Kendinmiş gibi...

Abone Ol
Siyasi olarak bu denli bölünme doğru değil.
Ülkemizin büyük bir kısmı müslüman, ama müslümanlığın en önemli faziletlerinden biri “hoşgörü” kayıp; bulamıyoruz.
Siyasilerin sağduyulu olmasına ve hükümeti kurmasına ihtiyaç var.
En ilginç tepkileri ise MHP veriyor.
CHP kendisine “başbakan ol” dedi diye kızdı.
Ve ekledi: “Küçük hevesler peşinde koşan bir parti değiliz,” dedi.
Tabii ki değilsiniz, hangi parti küçük hevesler için kurulur ki!
Ayrıca başbakanlık teklifi hiç de küçük heves diye adlandırılamaz.
Bu dönemde, özellikle seçim sonuçları sonrası insanlar MHP’ye çok güveniyor.
Ülkenin MHP’ye ihtiyacı olduğunu düşünüyor ve onu hükümetin içinde görmek istiyor.
Fakat MHP’nin uzlaşmacı olmayan, zihinleri karıştıran bu tavrı bir-çok insanı MHP’den uzaklaştıracak.
Diğer taraftan, CHP’de AKP ile koalisyon için Kemal Kılıçtaroğlu başbakan olsun ön şartı sunuyor.
Başbakan Ahmet Davutoğlu’da “O ancak 23 Nisan’da ve 1 Nisan’da Başbakan olabilir” diyerek tiye alıyor. 
Bırakın parti liderlerini, bazı köşe yazarları bile kendine yakın hissettiği parti adına köşelerinde tehditler savuruyorlar.
Herkes  elbirliği ile sorun yaratıp, ülkeyi önce çıkmaza sonra seçime götürmek istiyor sanki...
Halk, oy’unu kendi içinde manevi hesaplaşmanın ardından kullanır, saygı duyulmalıdır.
Bu sebeple;
Bugün hoşgörü ve sağduyu vaktidir.
Tüm bölünmüşlüklere rağmen birlik ve dirlik zamanıdır.
Hükümeti kurma vaktidir.
Tüm halkı kendinmiş gibi sevme ve bu sayede baştacı olma vaktidir. 
------------------------------------------------------------- 
Ekonominin büyümesi için ön şart; 
İç piyasadan çok dış piyasanın talebini karşılamaktır.
Bunun için ise;
Dış piyasanın, yani yurtdışında yaşayan tüketicilerin talep edeceği malları üretmemiz gerekir.
Dış piyasa elinde bulunan yada bizden daha ucuza bulabileceği malları bizden talep etmez.
Demek ki fark yaratmalıyız!
Diğer ülkelerde bulamayacağı ve gördüğünde sahip olmak, tüketmek isteyeceği ürünler üretmeliyiz...
Rekabet içindeki dünya ülkelerinin tek derdi de bu! Bizim hariç...
Ekonomik zenginlik için yarış içine girmeliyiz.
“Kim farklı ürün yaratacak?” yarışı...
“Kim daha fazla pazar payına sahip olacak?” yarışı...
Bu rekabet ise acımasız...
Ticari acımasızlıktan bahsetmiyorum.
İnsana acımıyor, hayvana, doğaya acımıyor...
Acımasızca dünyayı tüketiyor.
Ekonomik zenginlik için her şey mübah...
Küreselleşme de bu!
Daha fazla tüketmek için fazlaca, ilerice, acımasızca üretim yapmak.
Buna da “ileri demokrasi” diyoruz.
Tam bir çıkmaz... Aşağısı sakal, yukarısı bıyık.
Küresel rekabet raporuna göre;
Küresel rekabette İsviçre, Singapur, ABD, Finlandiya, Almanya, Japonya, Hong Kong, Hollanda, İngiltere, İsveç... şeklinde uzayan listede 144 ülke içinde 45’nci sıradayız.
Şirketlerin Araştırma ve Geliştirme çalışmaları sıralamasında 68’nciyiz.
Bilim adamı sıralamasında 53’üncü sıradayız.
Rekabet edebilmek; ilgi alanımızı derinlemesine bilmekle mümkün.
Hatta sadece bilmek de yetmez, bildiğini uygulayabilmekle mümkün.
Konunuzda bilge olabilmek için; bildiğinizi uyguluyor olmanız gerekir.
Deniz üzerinde sadece yüzerek; 
Denizin dünyaya faydalarını, varoluş amacını, varsa zararlarını, balıkları, balıkların dünyasını, deniz bitkilerini, denizlerin karanlık bölgelerini, mağmalarını öğrenemeyiz.
Ama spor yapmış oluruz.
Öğrenmek ve tanımak için zor yolu seçip denizin derinliklerine dalmalıyız.
Günümüz gençliğinin en trend sosyal medya aracı “Instagram”.
Nedeni basit! Hiç yorum yapmana gerek yok, fikir yok, bilgi yok! 
Sadece resim paylaşımları var.
Yorulmadan, okumadan resimlere bakıp geçiyorlar.
Sosyal medyayı çok fazla kullanıyorlar.
Çalışmasa da son model telefon almak için sonunu görmeden borçlanıyor.
Her konuyu biliyor ama kulaktan dolma ve yüzeysel.
Bildiklerini sandıkları konuda “derinlik” sıfır.
Bilgisi olmayıp da olduğunu zanneden gençlerimiz ile geleceği öngörmek kolay değil. 
Bu, sistemin hatta eğitim sisteminin gençlerimize bir oyunu.
Derinliği olmayan gençlerimiz var.
Bu gençler; ülkemizi dünya sıralamasında öne taşıyacak.
Üretimde bizi rekabetçi yapacak, yaratıcı olacak, fark yaratacak.
Çok bilmiş olamayan!!! Yani her konuyu bilmeyen, bildiği konuyu yüzeysel değil derinlemesine bilen, alanında uzman gençlere ihtiyacımız var.
Uluslararası Öğrenci Değerlendirme (PISA), 15 yaş çocukların temel eğitim seviyelerini araştırmış.
Rapora göre;
Türkiye 65 ülke arasında matematikte 44’üncü, fende 43’üncü, kendi dilini okumada 42’nci, genel ortalamada ise 45’inci sırada.
Eğitim sıralamamıza baktığımızda Atatürk’ün bize hedef gösterdiği “Muasır medeniyetler” seviyesinde olmadığımız çok açık.
Bu seviye ile sıralamalarda hep arkada, 
Haliyle yaşam kalitesinde her geçen gün daha da arkalarda kalmaya mahkûmuz.
---------------------------------------------- 
Günün bombasını ise;
ABD’nin, İran ambargosu sebebiyle İran’a ödemeleri Altın ile yapan Rıza Zarraf’ın Türkiye İhracatlar Meclisi tarafından “Mücevher İhracat Şampiyonu” plaketine layık görmesidir.
Bu plaketi başbakan yardımcısı ve ekonomi bakanının vermesi ise olaya gül dikmiştir.