Terör ve Teröristlere aman vermek istemeyen Emniyet Mensupları  -kimilerce-  haksız yere tenkîde tâbi tutuluyor. Bu yapılırken  “Es-sebebü ke’l - fâil.” / “Sebep olan yapan gibidir.” sırrı unutuluyor.
Dış tahrîk görmezden geliniyor.
Bölücü faaliyetler almış başını gidiyor. Hiç önemsenmiyor; sanki akla bile getirilmiyor gibi.
Sinsi ve gizli şekilde mâsum vatandaşlarımızın zihinleri çeliniyor. Beyinleri yıkanıyor.
Devlete karşı kin ve nefret tohumları ekiliyor.
Fikir hürriyeti diye tahrîke, teşvîke, kalkışmaya cesaretlendirici yayınlar görmezden geliniyor.
Her vesîleyle kanunsuzluk yapılıyor.
Her gün polis ve asker şehit ediliyor.
Bir kahpe kurşuna hedef oluyor.
Hiç yoktan mangalda kül bırakılmıyor.
Oysa ülkede yangın var.
Devlet şaşkın hâlde. Söndürmeye koşuyor.
Söndürüyor ama, bu arada söndürülenin yakınlarına da olan oluyor.
İster istemez zarar veriliyor. Zararlı  olunuyor.
Sonuçta yangın söndürülüyor ama; bu sefer yangın söndürme sırasında  -istemeyerek-  yapılan zararın hesabı soruluyor!
Âdeta yangını niye söndürdün demeye getiriyorlar.
Mes’eleye sırf soyut olarak bakıyorlar.
Olayların hazırlayıcı çerçevesini görmek istemiyorlar.
Düşünmüyorlar ki hiçbir devlet, vatandaşına zarar vermez. Vermek istemez. Onu mağdur etmez. Etmek istemez.
Nâdiren -istemeyerek de olsa- kurunun yanında yaş yanacak diye devlet; suçlunun peşine düşmesin, yakasına yapışmasın mı?
Evet “İnsan, hem zâhirperest (dış görünüşe aldanıcı), hem hodgâm (bencil) olduğundan, zâhire (dışa) bakıp çirkinlikle hükmeder. Hodgâmlık (bencillik) cihetiyle, yalnız kendine bakan netice (sonuç) ile muhakeme ederek (yargılayarak) şer (ve kötü) olduğuna hükmeder. Halbuki (oysa) eşyanın (şeylerin) insana ait gâyesi bir ise, Sâniinin (Yaratıcısının) esmasına (isimlerine) âit (olanı) binler (ce) dir.”
X
İhanet almış başını giderken ne yapsın devlet?
Olan bitene göz mü yumsun?
Güvenlik Güçleri’ni tenkît edenler, soyut olarak haklı olabilirler. Ama işin bir de realitesi var.
Mukteza-yı hâle binaen düşününce / durumun gereğini göz önüne alınca, olayları yorumlayışlarındaki haksızlıkları gün gibi açığa çıkar.
Çünkü bir şeyin nefsü’l-emirde / zâtında / aslında doğru olması başkadır. Mukteza-yı hâle binâen / hâlin icap ettiği duruma göre doğru olması daha başka bir şeydir.
Kaldı ki nice şer / kötü ve fena bildiğimiz olaylarda nice hayır ve güzellik vardır. Bazan bu, sonuç olarak tecellî eder.  Kendini gösterir.
Unutmayalım ki durulma, sâkinleşme ve dinginlik; esen rüzgârlar, kopan fırtınalardan sonradır.
İstenmeyen hâdise ve olaylar da, esen rüzgâr ve kopan fırtınalar gibidir. Fakat arkası günlük güneşliktir. Sâdece sabır göstermek gerek. İnfial / tepki göstermemek lâzım.
Çünkü  “Men sabere zafere.” / “Sabreden, sabrederek  üzerine düşeni yapan, gereken duruşu sergileyen; netîcede kazanır. Emeline ulaşır. Râhata erer.”
Devletin istikrarı / ber-karar oluşu / aynı düzeyi sürdürmesi de, sonuç düşünülerek yapacağı icraata bağlıdır. Devlet geleceğini sağlamak için; suçlu kimsenin döktüğü göz yaşına bakmamakla mükellef ve yükümlüdür.
Çünkü bu durumdaki muhabbetten, ancak maraz ve sıkıntı doğar. Aksi takdîrde ne devlet kalır ortada, ne de acıdığı suçlular.
Kaldı ki, bilerek zarara girene acınmaz.
Öyleyse ya devlet başa, ya kuzgun leşe.