Şeyh Edebali eşi ve çocukları ile birlikte Bilecik bölgesine gelmişti. 

Kendisi aslen Karaman’da doğmuş, Şam’da eğitim almıştı. Tasavvuf, fıkıh, hadis, tefsir alanında kendini geliştirmişti. Dönemin önemli hocalarından ders almıştı. Şam’dan, hacca gitmişti. Ardından da Bilecik’in Söğüt mevkiine yerleşme kararı aldı. 

Bu bölgede çok sevildi. İnsanlar ondan çok şey öğrenmeye başlamıştı. Dergâhı yavaş yavaş büyüyordu.

Dergâha gelen misafirleri oğlu ve damadı karşılamaktaydı. Kendisi de gündüz koyunları gütmek için kırlara çıkardı.

Bir gün başka bir çoban arkadaşı yanına geldi, sohbet başladı. Dergâhın misafirlerinin yavaş yavaş arttığından bahsetti arkadaşı…

Şeyh Edebâli şöyle söyledi; Evet misafirlerimiz her geçen gün artmakta, onları iyi ağırlamak ise boynumuzun borcu… Bu sebeple bir koyun sürüsüne daha ihtiyacımız olacak. Daha çok ete, süte, peynire, ekmeğe ihtiyacımız olacak. Dışarıdan gelebilecek yardımlara bel bağlanamaz. Gündüz daha fazla üreteceğiz. Akşam ise gönüllere gireceğiz… 

Ve konuşmasını şu ifade ile tamamladı… “Başkasına el açmadan bu işi başaracağız…”

Kendisi oradaki insanlar tarafından sevilip sayılıyordu. Onlara iyi bir örnek olmalıydı. Gündüz çalıştı, akşam ders verdi… Başkasına el açmadı…

Kesinlikle bu vizyon küçük ya da büyük toplumlara yön verenlerin temel şiarı olmalıdır… Bu vizyon başkaları karşısında boyun bükmemenin temelidir. Kendi geleceğini, sadece kendinin yönlendirebileceğidir.

Bugün finans programlarında tartışanlar var… 

“Devalüasyon olur mu?..”

El insaf be arkadaşım 1 dolar 6,95 TL olmuş… Sadece son üç ayda yaklaşık %20 Türk Lirası değer kaybetmiş… Yıllık açıklanan enflasyonun iki katını üç ayda kaybetmiş… 

Devalüasyon daha nasıl olabilir ki?.. Bunun neyini tartışıyorsunuz…

Alınacak Korona önlemleri için para basılması da bunun başka bir göstergesi değil mi?.. 

Para basmak TL’nin değerini daha da düşürmez mi?.. Altın, petrol, gümüş, elmas neden pahalıdır?.. 

Çünkü fazla talebe karşı az sayıda doğada bulunurlar… Petrolü sudan ayıran, elması kumdan ayıran, parayı kağıttan ayıran temel özellik çok daha az bulunmasıdır… 

Paraya da sınırlı sayıda üretilmesi kıymet katar… Altı boş, üretim değer sınırlarının dışında basılamaz…

Bu sefer de hemen şu soruluyor; “ABD’de para basıyor, bizde bassak ne olacak?” 

Ama durumu ABD ile karıştırmayalım!.. Hatta İngiltere, Almanya ile de karıştırmayalım… Çünkü onların paraları aynı zamanda “Rezerv Paradır”. Özellikle ABD doları… 

Peki “Rezerv Para” ne demek? İnsanların, bu parayı yatırım için alabilmesi demek… Kendisinin sadece bir para değil aynı zamanda bir yatırım aracı olması demek…

Ayrıca biraz önce değer olarak saydığımız altın, petrol hatta gümüş, bakır tüm dünyada dolar cinsinden alınıp, satılır… Doları olmayan bu malları satın bile alamaz… Ve tabi ki bir çok ülke gibi bizim Merkez Bankamızda rezervlerini “Dolar” olarak tutar…

Türk Lirasını ise; Maalesef Türkiye sınırları dışında kimse kullanmaz…

Bu sebeple “ABD’de para bastı, bizde basarız tabi” demeyelim artık… İnsanları kandırmaya çalışmayalım… Kesinlikle ve maalesef aynı şey değil…

Bizim yeni para basmamız için; öncesinde bu parayı kapsayacak yerel üretim alanlarımızın tespit edilmesi ve bunların toplumca kullanılabilmesi için üretim kapasitemizin, aynı oranda arttırılması gerekir…

Para basılır ama değer artıracak bu alanlar belirlenmez ise; Para ranta, faize, tahvil veya fona kayar… Finansal kapitalizm başlar… Tüketim devam eder ama üretim yavaşça azalır… Bu da uzun vadede, borçlanma yani Şeyh Edebali’nin de dediği gibi “Başkasına el açma” anlamına gelir… 

Piyasalarımızı döndürebilecek yeterince nakit paramız vardı zaten, fakat ülkeye dolar getirebilmek için yüksek faiz ile takas olarak kullanıldı. Ve Türk Lirası piyasalarımızdan çıktı… Bir anda nakit dönmez oldu… Tahsilatlar azaldı… Siparişler durdu… Tesisler işlemez oldu… İstihdam azaldı… Birde üzerine Korona salgını gelince piyasa iyice durdu… 

Korona özelinde önlemler alınması gerekiyordu, alındı… Ama önlemler için yeterli nakit yoktu ve önce “kaydi para” miktarı artırıldı… Emeklilerin ve yardım alacakların hesabına para gönderildi ve ardından “nakit para” basıldı…

Bu para basımı elbette enflasyon doğuracaktır. Ama kısa vadede enflasyon yaratmaz. Çünkü herkes evde ve tüketim minimum seviyede, ithalatımız tüketmediğimiz için çok çok azaldı. Talep azaldı… Haliyle üretimde azaldı… 

Bu dönem üretimimiz maalesef çok çok azalacak… Daha çok stoklardan tüketeceğiz… Ama her şey normale döndüğünde… Korona artık tehdit olmaktan çıktığında, halkın talebi de tekrar artacaktır. Aynı anda fabrikalar normal çalışma düzenine girecek ve maliyetlerine Koronalı dönemin zararını ekleyecektir… Ayrıca ham madde için ithale devam edildiği takdirde bir de devalüe olmuş döviz kur yükü maliyetlerinin üzerine eklenecektir… 

Bu da haliyle enflasyon getirir…

Demek ki para basarak, geçmişte yapılan hataların üzeri örtülemiyor. Öyle olabilseydi, her dara düşen para basardı. Güle oynaya, sonsuza dek geçinir giderdi… 

Ama öyle değil!.. Altı güçlü olmayan, yeterli üretimi olmayan, değer katacak yeni üretim alanları yaratamayanlar, para basamaz… Basarsa, parasının halkının değerinden yer…

Bunlar ile alakası yok, Korona sebebiyle Türk Lirası değer kaybediyor diyenlerde var elbet… 

Fakat bu Korona ABD’de de var, İngiltere’de de var, Almanya’da da var… Ama bu ülkelerin paraları değer kaybetmiyor… Hatta bu son bir ayda Rumen Leyi, Katar riyali, Pakistan Rupisi, İran Riyali karşısında bile Türk Liramız değer kaybettik… 

Değer kaybımızın Korona ile alakası yok… Şeyh Edebali’nin de dediği gibi “Başkasına el açmış olmak” ile alakası var… Birikmiş devasa dış borç yükümüz ile alakası var…