1974'de Türkiye Kıbrıs'da 'Barış Harekâtı' yapmak zorunda kaldı. Çünkü Rumlar, 'Kıbrıs Cumhuriyeti'ni, kendi elleriyle yıktılar. Enosis'i gerçekleştirmek istediler.  

Kıbrıs'ı, Yunanistan'a ilhak etmeye, Kıbrıs'ı Yunanistan'a katmaya kalktılar. Bunun için Türkleri yok etmeye, haritadan silmeye başladılar.  

Çoluk çocuk demeden öldürdüler. Yakıp yıktılar. Adayı kan gölüne çevirdiler. Fakat garantör devletlerden biri olan Yunanistan'dan tıs çıkmadı. Diğer garantör devlet İngiltere ise, olanlar karşısında hiç istifini bozmadı. Hiç aldırış etmedi. Zaten istedikleri buydu. O da gerçekleşiyordu.  

Türkiye, grantör devlet olarak, öteki garantör devletlerle ortaklaşa müdahale etmek istedi. Fakat hiçbiri buna yanaşmadı. İş başa düştü. Gerekeni yapacaktı.  

"Başkasına itimad etmeyen nefsiyle teşebbüs eder." Yâni başkasına güvenmeyen, bizzat kendisi girişimde bulunur. Bu düşünce gereği Kıbrıs'a çıkarma yaptı. Allah da yardımını esirgemedi.  

Türk Ordusu, her zamanki kahramanlığı ile, yine destanlar yazdı. Şehitler verdi. Gazi oldu. Kıbrıs'ta şanlı ordu, bir zafer daha kazandı. Dünyayı şaşırttı. Cihana parmak ısırttı. Türk askerinin kimin askeri ve nasıl bir asker olduğunu dünya âleme gösterdi.  

Ay-yıldızlı al bayrak Kıbrıs semâlarında, nazlı nazlı dalgalanmaya başladı. Hak yerini buldu. Sınırlar çizildi. Türkler kuzeye, Rumlar güneye çekildiler. Böylece Kıbrıs; resmen ikiye bölündü. Kuzey Kıbrıs sırf Türklerle, Güney Kıbrıs ise sırf Rumlarla meskun hâle geldi. Yâni Kuzey kesimde Türkler, Güney kesimde Rumlar yaşamaya başladılar.  

İşte o günden beri Kıbrıs'ta kan dökülmüyor. Kıbrıs'ta huzur devam ediyor. Bu durumdan ötürü Rumlar da rahat bir hayat sürüyor, Türkler de...  

Fakat bütün bunlara rağmen, ABD haksız yere Türkiye'ye karşı silâh ambargosu uygulamaya başladı. Ve bu senelerce sürdü. Kıbrıs'a da Batı âlemi iktisadî, siyasî ambargo uyguladı. Ve bunda hâlen devam ediyorlar.  

Batı'nın baskısıyla, hiçbir İslâm ülkesi Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'ni -yazık ki- tanımadılar. Tabi bunda, başta Yunanlıların menfî propagandalarının da etkisi büyüktür.  

Türkiye'nin desteği sayesinde, Kıbrıs Türkü ayakta kalabildi. kalmaya da devam edecek inşâllah. Batı dünyasının KKTC'ni kendilerinden tecrit edip soyutlamaları Kıbrıs Türkü'nün yeteri kadar gelişmesini önledi.  

GKRY ise her türlü imkânlara sahip olması sayesinde, günden güne, daha da gelişti, serpildi. Refah seviyesi, KKTC'ni fersah fersah geçti. GKRY'nde her şey yolunda... Ticarî, siyasî  ve kültürel bakımından hiçbir sorunları yok. Herkes evinde barkında, herkes işinde gücünde, rahat bir hayat sürüyor.  

Buna rağmen ortada çözümsüzlük varmış gibi, bir bardak suda fırtınalar koparılıyor. AB-ABD, Yunanistan, İngiltere ve Rumlar; Türkiye'nin üstüne geldikçe geliyorlar. Türkiye'nin üstüne yürüdükçe yürüyorlar. Çözüm de çözüm diye tutturmuş gidiyorlar.  

Oysa bir sorun yok be gözüm diyen -istisnalar hâriç- bir Allahın kulu çıkmıyor Türkiye'den be dostlar!  

Aslında mes'ele Rumların meselesi değil. O bir paravana... Onların şahsında Türklerin karşısında AB ve ABD'nin bir cephe oluşturması var.  

Çünkü, adanın tamamen Rumların yönetimine geçmesi demek, aslında adanın bütünüyle AB-ABD ve İngiltere'nin elinde kalması demektir. Tüm uğraş, işte bunun için be dostlar!  

Türkiye'nin gölgesinden kurtulmak istiyor AB ve ABD! Çünkü yakın gelecekte Türkiye'nin adada bulunması. Askeri bir güç olarak orada yer alması; AB ve ABD'nin uykularını kaçırıyor.  

Gelecekte Ortadoğu hakimiyetine, şimdiden gölge düşmesini önlemek istiyorlar. Çünkü Süveyş'in emniyeti, Türkiye'nin İskenderun'dan denize açılması, Akdeniz'in güvencesi ve Ortadoğuya atlama taşı, hep Kıbrıs'a bağlı... Kıbrıs'tan geçiyor.  

İşte bu sebeplerden ötürü, böyle bir toprak parçasında Türkiye'nin bulunuşu, asrın sömürgeci devletlerinin uykularını kaçırıyor. İşte kıyamet bu yüzden kopuyor. Gerisi lâf ü güzâf, boş sözlerden ibaret be dostlar!  

Gerçekler bu merkezde iken, kimi yazar-çizer takımı ve aydınlarımız -ne hikmetse- sanıyorlar ki, sanki BM, AB, ABD ve İngiltere KKTC'ni, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nden daha çok düşünüyorlar.  

Sanki hepsi KKTC'nin geri kalmasına,  Türkiye'den daha çok üzülüyorlar. Sanki hepsi KKTC'nin maddî durumunu düzeltmeyi ve yükseltmeyi Türkiye'den daha çok istiyorlar.  

Ki, bu art niyetli, içten pazarlıklı devletler hakkında, onları -dilleri nasıl varıyorsa- şöyle vasfedip, nitelemekten kendilerini alamıyorlar:  

"BM-ABD-AB üçgeninin, Kıbrıs'ı çözümsüzlüğe mahkûm eden(!) kısır döngüyü, bu defa kırmak için müşterek iradeyle sergilediği kararlılık...!"  

Yine yukarıdaki üçlünün, Kıbrıs Türklerini, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nden daha çok düşünen(!) "Uluslararası irade" olarak nitelendirilmesine, bilmem ki ne demeli?  

Meğer bu üçlü dayanışma, Kıbrıs Türkünü ne de çok seviyor, ne de çok düşünüyormuş da biz Türklerin bundan ne yazık ki, hiç mi hiç haberi yokmuş!  

Üstelik bu uluslararası gücün, Kıbrıs Türkünü, ana vatan Türkiye'den daha fazla düşünüdüğünü(!) gösteren müşterek iradesinin sergilediği kararlılığın, Ankara dengelerini nasıl da altüst ettiğini, anlaşılmaz gizli bir sevinçle ifade eden kalemlere, bir anlam vermekte zorlanıyoruz doğrusu...  

Aslında aziz okur! BM-AB-ABD ve İngiltere'nin Kıbrıs için kolları sıvaması... Üstelik dünyanın çeşitli yerlerinde kan gövdeyi götürürken... Üstelik tedhiş ve terör her yanı sarmışken... Üstelik bütün bunlara sebep, kendileri oldukları halde...  

Bu mâlûm güçlerin, ille de Kıbrıs demelerinin altında yatan gerçekler ise bam başka şeyler değerli okur! İşte Batılılar açısından, bunlardan bazıları:  

Bir gezginimizin dediği gibi: "Doğuda hangi ülkeye gitsem, Doğu bizi 'ağabey' kabul ediyor. Batıda hangi ülkeye gitsem Batı bizi 'tehdit' kabul ediyor!"  

 

İşte canlarım biz, böyle bir ülkeyiz.  

Dosta güven, düşmana korku veririz.  

 

Aralarında  verirler mi hiç onlar bize yer?  

Çünkü onlar adada, bizim korkumuzla gezer!  

 

Bilirler ki Türk Ordusu zâlimi ayağıyla ezer.  

Tecrübeleri var asırlarca, tarihten gelen ezber.  

 

Böyle güçlü bir Türkiye'yi kim aralarına almak ister?  

Çünkü bu büyük devletin: "Azerbaycan'dan Filistin'e kadar herşey bizi ilgilendirir. Mes'ele sadece coğrafî bir husus değildir." (29.10.2003) diyen Genel Kurmay Başkanları var.  

Böyle kuvvetli bir Türkiye'yi kim aralarında görmek ister?  

Yine bu şanlı devletin: "Karadeniz, Akdeniz, Adriyatik ve Kızıldeniz'e bigâne kalamayız. Buralar ilgi alanımıza girer. Bundan dolayı, bu denizlerde Türk Uçak Gemileri dolaşmalı artık!" diyen Kuvvet Komutanlarımız var.  

Böyle kudretli bir Türkiye'ye, kim yanlarında yer vermek ister?  

Osmanlı Devleti'nin insanî misyon ve görevini bilen ve ona sahip çıkan, kahraman bir ordusu bulunan bir Türkiye'nin varlığına hiç tahammül eder mi, sömürgeci zihniyet taşıyan bu devletler a dostlar?  

*  

Türkiye açısından soruna bakacak olursak şâyet: Bir de şu hususları hatırlatmakta fayda var:  

Kıbrıs birleştiği takdirde, Türkiye'nin en tabii hakkı olan Doğu Akdeniz'de petrol ve doğalgaz aramaları da çıkmaza girecek!  

Çünkü Kıbrıs ile Türkiye arasındaki denizde çok yoğun petrol yatakları olduğunu gazeteler yazdı.  

Şayet Kıbrıs birleşirse, İskenderun ve Mersin civarında yoğun petrol arama çalışmalarının engellenme ihtimali var!..  

Eğer Kıbrıs tek devlet olursa, hâliyle karasuları değişecek! Bu da Türkiye'yi yeni sıkıntılarla karşı karşıya getirecek!  

*  

Korkarım ki, meydanda, tekrar kazandığımız bu eski vatan toprağı; son zamanlarda olduğu gibi, yine masada elimizden alınmak isteniyor.  

Acı olan ise değerli okur! Kuzey Kıbrıs Türkünü, kendi ellerimizle Rum'un insafına bırakmakta olduğumuzdur!  

Kuzuyu kurda teslim edişimizin pazarlıkları(!) yapılıyor Kıbrıs'ta be dostlar!  

Kimse kimseyi kandırmasın!  

Çanlar KKTC için çalıyor!  

Millî marşından olan, bayrağından cayan bir millet; devletinden vazgeçiyor, vazgeçiriliyor(!) demektir.  

Bu kadar dökülen kandan, bu kadar verilen candan sonra Kıbrıs Türkünü içten-dıştan binbir hile ve desise ile Rum (Yunan) devletinin kaypak politikasına, sahte gülücüklerine yazık ki, terketmek üzereyiz!..  

Bu bir kâbus!  

Bu bir felâket!  

Bu bir helâket be dostlar!  

Bu kâbustan uyanmalıyız.  

Bu uyanışı, yine kahraman mücadid sayın Rauf Denktaş sağlıyacak inşâllah.  

Tehlike bulutlarını, Kıbrıs semâlarından uzaklaştıracak.  

İçimizdeki gâfillere, dışımızdaki güçlere rağmen...  

Önce Allah, sonra kahraman Türk ordusu sayesinde.  

 

Bekliyor, umuyor ufku gözlüyoruz.  

Şahsiyeti, haysiyeti özlüyoruz.  

Türk dış politikası, şahsı manevî,  

Artık yeter, şaha kalksın istiyoruz.  

 

Çünkü hem Hak katında, hem Halk yanında haklıyız.  

Çünkü haklı olduğumuza inanıyoruz.  

İnananlar ise üstündür be dostlar!  

 

Unutulmasın ki:  

Rauf Denktaşların biri gider;  

Arkasından bini daha gelir.  

Be dostlar!