Kelebek misali

Abone Ol

Arada sırada tüm rahatlığı, konforu bırakıp trene binmeli insan. Uzun bir yürüyüşten sonra boş bir koltuğa kendini bırakmak için. Henüz oturmuşken yaşlı bir amca yılların yorgunluğu ile başınızda derin bir ‘of’ çektiğinde aniden fırlamak için. Genç, yaşlı kendi cinsleri umursamazken o; almak istemese de ayıp olur, diye. Büyük bir içtenlikle rica ederim, diyerek ısrar etmek için. Ve sonraki durakları ayakta geçerken içinizde çalan bir şarkının huzurla karışık mutluluğu eşliğinde sallanmak için.
Arada sırada çok sevdikleri, hiç sevmemiş gibi terk edip gitse bile hatırlamalı insan. Gülümsemek için yaşadıklarına ve içindeki şarkıyı yeniden duyabilmek için. Çünkü hatırlamak zorlar bilinci, anlamaya çalışarak gidenleri. Dönmese dahi hiç biri sindirmek için ruhuna kattığı zenginliği.
Arada sırada doyurmalı insan sokak köpeğini, bir bebeği gözleriyle sevmeli. Çirkinlikler içinde görebilmek için güzellikleri. Yaşamı alçaltarak yaralayan, varlığını yok edenlere bir duruş sergilemeli.
Arada sırada benlik kavgasından sıyrılıp hırs nedir bilmeyenlere özenmeli insan. Masumiyetini kazanabilmek için yanlış olur, olsa olsa masum olanlara imrenebilir. Çünkü onlar öyle kirlenmişler ki hiçbir zaman hissedemezler saflığı. O yüzden içlerinde çalmaz hiçbir şarkının bestesi, ne huzur ne de mutluluğun eşiğinde sallanamaz hiçbiri.
Türüne göre bir günden bir yıla kadar sürse de kelebeğin yaşama ümidi. Arada sıradaları bir güne değil, bir ana sığdırabilir insan ki insanlığı önceliği haline getirebilseydi. Ve anlayabilseydi kelebek misali ömrümüzde insan, ölümü oyalıyor yalnızca. Ve ne yazık ki çok azı kelebek misali bir iz bırakıyor hayata.