenlerle ve yardım amacıyla Kıbrıslı Türklere  götürdüğünü ve bugün aynı koşullarda yine aynısını yapacağını açıkladı.

1964 Limasol. Kıbrıslı Türkler bir şehitlerinin üstünü bayrakla örtüyor

Diğer bir deyişle Lindh'in davranışının ardında maddi çıkar değil, zayıftan yana olma ideali vardı. Lindh kitabında bunu açıklayabilmek için adadaki gerçek durumu, Makarios, Grivar, Samson gibi aktörlerin ENOSİS çabasını, Türklere uygulanan eziyetleri, soğuk savaşı, kırımları ve Birleşmiş Milletler Örgütü'nün (BM) adadaki gerçek konumunu, güçsüzlüğünü, iktidarsızlığını ya da taraf tutuşunu, Rumlara göz yumuşunu gözler önüne seriyor.

Lindh 1963 yılında Kıbrıslı Türklerin adanın yüzde 35'ine sahip iken birkaç yıl sonra bu oranın yüzde 3'e düştüğünü belirtiyor.

Rum polisi Mansur'da el koyduğu bir eve yerleşiyor.

Adaya gittiğinde gözlemlediği ve Dünya medyasının hiç değinmediği olayları ve Rumların Türklere nasıl davrandığını  alışık olmadığımız ilginç ve inanılmaz bir biçimde anlatıyor.

İşte tanık olduğu bir olay:

 "Önce kamyondaki üç adam polis tarafından indirilerek üstleri arandı. Kâğıtları, belgeleri incelendi. Sonra kamyonun kasasına çıkmaları emredildi. Tüm yükün yola indirilmesi emredildi.

"On küfe domates, incir ve soğan içlerinde yasak eşya, yani silah ve ilaç olup olmadığının kontrol edilmesi için döküldü.

"Sonra sıra yüzlerce kavuna geldi. Pekçoğu iyi kontrol edilmek üzere ortalarından kesildi.

"Tüm kasa boşaldıktan sonra, yeniden yükenmeden önce tüm kamyon dikkatli bir kontrolden daha geçirildi.

"Saatler sonra sağlam kalan az miktarda meyve ve sebze yeniden yüklendi ve yola devam izni verildi.

"Geride kocaman bir ezilmiş ve çiğnenmiş domates ve parçalanmış kavun yığını kaldı.

"Saate bakıyorum aradan neredeyse beş saat geçmiş.

"On dakikalık yolculuk sonrası Lefke'ye pazara vardığımızda gün geçmiş, alıcıların çoğu gitmişti.

 "Kıbrıslı Rumlar bir kez daha BM'in gözleri önünde Kıbrıslı Türklere karşı soğuk savaşlarının bir örneğini yaşatmışlardı. Hem yaşamları için önemli mallarını tahrip etmişler hem de alıcı bulmalarını engellemişlerdi".

PİŞMAN DEĞİLİM

Lindh, kitabının bir bölümüne "BM rüşvetçi mi dişsiz mi?" başlığını uygun bulmuş. Şöyle diyor:

"BM yönetiminin bir azınlığı koruyamaması bize vicdani olarak sorumluluk ve silah "kaçırarak" onlara yardım hakkı verdi.

"Kaçakçı" bize tam uyan bir sözcük değil. Kaçırmak, tanıma göre, gümrük makamlarından izinsiz olarak bir ülke sınırlarından içeri mal sokmaktır.

"Bizim yaptığımız ise, izinsiz de olsa, bir ülke içinde bir yerden bir yere eşya taşımaktır.

"Bunun bize BM ya da ülkenin "yasal" makamlarınca yaptırılmadığını kabul ediyoruz. Ancak bu eylemimizin insancıl nedenlerle savunulabileceğini düşünüyoruz.

"Yunanların desteğiyle Kıbrıslı Rumlar tarafından tüm bir halkın yok edilmekte olduğu düşünüldüğünde, zayıf tarafa yardım etmemek açık bir başarısızlık örneği olacaktı.

"BM Barış Gücü Erenköy'e karşı büyük saldırıyı engelleyememiş ve böylece görevini yapamadığını açıkça sergilemişti.

"'Yukardan' gelen bir emirle kuyruğunu bacaklarının arasına kıstırıp Kıbrıs Türklerini kaderlerine terketmişti.

"BM yönetimi neden saldırı bölgesinde büyük güçlerini yoğunlaştırarak Kıbrıs Rumlarının saldırılarını engellememiştir?"

Hür dünyanın gözü önünde Kıbrıs Türk Halkı maalesef SOYKIRIMA uğratılmıştır..

Kıbrıs, Ege ve Akdeniz'de dik durmamız için, bu olaylar küçük bir örnektir...