Çoğu insan mutlu olmak için etrafında ki bütün koşulların ona uygun olmasını beklemeye meyillidir… Sizde onlardan biri misiniz?

Yapılan bilimsel araştırmalar asla bunun gerçekleşmeyeceğini, kontrolcü zihniyet oldukça daha mutsuz olacağımızı göstermeye başladı. Kontrolcü zihniyetten kurtulmak aslında bizim elimizde… Algılama şekli değiştirilirse, mutlu olmanın sanılanın aksine çokta zor olmadığını fark ederiz.

Algımızı şekillendirmek…

Beta Beyin Dalgası stres faktörünün aktif olduğu, bizlerin korku tarafından yönetildiğimiz ve mutsuz olduğumuz uzun vadede kullandığımız beyin dalgasıdır. Alfa Beyin Dalgası ise bizim dingin, sakin, haz dolu, keyifli anda olduğumuz beyin dalgasıdır.

Beta beyin dalgası ve Alfa beyin dalgası ikisi de son derece önemli, farklı alanlarda farklı duygu durumları için dizayn edilmişlerdir. Beta beyin dalgası dışardan bize saldıran herhangi bir saldırı durumun da  kaç ya da savaş refleksiyle bedeni harekete geçirerek  bizi tamamen savunma durumun da  bulundurmak için…  Alfa beyin dalgası ise bizim mutlu olduğumuz, haz aldığımız, zihnimizin geçmişte ya da gelecekte olmadığı beyin dalgasıdır.

Bizler çoğu zaman belirli olan doğanın üçlemesin de kısa devre yapıyoruz. Doğada üçleme son derece basit hayatın matematiğin de var olan Tehlike, Korku ve Tepkidir… Çoğu insan hayatı boyunca ciddi bir saldırıya uğramadığı halde geçmişte yaşadığı korkularını,  gelecekte de tekrar yaşayabileceğini var sayarak düşünmesi kişiyi korku, endişe ve kaygı  durumuna geçirir. Günümüz insanı artık tehlike olmadan korkmaya ve bu korkunun tepkisini vermeye başladı. Modern dünya insanın içine düştüğü en büyük tuzak bu… Ortada sorun yokken, sorun varmış gibi stres yapmaya başlamak… Sıkıntı da burada başlıyor. Beta beyin dalgasının uzun süre kullanımın da insanları mutsuz etmeye başlar. Çünkü etrafınızda kaplan varken, bir çiçeğin güzelliğine veya sevgilinizin gözlerine bakmaya, herhangi bir şeyden haz almaya zaman bulamazsınız. Eğer o çiçeğin güzelliğine odaklanırsanız kaplan sizi yakalar ve öldürür. Beden beta beyin dalgasında sürekli negatife bakmaya odaklıdır. Sizler negatife bakmaya meyilli olduğunuz da mutsuz olmanız kaçınılmazdır.

Kişi içinde bulunduğu  duygu durumunun farkına varmayı, kendini tanımayı öğrenirse, yani duygusal zekasını (EQ) daha ön plana çıkararak düşünce akışını değiştirebilirse, yapılan araştırmalar da çok daha mutlu olabileceği gözlemlenmiştir.

Sen aslında kimsin? … Kendini tanıyor musun?

Gerçekten neye ihtiyacın var biliyor musun? Kendini tanımak neye ihtiyacın olduğunu ve neye ihtiyacın olmadığını bilebilmektir.

En sevdiğiniz rengi, en sevdiğiniz şarkıları bilmek midir kendini tanımak?.. Aslına bakarsanız hayır!..

Bunlar her ne kadar size ip uçları verse de aslında kendini tanımak çok daha derin anlamlar içerir. Kendini iyi tanıyan insanın duygularını ve düşüncelerini bütünüyle kontrol edebileceğini düşünenler olmakla birlikte bu gerçekleştirilmesi mümkün olmayan bir beklentidir. Kendini tanımada amaç duygu yaşamayı ya da akla gelen düşünceleri kontrol etmek değildir; hedef yaşanan her türlü duygunun ve akıldan geçen her türlü düşüncenin mümkün olduğu kadar farkına varıp onları yönetmektir.

En büyük korkularının farkında olmak, en güçlü-en zayıf yanları tanımak, olaylar karşısındaki tutumunu önceden kestirebilmektir Sizi, sizden daha iyi kimse bilemez. Başınıza gelecek bir olayın sizi ne kadar etkileyebileceğini sadece siz bilirsiniz,,,  İç dünyanızda neler yaşadığınızı da,,,

Öz bilinç yani kendini tanıma dediğimiz şey bir duyguyu oluşurken fark edebilme duygusal zekanın temelidir. Duyguların her an farkında olma yeteneği psikolojik sezgi ve kendini anlamak bakımından şarttır. Gerçek duygularımızı fark edememek bizi onların insafına bırakır. Bir anlamda duyguların esiri olmak dediğimiz şey aslında budur. Duygularını tanıyan kişiler, hayatlarını daha iyi idare ederler.

Duyguları idare edebilmek kişinin kendini yatıştırmasına, kaygılarından kurtulmasına, karamsarlıktan ve alınganlıklarından vazgeçmesine yardımcı olur. Duyguları bir amaç doğrultusunda toparlayabilmek, dikkat edebilme, kendini harekete geçirebilme, kendine hakim olabilme ve yaratıcılık için gereklidir.

Kendini tanıma sanıldığından zor bir süreçtir. İnsanın kendi davranışlarını gözlemesini, yorumlamasını ve yorumlarının doğruluğunu sonraki yaşantıları ile sınamasını; en azından belli dönemlerde kendisini ve başkasını yargılamayı bırakmasını, dürüst olmasını, karşılaşacakları ile cesurca yüzleşebilmesini ve yaşadığı duygulara katlanabilmesini gerektirir.

Kendini iyi tanıyan insanın duygularını ve düşüncelerini bütünüyle kontrol edebileceğini düşünenler olmakla birlikte bu gerçekleştirilmesi mümkün olmayan bir beklentidir. Kendini tanımada amaç duygu yaşamayı ya da akla gelen düşünceleri kontrol etmek değildir; hedef yaşanan her türlü duygunun ve akıldan geçen her türlü düşüncenin mümkün olduğu kadar farkına varıp onları yönetmektir…

Tolstoy’un güzel bir sözü vardır…

‘’Toprağın da zengin bir altın damarının olduğundan habersiz toprak sahibi gibi, insanlar da kendi zayıf ve kuvvetli taraflarını çok zaman bilemezler.’’