Resûl-i Ekrem, “Her birisi, kendisinin Peygamber olduğu zu’munda, otuza yakın, çok yalancı, deccâller gönderilmedikçe kıyâmet kopmaz,” buyurmuştur.
Sevban radiyallahu nah rivayet etmiştir:
- Resûl-i Ekrem Efendimiz buyurmuştur ki:
“Ümmetim arasından ba’zı kabîle’ler müşrik’lere iltihak etmedikçe, ba’zıları da, putlara tapmadıkça ve yine yakın bir gelecekte Ümmetim arasından çok yalancı, otuz kadar kişi, ki bunlar kendilerinin Nebi, (Peygamber) oldukları zu’munda olacaklar, halbuki, ben Peygamber’lerin sonuncusuyum. Ben’den sonra aslâ Peygamber gelmeyecektir.” kıyâmet kopmaz. (Bu Hadis-i Şerifi Tirmizî ve Ebû Dâvud rivayet etmişlerdir.)
- Yalancı Peygamber’ler’den, Müseylemetü’l-Kezzâb, Anes el-Yemenî ve İbn-i Sayyad, Peygamber’imiz zamanında nübüvvet iddiasında bulundular kısa zamanda helâk olup gittiler.
Peygamber’imizden sonra, yine bir başka Yemen’li, Abdullah İbn-i Seb’e böyle bir iddia’da bulunmuş ise de, kendisine hiçbir kimse tâbi olmayınca, bu iddia’dan vazgeçmiş ve ne yazık, (Sant Paul) isminde Antakya’lı bir Yahûdî, nasıl Hıristiyanlığı (Katolik’liği) dizayn ettiği gibi, Yemen’li, Sebe’li, bir başka Yahûdî Abdullah İbn-i Seb’e de Şîa’yı dizayn etmiştir.
- KİMLER ALLAH’IN KELÂMI’NA MUHATAP OLABİLİRLER?
“Allah bir insanla ancak, vahiy yoluyla veya perde arkasından konuşur, yahut bir elçi gönderip (vahiy meleği), izniyle ona dilediğini vahyeder. O yücedir, hakîm’dir.” (Şûrâ 42/51)
(Vahyin geliş şekillerinin belirtildiği bu âyete göre vahiy, kalbe ilham veya Cenab-ı Hakkı görmeksizin perde arkasından konuşma ya da vahiy meleği (Cebrâil) aracılığıyla kelâm işitmek suretiyle de gerçekleşmektedir.)
Peygamber’lere vahiy ba’zen de, “Rüyâ-i Sâdıka” (doğru rüya) ile de gelebilir. “Babasıyla beraber yürüyüp gezecek çağa erişince; ‘Yavrucuğum! Rüya’da seni boğazladığımı görüyorum; bir düşün, ne dersin?’ dedi. O da cevâben; ‘Babacığım! Emrolunduğun şeyi yap, İnşallah beni sabredenlerden bulursun,’ dedi.” (Sâffât 37/102)
- “Mûsa, ta’yin ettiğimiz vakitte (Tûr’a) gelipte Rabbi onunla konuşunca “Rabbim! Bana (kendini) göster, seni göreyim!” dedi. (Rabbi); “Sen beni aslâ göremezsin. Fakat şu dağa bak, eğer o yerinde durabilirse sen de beni göreceksin!” buyurdu. Rabbi o dağa tecelli edince onu paramparça etti, Musâ da baygın düştü. Ayılınca dedi ki; Seni noksan sıfat’lardan tenzih ederim, sana tevbe ettim. Ben inanların ilkiyim.”
(Haz.Musa, Yüce Allah’ın dünyada görülemeyeceğini bildiği halde kendisindeki şiddetli iştiyak sebebiyle Allah’a böyle bir niyazda bulundu. Çünkü o, Allah’ın kelamını duyunca adetâ kendisinin dünya’da olduğunu unutmuş, âhiret ve cennet hayatına kavuştuğunu zannetmişti.) Hazreti Mûsa bu dünya’da sayısız, kibriya ve azamet perdesi arkasından, kemiyet ve keyfiyetsiz olarak, Allah’ın Kelâmı’na muhatap olduğu için Peygamber’ler arasında “Kelîmu’llah!” olarak zikredilir.
Sevgili Peygamber’imiz Haz.Muhammed-Mustafa sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz de, Mi’râc gecesi “Bîkemû Keyf” her türlü kemiyet ve keyfiyyet’den ârî, Allah’ın Kelâmı’na bilâ vasıta muhatap olmuş, Bakara Sûresi’nin son âyetleri, 285, 286. âyet’leri, melek vasıtası olmadan bizzat Allah tarafından vahyedilmiştir.
Vahiy ne suretle gelirse gelsin, ister doğrudan ve perdeler arkasından, bizzat Kelâm-ı İlâhî ile muhatap olsun, ister, kalbe ilham olarak gelsin, ister rüya-i Sâdıka ile olsun, isterse melek (Cebrâil) vasıtasıyla gelsin, vahy’in muhatabı Allah’ın Peygamber’leridir.
Nebî-Resûl, Peygamber olarak gönderilmeyenler, Âlem-i Ezel’de Peygamber olarak seçilmeyenler, hâşâ, Sümme fe Sümme hâşâ! Allah ile konuştuğğunu iddia ediyorsa, ya yalancı Peygamber’dir, ya da zır deli zırzır delidir.
- “Muhammed, sizin erkeklerinizden hiçbirinin babası değildir. Fakat o, Allah’ın Resûlü ve Peygamber’lerin sonuncusudur. Allah her şeyi hakkıyla bilendir.” (Ahzâb 33/40)...
Kur’ân-ı Kerim’de, diğer Peygamber’lere Cenab-ı Hakk isimleriyle, Yâ Âdem, Yâ Nûh, Yâ İbrahim, Yâ Musâ, Yâ İsâ, tarzında isimleriyle hitap buyururken, Sevgili Peygamber’imizin ism-i Hâs’ı, “Muhammed ismi, sadece dört yerde geçmekte fakat buralarda “Yâ Muhammed” tarzında hitap şeklinde değildir.
“Muhammed ancak bir Peygamber’dir.” (Âl-i İmran 3/144)
“Muhammed, sizin erkeklerinizden hiçbirisinin babası değildir.” (Ahzâb 33/40)
“İman edip yararlı işler yapanların, Rab’leri tarafından hak olarak Muhammed’e indirilene.” (Muhammed 47/2)
“Muhammed Allah’ın elçisidir.” (Fetih Sûresi 48/29)
- Hâfızam beni yanıltmıyorsa, Cenab-ı Hakk, Kur’ân-ı Kerim’de, üç yerde Mâide Sûresi, 41-67 ve Mü’minûn Sûresi 51.âyet’lerinde, “Ey Resûl!” şeklinde, Enfâl, 65, 70, Ahzâb, 1,28,45,50, Mümtüahine, 12, Talâk, 1, Tahrim 1 ve 9. âyetlerinde on yerde de, “Ey Nebî!” tarzında hitap etmiştir.
Nebî, Resûl, kendilerine kitap veya sahife gönderilmeyen vahye muhatap Peygamber’lere “Nebî” denilir. Kendilerine sahifeler gönderilen veya kitap indirilen Peygamber’lere “Resûl”, denilmektedir.
Dolayısiyle, her Nebî Resûl değildir, fakat her Resûl aynı zaman’da Nebî’dirler.
- “Muhammed sizin erkeklerinizden hiçbirinin babası değildir. Fakat o, Allah’ın Resûlü ve Peygamber’lerin sonuncusudur. Allah her şeyi hakkıyla bilir.” (Ahzab 3/40)
ABD’de yaşayan, Reşad Halife, Edip Yüksel, Evronosoğlu, Ahmed Hulusi gibi kimi ehl-i Dalâl (dalâlet ve sapıklık ehli kimseler) yukarıda meâlini verdiğimiz âyet-i Kerimedeki “Allah’ın Resûlü ve Nebî’lerin sonuncusudur,” âyet-i Kerimesi’nin lafzından hareketle, Muhammed Aleyhisselâm, “Nebî’lerin sonuncusudur, fakat resûllerin sonuncusu değildir, ondan sonra da kıyâmete kadar resûller gelecektir,” diyorlar. Bu açıkça küfürdür, böyle söyleyenler, inananlar kâfidirler.
Nübüvvet, Risâlet, vahiy mevzu’unda genişçe bir tahlil yapmak zorunda kaldık. Sebebi, Şîa’nın büyük takiyyesi dolayısiyle, aslında, Peygamber’imiz sallallâhu aleyhi ve sellem Efendimizin son Peygamber olmadığı, başta Haz.Ali radiyallahu anh Efendimiz olmak üzere, 12 İmam’ın hepsinin de Peygamber oldukları, hattâ 12. İmam, gaybûbet-i Kübra’da kaybolan, İmam-ı Muhammed Ma’sum’un vekili olarak vazife yapan imamlar, dinî liderler de birer Peygamber’dir.
İslâm âleminde, İslâmî İlimler Literatüründe, Peygamberler zikredildiğinde, “Sallallahu aleyhi ve sellem” ya da “Aleyhisselâm” denilir. Ashab-ı Kiram’dan herhangi birisi zikredildiğinde –Ashab, sahâbî, Peygamber’imizi hâl-i hayatında dünya gözüyle görmüş ve O’na iman etmiş olanlara denilir.- “Radiyallâhu anh veya sahâbî kadınlar için, “Radiyallâhu anhâ,” denilir.
Müslüman’lardan, sahâbî’lerden en azından birisini görenlere “Tâbiîn,” Tâbiîn’den olanları görenlere de, “Teba-i Tâbiîn,” denilir.
Tâbiîn’den ve teba-i Tâbiîn’den olanlara ise, “Rahımehullah!” denilir. Şiî’ler, Ca’ferî’ler ve diğer imâmî mezhepler, Haz.Ali, Haz.Hasan, Haz.Hüseyin ve diğer imamlar zikredildiğinde, “Ali Alehisselâm”, “Hasan ve Hüseyin Aleyhime’s-Selâm,” derler.
Takiyye olarak gizlediklerini böylece izhar etmiş olurlar.
- Hâşâ, Peygamber olmadıkları halde, “Ben Allah ile konuşuyorum”, “Allah doğrudan bana vahyetti”, diyenler’in durumunu daha iyi anlatabilmek için bu uzunca tahlili yaptım. Gelecek haftayı bekleyiniz!...