Osmanlı Devleti'ne öldürücü darbe niteliğinde bir çöküş yaşatan 1877-78 Osmanlı-Rus Savaşı sonunda imzalanan Yeşilköy (Ayastefanos) Anlaşması ile Osmanlı, topraklarının üçte birini kaybetmiş, Balkanlar'daki topraklarıyla bağlantısı kesilmiş, üstelik 245 milyon altın tazminat ödemeye mahkûm edilmişti. Kıbrıs'ı emperyalist amaçları için kendilerine üs yapmak isteyen İngilizler bu zor zamanı fırsat bilerek Rus tehdidine karşı Osmanlı'ya yardım edeceklerini, buna karşılık olarak da Kıbrıs'ı istediklerini bir mektupla Osmanlı Devleti tarafına bildirdiler.

Bu ağır şartlar altında tahtta henüz 2. yılını geçiren Sultan Abdülhamid enkaz haline gelen devlette otoritesini kurmaya çalıştığı bir zamanda Mabeyn Müşiri Eğinli Said Paşa, bu mektupları önceden okuyarak ikna olmuş ve Padişahla konuşarak ona telkinde bulunmuştu.

Hatta sadece 41 gün başbakanlık yapmış olan Kara Sadık Paşa da İngiliz tekliflerinin kaçırılmaması yolunda Layard tarafından ikna edilmiş ve yükselen itirazları da susturarak devletin çıkarlarının İngilizlerle anlaşmakta olduğunu açıktan açığa savunmuştu. Ve 36 yaşındaki Sultan Abdülhamid'i baskı altına alan Sadık Paşa'nın da gayretleriyle antlaşma imzalanma aşamasına gelmişti.

Yıkılmış bir İmparatorluğu denge siyasetiyle 33 yıl başarıyla yöneten Sultan Abdülhamid İngilizlere hayır dese, Ruslar'ın Yeşilköy'e girip her an başkente yürüyebileceklerini ve devletin daha o anda yıkılabileceğini görüyordu.

İşte o sıkıntılı çırpınış günlerinde imzalamak zorunda kaldığı antlaşmayı "işgalin geçici olması ve Rusların Kars, Ardahan, Batum gibi vilayetlerden çekilmesi halinde İngiltere'nin de Kıbrıs'tan çıkacağını taahhüt etmesi şartıyla" imzaladı. 15 Temmuz 1878'de masaya gelen anlaşmaya "Hukuk-i Şahaneme asla halel gelmemek şartıyla muahedenameyi tasdik ederim." şeklinde yaptığı kritik ekleme ile de Padişahın haklarına asla halel getirilmeyeceğini beyan etti. Nitekim Berlin Kongresi'nde borcumuz düşürüldü, Makedonya ve Arnavutluk'a Doğu Rumeli diye bir geçit açıldı ve devlet nefes aldı.

Bu meselenin Lozan’da halledilmesi gerektiği halde delegelerimizce Kıbrıs Adası’nın talep edildiğine dair Lozan Anlaşması'nda tek bir cümle yer almamıştır.

İşte Sultan Abdülhamid'in o asla ihlal edilemeyeceğini belirttiği "Hukuk-i Şahane"si, yani padişahın simgelediği "devletin hakları", Lozan'da unutmuş olsak bile Fatin Rüştü Zorlu'nun mücadelesi sayesinde 1958'de "Garantörlük hakkı"na dönüştü ve 1974'de o haklar sayesinde Kıbrıs'a müdahale edebildik.

Yani Kıbrıs'da bugün de devam eden haklarımız 1878'deki o şart sayesinde elde edilmiş oluyordu.