Geçen hafta PKK’nın Diyarbakır’da gerçekleştirdiği hain ve kalleş saldırı ile gerek Suriye’den gerekse Güneydoğu’dan gelen şehit ve yaralı haberleri yine yüreklerimizi dağladı. 

Gözünü kırpmadan hain ve kalleş PKK’ya saldıran, alınları öpülesi bu kahramanları en yüksek duygularla selamlıyorum. Kahraman şehitlerimize Ulu Tanrı’dan rahmet, yakınlarına ve milletimize taziyelerimi sunuyorum. Kahraman yaralılarımıza da acil şifalar diliyorum. 

Güneydoğu’daki bu elim olaylarla Suriye ve Irak operasyonları arasında HDP milletvekilleri ile partinin, şartları daha da ağırlaştırmaya matuf tutumları üzerine içte ve dışta çok değişik yorumlara şahit olduk. Oysa mahkemeye gitmemek, yasalara karşı çıkmak, hele milletvekilleri için savunulabilir mi? 

Değerli okurlarım, 

Bu üzüntüler yanında bütün dünyayı yakından ilgilendiren ABD başkanlık seçimi yanında, Kıbrıs sorununun çözümü için bu hafta başında İsviçre’de, KKTC Cumhurbaşkanı ile GKRY Başkanı arasında müzakereler başladı. 

KKTC Cumhurbaşkanı Akıncı ile GKRY Başkanı Anastasiadis’in ikisi de, İsviçre’ye gitmeden önce geçen hafta siyasi partilerle bir araya geldiler. İsviçre görüşmelerinden önce hem bilgi verildiği hem de görüş alışverişi yapıldığı açıklandı. 

GKRY’de siyasi partiler arasında bir mutabakat sağlanamadığı, KKTC’de ise bu safhada siyasi partilerin açıkça bir tavır almaktan kaçındıkları anlaşılmakla beraber, Rum siyasi partileri tarafından başta toprak olmak üzere talepler bir kere daha dillendirilmiş. 

KKTC’de Cumhurbaşkanı Akıncı’nın bilgi vermesinden sonra iktidarın büyük ortağı Ulusal Birlik Partisi (UBP) adına yapılan açıklamada üzerinde durdukları en önemli konunun güvenlik olduğu açıklandı. 30 Ekim’de KKTC’nin UBP’li Ulaştırma Bakanı Kemal Dürüst de Türkiye-Kıbrıs Türk Cumhuriyeti İşbirliği Cemiyeti’nin tertiplediği toplantıda, aynı şekilde en önemli konunun güvenlik olduğunu ifade etmişti. 

Sadece güvenliğin telaffuz edilmesinden; toprak ve garanti konuları ile anlamsız, anlamsız olduğu kadar da hak ve hukuktan yoksun bir sınır ve nüfus oluşturma, tazminat ve yönetimi ele geçirme gibi talepler konusunda uzlaşıldığı veya istenen tavizlerin verilebileceği anlamı çıkarılmamalıdır. Zira Kıbrıslı soydaşlarımız artık yeni bir Annan Planı tuzağına düşmeyecektir. Ve ayrıca şimdi şartlar da çok farklıdır. 

İktidarın diğer ortağı Demokrat Parti (DP) adına Maliye Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Serdar Denktaş da “Görüşmeyi merdivenin sondan bir önceki basamağı olarak” niteleyerek bilahare yeni bir değerlendirme yapılacağını açıkladı. 

Ana muhalefet, Cumhuriyetçi Türk Partisi (CTP) adına eski Cumhurbaşkanı M. Ali Tokat; olumsuzluk beklentisinde olmadığını belirterek haritanın da yani toprak konusunun da görüşülmesini, güvenlik ve garanti konularının görüşüleceği tarihin belirlenmesini talep etti. 

Diğer muhalif parti Toplumcu Demokrasi Partisi (TDP) de, çözüm için daha fazla destek verilerek ucu açık konuların kapanmasını dile getirdi. 

Değerli okurlarım, 

5 Ekim’de bir ay önce yine bu sütunlarda belirttiğim gibi Rumlar Annan Planı ile öngörülen her şeyin daha fazlasını talep etmektedirler. Oysa Annan Planından bu yana pek çok değişiklikler olmuş, ayrıca Kıbrıs Türkleri de bir yıl sonra tam tersi bir iradeyi seçimlerde ortaya koymuştur. Bu iradenin, Rumların talepleri doğrultusunda değişmediği bilakis daha güçlendiği de ortadadır. 

Ayrıca Türkiye’de de Misak-ı Milli ve Lozan’ın dile getirildiği bu günlerde; toprak, güvenlik, garantiler, sınırlar, nüfus gibi Rumların ortaya attığı konuların çözümünde Türkiye’nin hayati menfaatlerinin ön planda olduğu unutulmamalıdır. Ve Türkiye KKTC’yi bütün gücü ile desteklemeye devam edeceğini de her vesile ile açıklamış bulunmaktadır. 

Bütün bu mülahazalara göre bu görüşme de, havada kalacağa benzemektedir. Başkanlık seçimi henüz yapıldığından, en azından yeni yıla kadar ABD’de önemli kararların alınamayacağı değerlendirilmektedir. 

Ayrıca BM’de Ban Ki-Moon’un yerini alacak yeni Genel Sekreterin de göreve henüz başlamadığı, Türkiye’de ise Irak ve Suriye olayları ile yeni Anayasa faaliyetlerinin ön plana çıkacağı dikkate alınmalıdır. 

Bu nedenlerle önce, kısa vadede 2017 baharında çözümün, fazla iyimserlik olacağı değerlendirilmektedir. Bunlardan başka Doğu Akdeniz’de dengeleri çok yakından ilgilendiren Irak ve Suriye’deki gelişmeler, Kıbrıs’la ilgili bütün tarafların tutumlarını etkileyecek niteliktedir. Doğu Akdeniz’in bilinen jeopolitik değeri, yeni enerji kaynakları ve terminallerle alabildiğine arttığından bölgedeki sorunların önemi ve ilgi sahası da artmış bulunmaktadır. Bu nedenle acaba Türkiye, İngiltere, Yunanistan, KKTC ve GKRY arasındaki beşli müzakere ile sonuca gidilebilecek midir? 

AB ve BM ve diğer ulusları ve uluslararası kuruluşların beklentileri çözümü etkilemeyecek mi?