Gözlerimi hafifçe araladım. Gün ağarmıştı. Yataktan kalkmak istemiyordum sanki yeni ısıtmıştım yatağımı. Gözlerim pencereye doğru yöneldi ve aralık duran perdeden kar yağışını görebiliyordum. Senenin ilk karıydı bu. Bir tebessüm belirdi dudaklarımda ve bu kar yağışı beni taaçocukluğuma götürdü. Rahmetli anacığımı hatırladım birden "Çocuklar, çocuklar kar yağıyor hadi kalkın, " diye bizi zorla yataklarımızdan kaldırırdı. Bizim sevinmemizden odasebeplenir bize eşlik ederdi. Dört kardeşin en büyüğü olarak biraz daha sakin ve ağır durmaya çalışırdım her zaman.
Artık yataktan kalkıp her sabah kendime gelmek içiniçtiğim kahvemi yapmalıydım. Mutfağa gitmeden önce pencereye yöneldim ve bir iki dakika kar yağışını izledim ama Bu sefer sevinçle değil kışın kendini iyice göstermesiylemasrafların daha da artacağını düşünerek. Yaşadığım ev ne büyük ne de küçüktü fakat rutubetten hafif bir koku gelirdi bazen burnuma. Birden saatin sekiz otuz olduğunu fark ettim. Bir an önce evimi ısıtmam ve hazırlık yapmam gerekiyordu. Bir saat sonra evde özel keman dersi vereceğim talebem gelecekti. Emekli maaşımın yanı sıra bu talebeye keman dersi vermek az da olsa katkıda bulunuyordu.
Doğruca mutfağa gittim kahve makinesine koyduğum eşsiz kahve kokusu beni her zaman çok etkilerdi. Evin 2 saat içindeısınması için radyatörleri açtım. Çocuk üşümesin ve ailesine soğuk bir evde ders aldığını söylemesin diye evi ısıtmam gerekiyordu.
Odamı toparladım, güzelce tıraşımı oldum, kolalı beyaz gömleğimin üzerine kravatımı taktım ve yeleğimi giydim.Hazırdım her zamanki gibi temiz ve şık. Öğrencimin gelmesine on beş dakika kalmıştı. Uzun süredir evi ısıtmadığım için şu anda bana çok sıcak geliyordu.
Talebemi beklerken, yıllar önce çok büyük zorluklarla aldığım kemanımı kutusundan çıkardım. Kiraz ağacındandı. Hayattakien değerli varlıklarım kemanım ve keman çalarken notalara bastığım sol elimdeki baba yadigârı akik taşlı yüzüğümdü. Hem çalıyordum hem yüzüğüme bakıyordum. Her gün şükrediyorum, 69 yaşında olmama rağmen ellerim titremiyor ve kemanımı sanki 5 yaşında öğrendiğim gibi narinceçalıyordum.
Üç kız kardeşim büyüyünce sanatla ilgisi olmayan işlerle uğraşıp sonunda da evlendiler. Özlüyordum onları çünkü aynı ülkelerde yaşamıyorduk. Bazen aklıma bir daha onları görememe korkusu düşüyor, hasretin yüküne karışıp içimi daraltıyordu.
Annemle babam genelde turistlerin geldiği bir pavyonda tanışmışlar. Babam keman çalarken annemde uvertür bir şarkıcının arkasında vokal yaparmış. Bazen birbirlerine bakıp dalga geçerlermiş şarkıcıyla. Bu anlattıklarımı kızkardeşlerimin çocukları bile bilirdi.
Notaları kontrol etmeye başladım her şey hazırdı. Talebemin gelmiş olması gerekiyordu. Beş dakika geç kalmıştı. Günümüz çocukları neden böyle düşündüm. Geldiğinde biraz ikaz etmenin iyi olacağını ve disiplinli olması gerektiğini söylemem gerekiyordu. Mecburdum ders vermeye. Kimseye sıkıntıda olduğumu belli etmek istemiyordum. Bazen bu gururum yüzünden bazı şeyleri kaybettiğimin de farkındaydım. 3 kız kardeşimi ve yeğenlerimi gururum yüzünden kaybettiğimi biliyordum. İnatçı bir insan olduğumun herkes farkında ve yaşlandıkça çocuklaştığımın da farkındayım. Hiç evlenmedim, sevemedim kimseleri. Sanırım hayatımdaki en büyük yanlışı evlenmemekle ve çocuk sahibi olamamakla yaptım.
Kapı çaldı ve kapıyı açtım. Karşımda talebem ve yanında yaşlıca bir bayan duruyordu. Dışarıdaki soğuktan ikisinin de yüzlerini göremiyordum. İçeri davet ettim. Üzerlerini çıkardılar. Talebem hemen söze atladı: "Öğretmenim sakıncası yoksa teyzemde bugün için bizimle kalabilir mi ? O mutfakta dersin bitmesini bekler bizde dersimizi çalışırız." Çocuk bunları konuşurken kadın siyah mantosunun içinden ağır bir şekilde başını bana çevirdi. Çocuk konuşurken duymuyordum çocuğu sadece gözlerim o kadının iri zeytin gibi gözlerine bakıyordu. Yanakları soğuktan pembeleşmiş, Başına örttüğü şaldan dışarı çıkan bir tutam siyah saç yüzünü okşuyordu.
Kendime gelmek istiyordum sadece ağzımdan "Tabi ki bekleyebilir," sözü çıktı. Kadın hiç konuşmadan başını memnun olduğunu belirten bir sallamayla mutfağa geçti ve oturdu.
Salonda talebem ve ben keman dersi için hazırlanmaya başladık. Sanki ev çok sıcaktı ve tüm aklım mutfaktaki o kadını düşünüyordu. Buna engel olamıyordum. Hiç titremeyen ellerim titriyordu. Ayakta bir saat nasıl ders verecektim? 
Nota sayfalarını karıştırırken talebem de kendi hazırlıklarını yapıyordu. Birden babamın en sevdiği fakat bu talebe için çok zor olan notalar karşıma çıktı. Çalmaya karar verdim. Çocuk hazırlanana kadar bunu çalmak istiyordum. İki adım daha geriye gidip mutfaktaki gizemli kadına notalarımı daha çokduyurmak istedim. Başladım babamın en sevdiği şarkıyı kemanımla çalmaya. Kendimden o kadar geçtim ki sanki mutfaktaki kadına kur yapıyormuş gibi heyecanlanıyorum. Birden mutfaktaki kadının sesi bana eşlik etmeye başladı dahada heyecanlandım. Ses yavaş yavaş yaklaşıyordu. Ben kemanımı çalıyordum kadın da bana güzel sesiyle eşlik ediyordu. Mükemmel bir atmosfer oluştu, şarkı bitmek üzereydi ve ben bu anın bitmesini hiç istemiyordum. Şarkı bitti ve talebem hayranlıkla bakıyordu bize. Sonra alkışlamaya başladı, çok mutluydum. Biliyordum ki yanımdaki kadında mutluydu.
Eve ilk geldiklerinde talebem: "Ders bitene kadar teyzem de mutfakta bekleyebilir mi ? diye sormuştu bana.
Şimdi o teyze benim yanımda, ellerimiz ölünceye kadar birbirine kenetli… Evet o siyah saçlı, zeytin gözlü kadınla evlendim. Bugün onuncu yılımız. Talebem de şimdi konservatuarın şanbölümünde…