Kıbrıs Jeopolitiğinin Ulusal Güvenlik Bağlamında Türk Dış Politikasına Etkileri

Halil Ülker

Özet

Dünya nüfusunun ve refahının büyük çoğunluğuna sahip olan Avrasya’nın tam ortasında bulunan Türkiye ve Kıbrıs, tarihin en eski çağlarından bu yana jeolojik, beşeri ve iktisadi açıdan birbirine bağlıdır. Bu bağlılık; iki tarafın da ortak kimliği paylaştığı dönemde refah oluşturur. Farklı kimlikler paylaşıldığı dönemde ise tehdide evrilir. Özellikle son dönemde GKRY’nin uluslararası hukuka aykırı MEB antlaşmaları, Doğu Akdeniz’de olduğu iddia edilen hidrokarbon rezervinin Yunanistan ve GKRY üzerinden Avrupa’ya taşınmak istenmesi, kurulacak olan enerji nakil hatlarının üzerinden Ortadoğu hidrokarbon rezervlerinin de taşınması için yapılan planlar, enerji transfer noktası olmak yolunda emin adımlarla ilerleyen Türkiye’yi ulusal güvenlik bağlamında çok ciddi tehdit etmektedir. Bu durum açıkça göstermektedir ki, Türkiye dış politikası düzgün yürütülmediği takdirde Akdeniz bir hayli ısınacak, Anadolu’nun bir uzantısı olan Kıbrıs Jeopolitik açıdan Türkiye’yi tehdit eder hale gelecektir. Aynı zamanda MEB antlaşmalarıyla yakın bir gelecekte Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki Mavi Vatanının işgal edilecek olması da Türkiye’nin fiili çatışma ortamına girmesi ihtimalini doğurmaktadır. 

Tarama yöntemi ile hazırlanan bu araştırmada, özellikle Kıbrıs’ın jeopolitik açıdan değerli zenginliklerinin Türk Dış politikasını nasıl etkileyebileceği tartışılmıştır.

Anahtar Kelimeler: Türkiye, Kıbrıs, Doğu Akdeniz, enerji hatları, MEB, mavi vatan, jeopolitik, dış politika

Abstract

Turkey and Cyprus, located in the middle of Eurasia which has a vast majority of the world population and prosperity, have been linked to each other in terms of geological, human and economic terms since the earliest times in history. This commitment creates prosperity in the period when both sides share common identity. When different identities are shared, it evolves to threat. Especially in the recent period, unlawful Exclusive Economic Zone (EEZ) Agreements of Greek Cypriot Administration of Southern Cyprus (GCASC), the demand for is to be transported of the Hydrocarbon reserves claimed to be in the Eastern Mediterranean, to Europe via Greece and GCASC and plans for the transportation of Middle Eastern hydrocarbon reserves over the energy transmission lines to be established are threating Turkey which is progressing on the way of becaming energy transfer point with sure steps, in the context of national security, Cyprus, which is an extension of Anatolia, will become threatening in geopolitical perspective. This situation clearly shows that, if Turkey's foreign policy is not carried out correctly, the Mediterranean will heat up considerably. At the same time, the Blue Homeland of Turkey in East Mediterranean to be occupied in the near future by EEZ covenants raises the possibility of Turkey's entry into the actual conflict.

In this research, which was prepared by scanning method, it was discussed how the geopolitically valuable riches of Cyprus could affect Turkish foreign policy.

Keywords: Turkey, Cyprus, Eastern Mediterranean, energy lines, EEZ, Blue Homeland, geopolitics, foreign policy

………………………..

* Yüksek Lisans Öğrencisi, Niğde Ömer Halisdemir Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Avrasya Araştırmaları ABD

Giriş

Türkiye ve Kıbrıs, dünya nüfusunun yaklaşık %75’inin yaşadığı ve aynı zamanda dünya refahının büyük bir bölümüne sahip olan Avrasya’nın tam ortasında; çok fazla küresel/bölgesel sorunun içinde yaşayan kritik öneme haiz iki ülkedir. 

Dünya’nın yeraltı ve yerüstü zenginlik kaynaklarının çoğu Avrasya’dadır. Öyle ki Avrasya, dünya gayrisafi milli hasılasının %60’ına ve bilinen enerji kaynaklarının ¾’üne sahiptir (Adıbelli, 2017). Jeopolitik açıdan ulusal güvenliği incelediğimizde, son dönemde ortaya atılan çağdaş yaklaşımlara göre, ekonomik faktörleri göz ardı etmemiz imkânsızdır. Doğu Akdeniz’de bulunan Kıbrıs da Türkiye için jeopolitik, jeostratejik ve jeoekonomik açıdan vazgeçilmez öneme sahiptir. 

John Mackinder’in kara hâkimiyet teorisinde bahsettiği kalpgâh dünya hâkimiyeti için ne kadar önemliyse, Doğu Akdeniz’de bulunan Kıbrıs adası da Ortadoğu’ya ve dünyanın yeni enerji kaynaklarına hâkim olmak isteyenler için o kadar önemlidir.

Ortadoğu’yu elinde bulundurmak isteyenler için Kıbrıs tam bir sabit uçak gemisi durumundadır (Kılıç, 2011). Askeri açıdan bakacak olursak Türkiye, Suriye, İsrail, Lübnan ve Ürdün tamamen, Irak ve Mısır ise kısmen bu geminin menzilindedir. Aynı zamanda Ortadoğu’da deniz ticaretinin kalbi pozisyonunda olan İskenderun-Basra-Süveyş üçgenine de tamamen hâkimdir (Yaycı, 2012).  Türkiye’ye sadece 66 km uzaklıkta bulunan Kıbrıs (Arınç, 1997), Ege Denizi ve Akdeniz’deki pek çok ada gibi insani ve ekonomik açıdan Türkiye’nin etki bölgesinde olsa da, kimlik olarak Türkiye’den uzaklaştırıldığı takdirde, ulusal güvenlik açısından Türkiye’nin kalbine doğrultulmuş bir hançer haline gelecektir.

  • Jeopolitik Kavramı ve Kıbrıs’ın Jeopolitiği

Jeopolitik kavramı bu günkü manasıyla dünyada ilk kez 19. yüzyılın sonunda İsveçli bilim insanı Rudolf Kjellen tarafından kullanılmıştır. İkinci dünya savaşına kadar çokça kullanılan kavram savaştan sonra gözden düşmüştür. Nazileri çağrıştıran bir kavram olarak görüldüğü için Almanya ve Fransa’da eğitim programlarında dahi yasaklanmıştır  (Defay, 2005). Jeopolitik; Alfred Thayer Mahan’ın ABD’yi İngiltere karşısında güçlendirebilmek maksatlı hazırladığı “Deniz Hâkimiyeti Teorisi”, Sir Halford John Mackinder’in İngiltere’nin dünya hâkimi olabilmesi için hazırladığı “Kara Hâkimiyeti Teorisi”, Nicholas Spykman’ın hazırladığı “Kenar Kuşak Teorisi”, Harry A. Schaklian’ın hazırladığı “Hava Hâkimiyeti Teorisi” gibi fikirlerle oluşan, dar manada ülkelerin dış politikalarının oluşturulmasında coğrafi olayları esas unsur olarak sistematik bir şekilde analiz eden bilim dalına verilen isimdir (Bilge, 1958). 

Kıbrıs, eski dünya olarak bilinen Afro-Avrasya’nın tam ortasında bulunur. Doğu Akdeniz’de kıtalar arası bir deniz ve hava limanı konumundadır. Kıbrıs adeta bütün Ortadoğu’nun güvenliğini denetleyen bir üstür. Dünyanın en önemli hidrokarbon yataklarının bulunduğu bölgelere Kıbrıs’tan hava yoluyla uçuş sadece dakikalar almaktadır. Uzakdoğu ile Avrupa arasındaki en kısa deniz yolu olan Süveyş kanalının kontrolünde de Kıbrıs çok önemli bir rol oynamaktadır (Koday, 1998). Aynı zamanda jeoekonomik açıdan baktığımızda enerji nakil hatları ve son dönemlerde Doğu Akdeniz’de var olduğu iddia edilen hidrokarbon yatakları ile de artan bir öneme sahiptir (Turhan, 2016). 

NATO’nun “choke point” dediği ve kendisinin zayıf olduğunu düşündüğü boğulma noktalarının en kritikleri Akdeniz’de bulunur. Bunlar; Cebeli Tarık boğazı, Çanakkale-İstanbul boğazları, Sicilya kanalı ve Süveyş kanalıdır. Enerji nakli dolayısıyla deniz ticaret hareketliliğinin en yoğun olduğu bölge son dönemde stratejik önemini katlamıştır. Türkiye bu nedenle Akdeniz’de “Etkin Çaba Harekâtı’nı” sürdürmektedir. Kıbrıs ise bütün bu trafiğin ortasındaki hayati üs konumundadır. ABD’nin Irak operasyonu başta olmak üzere pek çok Ortadoğu operasyonunun yürütüldüğü üs de Kıbrıs’tır. Eski Genel Kurmay Başkanımız Orgeneral Necip Torumtay 1997 tarihinde yapılan Kıbrıs Sempozyumunda Kıbrıs’ın bütün çevresini etki ve kontrol altına alabilen bir yapıda olduğunu belirtmiş, elektronik izleme, dinleme ve kontrol sistemlerinin merkezi konumunda olduğunu dillendirmiştir. 

Tarihin çok eski devirlerinden itibaren Kıbrıs, Ortadoğu’yu kontrol altına almak isteyen güçlü devletlerin ilgi merkezinde olmuştur (Akarçay & Ak, 2018). 

  • Türkiye’nin Kıbrıs Jeopolitiğindeki Yeri

Kıbrıs yukarıda belirttiğimiz gibi Türkiye’ye sadece 66 km uzaklıktaki bir adadır. Coğrafi olarak da aşağı Torosların uzantısıdır. Karasuları birbirine çok yakın olan bu iki kıyı “Mavi Vatan” diye tabir edilen kavramda birbirinin kıyıdaşıdır. Uluslararası hukuka göre devletlerin egemenlik gösterileri yapabildiği, uygulayabildiği deniz ve hava sahalarına mavi vatan denilir (Ak & Kaynar, 2017). Kıbrıs, Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki Mavi Vatanı ile alakalı çıkarları açısından hayati öneme sahiptir. Doğu Akdeniz’deki bütün deniz ticaretini, deniz ulaştırmasını kontrol edebilecek yapıdadır. Türkiye’nin önemli ticari limanlarından olan, aynı zamanda NATO’nun Orta Doğu’daki olası harekâtında transfer/toplanma limanı olarak benimsediği Mersin ve İskenderun’u kontrol etmektedir. Kıbrıs’ta konuşlandırılacak askeri güçler, özellikle deniz ve hava kuvvetleri ile orta/uzun menzilli füzeler, adanın merkezi konumu nedeniyle, Anadolu ve güney sahillerimiz dâhil bölge ülkelerini etkileri altına alabileceklerdir. Kıbrıs askeri anlamda Türkiye’nin güney sahillerinin emniyetini ve denizden/havadan güvenliğini sağlamakta ve bu bölgedeki askeri unsurlarımız için ileri harekât, destek üssü olmaktadır. Bu nedenle Kıbrıs, bir başka devletin elinde bulunması durumunda, zaten Ege denizindeki adalar aracılığıyla Yunanistan tarafından kuşatılmış olan Türkiye’yi güneyden tehdit ederek, Türkiye’nin bu bölgede büyük çaplı bir silahlı güç bulundurmasını zorunlu kılacaktır.

Kıbrıs, 13 Temmuz 2006 tarihinde BTC (Bakü-Tiflis-Ceyhan) boru hattının devreye girmesiyle Türkiye’nin üzerinde önemle durduğu enerji nakil hatları olan Kafkas, Hazar havzası ile Kerkük-Musul petrollerinin ve doğal gaz boru hatlarının ulaştığı ve 2010 yılı itibariyle dünya petrol ihtiyacının %7 lik diliminin aktığı İskenderun Körfezi’ni koruma ve kontrol bakımından eşsiz bir stratejik konuma sahiptir (Öztürk, 2004) . Bu durum Türkiye’nin geleceğin enerji nakil merkezi olma projesi için de hayati öneme sahiptir. Türkiye, gelişmekte olan Asya ekonomik pazarının batı kapısı üzerindedir. Rusya, Türk Devletleri, Hindistan ve Pakistan gibi Asya ülkeleri dünya ile deniz bağlantısını Batı’da, Türkiye’nin Akdeniz kapısı üzerinden sağlayacaktır. Dolayısıyla güvenlik noktasında bu batı kapısının kilidi Kıbrıs’tır. 

Kıbrıs’ta 2017 istatistiğine göre 230.747 Türk nüfus yaşamaktadır. Türkiye Cumhuriyeti’nin, bu Türk nüfusun yaşama hakkını, temel hak ve özgürlüklerini korumak gibi milli, tarihi, hukuki ve insani bir görevi bulunmaktadır. Sadece bu görevi yerine getirebilmesi için dahi Türkiye’nin Kıbrıs’ın kaderi ile ilgilenmesi kaçınılmaz bir sorumluluk ve görevdir. Yukarıda bahsettiğim gibi Kıbrıs konumu itibariyle bütün Orta Doğu’yu, petrol bölgelerini ve özellikle Türkiye açısından Anadolu’yu menzili içine alabilecek kapasitede olan füzelere rampa, uçaklara hava alanı hizmeti verebilecek ‘batmayan bir uçak gemisi’ niteliğindedir. 

1993 yılında Yunanistan ile GKRY arasında ortak savunma doktrini imzalamıştır. Son dönemde Yunanistan-GKRY-İsrail arasında siyasi, askeri ve ekonomik yakınlaşma ve işbirliği faaliyetleri ve Rum Yönetimi’nin AB’ye tam üyeliği ile Ocak-Temmuz 2012 arasında AB Dönem Başkanlığı dahi icra ettiği dikkate alındığında, Türk dış politikası açısından Kıbrıs’ın öneminin daha da arttığı görülmektedir. 

Yukarıda çizilen hatlar göstermektedir ki Jeopolitik açıdan Türkiye ve Kıbrıs kesinlikle ayrılamayacak bir bütünün iki yarısıdır. Oluşabilecek herhangi bir ayrışma her iki toplumun da sonu olacaktır. 

  • Kıbrıs’ın Petropolitiği (enerji jeopolitiği)

11 Eylül dünyada bazı kavramlar için kırılma noktasıydı. Bunlardan birisi de Jeopolitiğin ve Küreselleşmenin birbirine bağımlı hale gelmesidir. Bu yeni oluşan yargıya göre küreselleşme hidrokarbon kaynaklarının devletlerin sınırlarını aşındıracak şekilde dünyanın her yanına gidebilme özgürlüğü haline gelmiştir. Çoğulcu temeller üzerine kurulan küreselleşme savunucuları Avrupa’nın ve ABD’nin ekonomik refahı ve siyasal üstünlüğünün sürdürülebilmesi için hidrokarbon kaynaklarının ve bu kaynakların nakil hatlarının güvenliğinin sağlanmasında Batı, özellikle ABD tekilci ve askeri tedbirler almaktan çekinmemektedir. Yani bir taraftan insan hakları ve demokrasi gibi evrensel talepleri ön plana çıkartırken, ABD öncülüğündeki Batı’nın ekonomik, siyasi ve kültürel üstünlüğünün tartışmasız bir şekilde sürdürülebilmesi için neorealist ve jeopolitik temelde stratejiler önermektedir (Demiray & İşcan, 2008). 

Türkiye Afro-Avrasya’nın tam kalbinde olmasından dolayı jeopolitik olarak çok fazla sorunla karşılaşmaktadır. Türkiye’nin batı dünyası ile yaşadığı ilişkilerde turnusol kâğıdı görevi gören Kıbrıs, Türkiye açısından gerek soybağlı halkın yaşaması, gerek petropolitik ve gerekse de jeostratejik açıdan ayrı bir öneme sahiptir (Cankara, 2016). 

Türkiye uzunca bir dönemdir Avrasya’daki en büyük enerji nakil merkezi olma politikası gütmektedir. Bunun nedeni ise hidrokarbon kaynakları ile dünyanın en büyük hidrokarbon pazarı olan Avrupa’nın tam ortasında olmasıdır. Avrupa’da petrol ve doğalgaz gibi hidrokarbon üretimi çok az, ancak tüketimi çok fazladır. Tükettiği petrolün %30’luk bölümünü Ortadoğu’dan (Irak: %2, Nijerya: %3, Cezayir: %3, İran: %5, Libya: %8, Suudi Arabistan: %9) temin etmektedir (Duran & Sezgin, 2007). Bununla birlikte dünyadaki petrol rezervlerinin %57’si Ortadoğu’da, %5’i ise Kuzey Afrika’dadır. Doğalgaz rezervlerinin ise %41’lik bölümü Ortadoğu’da, %8’lik bölümü de yine Kuzey Afrika’da bulunmaktadır. Akdeniz’e kıyıdaş olan bu topraklar dünya hidrokarbon rezervlerinin yarısından fazlasına sahiptir (Sevim, 2012).  Bir ada olarak Kıbrıs’ın etrafında 8 milyar varil olduğu ve piyasa değerinin 400 milyar dolar civarında olduğu iddia edilen petrol rezervi vardır. Ayrıca Girit adasının güney ve güneydoğusunu kapsayan ve Heredot diye isimlendirilen alanda yaklaşık 3,5 trilyon m doğalgaz olduğu düşünülmektedir. 2010 yılı hidrokarbon tüketim değerleri dikkate alındığında yukarıda bahsettiğimiz rakamların toplamı olan 1,5 trilyon dolarlık rezervin Türkiye’nin 572, Bütün Avrupa’nın ise 30 yıllık ihtiyacına cevap verebilecek seviyede olduğu anlaşılmaktadır. Diğer yandan TPOA verilerine göre Doğu Akdeniz’de 3000 kmlik gaz hidrat yatağı bulunmaktadır ki bu da ABD’nin 30 yıllık enerji ihtiyacını karşılamaktadır (Yaycı, 2012). Dünyanın büyük bir bölümünün enerji ihtiyacının hali hazırda bölgeden karşılanıyor olması, değişen şartlar doğrultusunda artan enerji taleplerinin de bu bölgeden geçmesi yeni nakil hatlarının tasarlanması ve planlanmasına neden olmaktadır (Turhan, 2016). Bu ülkeler de petrolü ya Akdeniz içinden (Denizaltından) ya da Türkiye üzerinden nakletmek durumundadırlar. 

Ülkelerin enerji güvenlikleri ile ulusal güvenlikleri arasından organik bir bağ vardır. Bundan dolayıdır ki son dönemde jeopolitik incelemelerde öncelikli konu enerji güvenliğidir (Sevim, 2009). Türkiye’nin enerji geçiş ülkesi olma yolundaki tecrübesi, altyapısı ve jeostratejik konumu Doğu Akdeniz hidrokarbon kaynaklarının Batı’ya ulaştırılmasında Türkiye’yi ön plana çıkartmaktadır (Orhun, 2017). 

Hızla yeniden iki kutuplu hale gelen dünyamızda küresel politikanın en büyük aktörleri olan Rusya ve ABD her yeni zenginlik kaynağının ortaya çıkmasıyla birlikte Kıbrıs politikalarında da değişiklikler yapmaktadırlar. Örneğin Rusya bu zenginliklerden faydalanabilmek için GKRY bölümündeki mevduatın çoğuna hâkim olmak ve ekonomik üstünlük tarzı bir yol izliyorken, ABD zenginlik kaynaklarının tek ülke hâkimiyetinden çok uluslu bir yapıya devrini savunmaktadır (Sandıklı, 2016). 

  • Kıbrıs ve Doğu Akdeniz’in Türk Dış Politikasındaki Yeri

Yukarıda kısaca anlattığımız temel konular ışığında ulusal güvenlik bağlamında Kıbrıs’ı önemi, Türkiye’nin Doğu Akdeniz deki petropolitik ve deniz güvenliği politikaları hızlı değişimler göstermek durumundadır. 

Dünya liderliği ile enerji kaynakları üzerindeki hâkimiyet arasında doğrudan bir bağlantı vardır. Enerji kaynaklarına hâkim olan dünyayı yönetir. Dünya savaşlarından Küba, Kore ve Süveyş krizlerine, Vietnam savaşından körfez operasyonlarına hatta Arap İsrail savaşlarına kadar yaşlı dünyamızın son dönemlerde gördüğü savaşların tamamının ya doğrudan ya da yan etki olarak enerji kaynaklarına hâkimiyet ile ilişkisi vardır.

Küresel enerji paradigmalarının simetrik dağılıma sahip bir enerji kaynağı olan kömürden, asimetrik enerji kaynağı olan petrole doğru evrilmesiyle birlikte ülkeler için enerji arzı ve enerji kaynaklarının nakli ulusal güvenlik konusu haline gelmiştir. 

GKRY’nin tutumu göz önüne alınacak olursa ulusal güvenlik bağlamında Türk dış politikasını etkileyebilecek olayları Yunanistan’sız düşünemeyiz. Özellikle Ege ve Kıbrıs konularında Yunanistan’ın bu güne kadar sürdürdüğü sistematik bir oldu-bitti esaslı çalışmalar karşısında Türk dış politikasının pek etkin olmadığı dikkat çekmektedir. Prof. Dr. Kenan Arınç bu durumu şu şekilde açıklamıştır;

“…Bununla birlikte, Yunanlıların oldu-bitti esasına dayanan sistemli çalışmaları karşısında, Türkiye'nin siyasi açıdan pek etkin olmadığı dikkati çekmektedir. Bunun en önemli nedeni ise, ülkemiz içindeki birlik ve beraberliğin, bazı dönemlerde sağlanamaması oluşturmaktadır. Türkiye'nin istismara açık sorunları, birtakım güçler tarafından sürekli gündemde tutulmakta, bunun doğal sonucu olarak. Dış siyasetimizle ilgili problemler çoğu kez sahipsiz kalmaktadır. Gerçekten de Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri bakanları, dış politika konularını tam anlamıyla öğrenemeden, iç politikaya dayanan nedenlerle kısa sürede değişmektedir. Bu nedenle, Türkiye’nin uzun vadeli dış politikalar belirleyemediği ve adeta her değişen iktidara veya dışişleri bakanına göre, bir dış politika takip edildiği izlenimi uyanmaktadır.

Belirtilen sebeplerle, ülkemizin menfaatlerini ilgilendiren dış meselelerin takibinde, bir süreklilik bulunmadığı gibi, ilmi gerekçelerden yoksun, bir mücadele de sürdürülmeye çalışılmaktadır. (Arınç, 1997)

Kıbrıs’taki Yunan sorunun temeli, 2. dünya savaşından sonra Yunanistan’ın Türkiye’yi kuşatma stratejisinden kaynaklanmaktadır. Bu strateji gereği Türkiye’yi Ege’den bir yay gibi kuşatan Yunanistan Helen toprağı kabul ettiği Kıbrıs’ın da Yunanistan’a dâhil olmasıyla birlikte kuşatmayı tamamlayabilecektir (Özmen, 2007). Yunanistan’ın GKRY ile birlikte kurduğu bu hayal yukarıda belirttiğimiz üzere Kıbrıs’ı Türkiye’nin kalbine yönelmiş bir hançer etkisine sokacaktır. 8 Mayıs 2018’de İsrail-Yunanistan-GKRY-İtalya “Esat-Med” adı verilen bir boru hattı inşası için ön antlaşmaya varmışlardır (Tarakçı, 2018). Oysa İsrail ile Türkiye Temmuz 2017’de düzenlen 22. Dünya Petrol Kongresi kapsamında düzenlenen Bakanlar Oturumunda doğalgaz nakil hattı ön antlaşmasını yaptıklarını ve esas antlaşmanın yılsonuna kadar imzalanacağını duyurmuşlardı (Özkan, 2017).  İsrail’den İtalya’ya deniz altında 3,5 km derinlikte ve yaklaşık 2 bin 100 kilometrelik uzunlukta olması planlanan east-med daha önce Türkiye üzerinden geçmesi planlanan hatta göre en az dört misli daha risklidir. Çünkü maliyetleri yüksektir. Ayrıca deniz içinde patlatılacak basınç bombaları ile kolaylıkla tahrip edilerek gaz akışı kesintiye uğratılabilir ve onarımları daha uzun sürer. Bu bağlamda, Doğu Akdeniz’de İsrail, Lübnan, Suriye, Mısır, Türkiye, Güney ve Kuzey Kıbrıs (KKTC) arasında BM Deniz Hukuku Sözleşmesine uygun olarak deniz alanlarının sınırlandırılması için bir anlaşma yapılmadan 1880 km. uzunluğundaki enerji projelerine kalkışmak Türkiye’yi Kıbrıs ve Doğu Akdeniz konusunda kışkırtmaktan başka işe yaramayacak bir politikadır. Finansman olarak yaklaşık 8 milyar dolar gerekmektedir. AB’nin de destek vermesi beklenen proje çalışması için 34,5 milyon Euro’dur (Tarakçı, 2018). 

İsrail-Yunanistan-GKRY-İtalya arasında yakın gelecekte imzalanması beklenen “Esat-Med” antlaşmasıyla alakalı Türk Dışişleri Bakanlığı tarafından henüz bir açıklama gelmemiştir. 

GKRY Doğu Akdeniz deki diğer ülkeler ile MEB antlaşmaları imzalarken uluslararası deniz hukukundaki ortay hat/düşey hat esası yerine diyagonal hat kullanmıştır.

Bu kanundışı yöntem sayesinde sadece kuzey-güney yada doğu-batı hattında kıyı ve kıyıdaş devlet tespiti yerine ara yönlerde de ilgili kıyı ve kıyıdaş tespiti yapabilmiştir (Yaycı, 2012). GKRY’nin Doğu Akdeniz’de bulunan Suriye, Lübnan, İsrail ve Mısır’la imzaladığı MEB antlaşmaları uluslararası deniz hukuku uyarınca ortay hat/düşey hat esasına göre hareket etseydi sadece Mısır ve kısmen İsrail ile deniz yetki sınırlandırması antlaşması imzalayabilecekti. Aşağıdaki haritada bu durum net bir şekilde ortaya konmuştur.

Türkiye, şu ana kadar KKTC ile deniz yetki sınırlandırması ve MEB antlaşmaları yapmanın, bu antlaşmayı kapsayan noktalarda hidrokarbon arama faaliyetleri yapmanın dışında pek hareket etmemiştir.

Oysaki Türkiye; KKTC’nin dışında Mısır, Libya, İsrail ve Suriye ile kıyıdaş devlet olarak deniz yetki alanı paylaşımı ve MEB antlaşması yaparsa taraf ülkeler GKRY veya Yunanistan ile yaptıkları antlaşmalara nazaran çok daha kârlı olmaktadırlar. Örneğin Libya, Türkiye ile anlaşması durumunda 16700 km daha kârlı olacaktır. Ayrıca bu antlaşma Yunanistan’ın GKRY ile deniz yetki alanları antlaşması yapması ihtimalini ortadan kaldıracaktır (Yaycı, 2012).  Yine İsrail ile yapılacak anlaşma da benzer şekilde İsrail çok daha kârlı çıkacaktır. Aşağıdaki haritalardan konu daha iyi anlaşılabilir.

Türkiye-İsrail Tasviri Muhtemel MEB Sınırlandırmasını Gösteren Teknik Harita (Yaycı, 2012).

Libya ve Türkiye Arasında Ortay Hat Esasına Göre Yapılabilecek Sınırlandırma Antlaşması (Yaycı, 2012)

Lübnan ve Türkiye Arasında Ortay Hat Esasına Göre Yapılabilecek Sınırlandırma Antlaşması (Yaycı, 2012)

Bununla birlikte Türkiye’de hukuku hiçe sayarak diyagonal hat kullanmış olsaydı Doğu Akdeniz’deki Mavi Vatanı 189 bin km olacaktı. GKRY ve Yunanistan’ın ortak akıl ile ürettiği ve uluslararası deniz hukukunda yeri olmayan diyagonal hat nedeniyle Türkiye’nin mavi vatanında 44000 kmlik alanı işgal edilmiş olmaktadır. İşgal edilmek üzere olan Türkiye mavi vatanını gösterir harita aşağıdaki gibidir.

Bugüne Kadar Ortaya Konulan Haritalarla Kıyaslandığında Türkiye Tarafından Gündeme Getirilmeyen Asgari 44.000 Kilometrekarelik Bir MEB Alanı Kaybını Gösterir Harita (Yaycı, 2012)

Türkiye dışişleri bakanlığının bir açıklaması olmaksızın Türk Deniz Kuvvetleri Komutanlığı tarafından 27 Şubat 2019 tarihi itibariyle “Mavi Vatan 2019” tatbikatı başlatılmıştır. Cumhuriyet tarihinde ilk defa Türkiye’yi çevreleyen Mavi vatanın tamamında gerçekleştirilen faaliyete; 13 fırkateyn, 6 korvet, 16 hücumbot, 7 denizaltı, 7 mayın avlama gemisi, 17 yardımcı sınıf gemi, 14 karakol gemisi, 22 çıkarma gemisi, 1 eğitim gemisi olmak üzere toplam 103 gemiyle, ayrıca deniz karakol uçakları, deniz helikopterleri, insansız hava araçları, SAT (Su Altı Taarruz), SAS (Su Altı Savunma) görev timleri, amfibi deniz piyade taburları, Kara Kuvvetleri Komutanlığı'ndan genel maksat ve taarruz helikopterleri, Hava Kuvvetleri Komutanlığı'ndan taktik hava gayreti ve havadan ihbar kontrol uçağı, Sahil Güvenlik Komutanlığı'ndan ise Sahil Güvenlik gemi ve botları katıldığı bildirilmiştir (DHA, 2019). Daha önceleri Türk Kıta Sahanlığıyla alakalı Doğu Akdeniz’deki kıyıdaş ülkelerden İtalya-GKRY-İsrail-Mısır arasında Alcatel tarafından kurulmak istenen telekomünikasyon ağ projesinde İtalyan R/Y Explora gemisi tarafından Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki kıta sahanlığına ve muhtemel MEB’ine girilmesi üzerine 12 Mart 2011 tarihinde TCG BANDIRMA tarafından söz konusu gemiye muhtemel Türk MEB’i sınırları içerisinde araştırma faaliyetlerinde bulunamayacağı koordinatlar verilerek bildirilmiş ve geminin sahayı terki sağlanmıştır. Müteakiben 11 Mart 2011 tarihinde İtalyan Büyükelçiliği’ne konuya ilişkin olarak Türkiye’nin deniz yetki alanları sınırlarını gösterir bir harita ekli nota ile durum tevdi edilmiş ve izin alması gerektiği bildirilmiştir. Ayrıca 21-27 Mart 2011 tarihlerinde bahse konu geminin Türkiye’nin deniz yetki alanlarında araştırma yapması için İtalyan Büyükelçiliği tarafından Dışişleri Bakanlığı’na izin talebinde bulunulmuş ve gerekli izin verilmiştir. Türk Dışişleri tarafından İtalya’ya verilen Türk Kıta Sahanlığını gösteren harita aşağıdaki gibidir.

Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı’nın Yasal Ve Politik Perspektifler İle Doğu Akdeniz’de Deniz Alanlarının Sınırlandırılması Ve Açık Deniz Aktiviteleri Hakkında Son Gelişmeler Hakkındaki Sunumundan Yola Çıkılarak Halil Ülker Tarafından Çizilmiştir.

  • Değerlendirme ve Sonuç

Kıbrıs, ortaya çıkan yeni paradigmalar ışığında jeopolitik açıdan Türkiye için ya tehditkâr bir silah, ya da Türkiye’nin pek çok konudaki güvenliğini sağlayan uç karakoludur.

Yukarıda bahsettiğimiz olaylar ve müdahalelerin tamamında Türkiye Cumhuriyeti taraflara sadece KKTC’nin haklarını savunur nitelikte ve KKTC adına açıklamalar yapmıştır. Oysa ki durum sadece KKTC’yi değil, aynı zamanda Türkiye Cumhuriyetini de içermektedir. Bununla birlikte Türk Dışişleri Bakanlığı genel olarak kendi haklarından hiç bahsetmemiştir. 

Kıbrıs Jeopolitiğinin tam ortasında bulunan Türkiye, Kıta Sahanlığı, MEB gibi deniz hukuku ve bu bağlamdaki enerji nakil hatlarının güvenliği sorunlarını çözüme kavuşturmadan Doğu Akdeniz ile alakalı Türk Dış Politikasının Ulusal Güvenliği sağlanmış olamaz. 

Türkiye Kıbrıs Jeopolitiği ile alakalı kendisini hedef alan projeleri yakından takip etmek ve bu projelere hukuki, siyasi ve ekonomik gerekçeler ile uluslararası arenada karşı çıkmak zorundadır. Diğer taraftan 44 yıldan bu yana bölünmüşlük yaşayan KKTC’nin Türkiye ile bütünleşmesinin ciddi olarak ele alınması zamanı gelmiştir (Tarakçı, 2018).

Doğu Akdeniz’de doğal gaz bulunması halinde bu yıl dünya piyasalarına sunulmaya hazır hale gelen İsrail gazına rakip bir kaynak ortaya çıkmış olacaktır. Bu durumun üstesinden gelmeye çalışan İsrail’in bölgedeki orta ve uzun vadeli plan ve stratejileri tehlikeli bir boyut almıştır. Rumlar ve İsrail kendi ulusal çıkarları bağlamında birbirlerini kullanmaya çalışmaktadırlar. Bu durum Türk Ulusal güvenliğini tehdit eder haldedir. Suriye sorunu çözüldüğünde buna Suriye, Lübnan ve hatta Gazze gazının da eklenmesi bölgede bir gaz enflasyonu yaratabilir. Bu nedenle orta vadede Doğu Akdeniz gaz yataklarının kontrollü bir şekilde pazarlanması için bölgede bir gaz birliğinin kurulması gündeme gelebilir. Sıkıntılı bir durumun önüne geçmek için Türkiye önderliğinde Doğu Akdeniz gaz birliği kurulmalıdır. 

Rumların Kıbrıs’ın tamamı üzerinde deniz yetki alanları hakkında karar almaları hem 1982 Deniz Hukuk Sözleşmesine hem de uluslararası devletler hukukun genel prensiplerine aykırıdır. Bu bağlamda eğer anlaşma sağlanır ve bu şirketler araştırmaya başlarsa, Türk Deniz Kuvvetlerine yine iş düşeceğe benzemektedir (Tarakçı, 2016). Mavi Vatan 2019 tatbikatı bunun en belirgin göstergesidir. 

Uluslararası hukuka göre adalara MEB uygulanamıyorken GKRY’nin KKTC’yi yok sayarak MEB ilan etmesine karşın henüz Türkiye’nin MEB kanunu yoktur. Bu eksik, Türkiye’nin ulusal güvenliğini çok ciddi tehdit etmektedir. Ancak GKRY’nin MEB ilanında yanında olan devletleri düşünecek olursak Türkiye MEB kanunu çıkarttığında yanında kesinlikle dost ve müttefik ülkelere ihtiyaç duyacaktır. 

Türkiye yukarıda bahsettiğim gibi bugüne kadar sadece düşey hatlar ile sınırlandırma yapmayı öngörmüş ve dolayısıyla kıta sahanlığı ilgili kıyı ve kıyıdaşları çok sınırlı tutmuştur. Dış politikadaki yetersizlikten kaynaklanan bu eksik teknik ve yaklaşım nedeni ile deniz yetki alanını minimalist bir şekilde ortaya koymuştur. Hâlbuki Türkiye’nin deniz hukukunun ilgili hüküm ve prensipleri ile uluslararası mahkeme ve hakem kararları ışığında Mısır ve KKTC’nin yanı sıra İsrail, Libya, Lübnan ve Suriye ile ilgili kıyıdaşlar olmaları nedeni ile deniz yetki alanlarının sınırlandırılmasına dair antlaşmalar imzalaması mümkündür ve gereklidir. Bu şekilde imzalanacak antlaşmalar Türkiye’nin olduğu kadar, bahse konu kıyıdaşların da (GKRY ile deniz yetki alanları sınırlandırma antlaşmaları akdetmelerine nazaran) menfaatinedir. Türkiye’nin İsrail ve Mısır ile yapabileceği bu sınırlandırma antlaşmalarına istinaden, Kıbrıs Adası güneyinde GKRY’nin ilan ettiği 1, 4, 5, 6, 7, 8, 10, 11 ve 12’nci parsellerinde MEB haklarına sahip olması söz konusudur.

Doğu Akdeniz’de enerji kaynaklarının varlığı iddiası, Kıbrıs meselesinin geçmişten gelen sorunlar bağlamından çıkarak enerji kaynaklarının adil ve dengeli paylaşımı bağlamında yeniden ele alınmasına yol açmaktadır. Türk Dış Politika kurucuları bu duruma göre yeni bir yol haritası ve strateji geliştirmek zorundadır. 

Bahsettiğimiz karasuları, MEB, Kıta sahanlıkları sorunlarının dışında Kıbrıs’ın jeopolitiği Türkiye’yi yine yukarıda bahsettiğimiz enerji nakil hatları bağlamında da ilgilendirmektedir. Şayet GKRY-Yunanistan ikilisi Doğu Akdeniz’deki kıyıdaş ülkeleri yanlarına alarak deniz altından enerji nakil hattı inşa ederlerse Türkiye’nin Ortadoğu’dan Batı’ya enerji nakletme projelerinin tamamı boşa çıkacaktır. Bu durum Türkiye’nin çok ciddi nakit kaybı anlamı taşımaktadır. Büyük bir enerji açığı olan Avrupa’nın güvenli yollardan gelecek enerji kaynaklarına olan bağımlılığı Türkiye’nin uzun dönemde elini güçlendirmektedir. Çünkü 1990’lı yıllardan bu yana güvenli enerji geçiş ülkesi politikasını başarı ile uygulayan Türkiye, halen inşası devam eden ve doğudan batıya enerji naklinin en önemli taşıma hatları olan petrol ve doğalgaz boru hatlarının merkez ülkesi konumundadır. Ukrayna krizi nedeniyle Rusya kaynaklı hidrokarbonların nakli Avrupa’yı zora sokmuştur. Rusya’dan Almanya’ya direk gelen Nord Stream projesinden dolayı ABD ile Almanya’nın arasında soğuk rüzgârlar esmektedir. Arap baharı ile birlikte başlayan ve ne zaman biteceği kestirilemeyen Ortadoğu’daki istikrarsızlık ve terörün enerji arz güvenliğini tehdit etmesi uzun vadede enerji arz güvenliği probleminde Türkiye’nin elini güçlendirmektedir ve bu durum keşfedilen kaynakların yeni bir şekil verdiği Kıbrıs Sorununun çözümünde Türkiye’nin pazarlık masasındaki konumunu etkileyecektir.

  • Kaynakça

Adıbelli, B. (2017). Avrasya Jeopolitiğinin Geleceği Ortadoğu'da mı? Ed: E. Ergen , Avrasya'nın Kilidi Türkiye (s. 27). Ankara: Kaynak Yayınları.

Ak, G., & Kaynar, M. K. (2017). Ege’De Temel Sorun: Unutul[May]An Türk Adaları. International Journal of Academic Value Studies, 88-103.

Akarçay, P., & Ak, G. (2018). Ulusal Güvenlik Bağlamında Kıbrıs: Jeostratejik/Jeoekonomik Önem Ve Gelişmeler. Çeşm-i Cihan (Tarih Kültür ve Sanat Araştırmaları) Dergisi, 140-157.

Arınç, K. (1997). Türk-Yunan Anlaşmazlığına Jeopolitik ve Jeostratejik Bir Yaklaşım. Journal of Turkish Research Institute, s. 127-156.

Bilge, S. (1958). Jeopolitik. Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fak. Derg., 150-174.

Cankara, Y. (2016). Doğu Akdeniz'in Artan Petropolitik Önemi ve Türkiye'nin Kuzey Kıbrıs Siyaseti. Dumlupınar Üniversitesi Sosya Bilimler Dergisi, 27-31.

Defay, A. (2005). Jeopolitik. Ankara: Dost Kitapevi.

Demiray, M., & İşcan, İ. H. (2008). Uluslararası Sistemde Güvenlik Kavramının Değişimi Ekonomik ve Jeopolitik Arka Planı. Dumlupınar Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 141-170.

DHA. (2019, Şubat 27). Cumhuriyet Tarihinin En Büyük Deniz Tatbikatı Başladı. Şubat 28, 2019 tarihinde https://www.haberler.com/cumhuriyet-tarihinin-en-buyuk-deniz-tatbikati-11783283-haberi/ adresinden alındı

Duran, İ., & Sezgin, O. (2007). Avrupa Birliğinin Jeopolitik Güç Mücadelesine Türkiye'nin Tam Üyeliğinin Etkileri. Güvenlik Stratejileri Dergisi, 153-187.

Kılıç, A. (2011, Şubat 20). 1571 yılındaki fetihten günümüze Kıbrıs gerçeği. . Yeniçağ Gazetesi, s. 10. Ocak 12, 2019 tarihinde alındı

Koday, Z. (1998). Kıbrıs'ın Jeopolitik Önemi. Türk Coğrafya Dergisi(33), 419-428.

Orhun, F. Ç. (2017). Doğu Akdeniz Enerji Kaynaklarının Kıbrıs Sorununa Muhtemel Etkileri. Vakanüvis Uluslararası Tarih Araştırmaları Dergisi, 36-54.

Özkan, B. (2017, Temmuz 12). İsrail Enerji Bakanı, Türkiye'ye uzanacak doğalgaz boru hattı inşası için tarih verdi. Ocak 20, 2019 tarihinde https://tr.sputniknews.com/ekonomi/201707121029248853-israil-turkiye-dogalgaz-boru-hatti/ adresinden alındı

Özmen, S. (2007). Ulusal Güvenlik Boyutlarında Kıbrıs'ın Jeostratejik ve Jeopolitik Önemi. Silahlı Kuvvetler Dergisi(391), 4-23.

Öztürk, O. M. (2004). Kıbrıs Annan Belgeleri 1,2,3 Üzerine Değerlendirmeler. Ankara: Gazi Kitapevi.

Sandıklı, A. (2016, 02 05). Doğu Akdeniz’deki Enerji Kaynakları ve Etkileri. 01 15, 2019 tarihinde http://www.bilgesam.org/incele/2316/-dogu-akdeniz-deki-enerji-kaynaklari-ve-etkileri/#.XHPk38AzbIU adresinden alındı

Sevim, C. (2009). Geçmişten Günümüze Enerji Güvenliği ve Paradigma Değişimleri. Stratejik Araştırmalar Dergisi, 93-105.

Sevim, C. (2012). Küresel Enerji Jeopolitiği ve Enerji Güvenliği. Journal of Yasar University, 4378-4391.

Tarakçı, N. (2016, Aralık 29). Kıbrıs’ta Yeni Bir Enerji Oyunu Başlıyor. Şubat 20, 2019 tarihinde http://www.tasam.org/tr-TR/Icerik/38007/kibrista_yeni_bir_enerji_oyunu_basliyor_ adresinden alındı

Tarakçı, N. (2018, Mayıs 14). Doğu Akdeniz Boru Hattı: Ütopya Mı Gerçek Mi? Şubat 16, 2019 tarihinde http://www.tasam.org/tr-TR/Icerik/50240/dogu_akdeniz_boru_hatti_utopya_mi_gercek_mi adresinden alındı

Turhan, A. (2016). Doğu Akdeniz ve Karadeniz'de Meydana Gelen Jeopolitik Kırılmalar ve Türkiye Jeopolitiği. Uluslararası Afro-Avrasya Araştırmaları Dergisi, 19-25.

Yaycı, C. (2012). Doğu Akdeniz’De Deniz Yetki Alanlarının Paylaşılması Sorunu Ve Türkiye. Bilge Strateji, 4(6), s. 1-70.

Raif Rauf Denktaş ve Dr. Fazıl Küçük I. Uluslararası Kıbrıs Sempozyumu'nda sunulmuş bildiridir.