Birçoğumuz sinemalarda Drakula filmlerini defalarca, çeşitli şekilleri ile izledik. 

Romanlarını okuduk. Drakula'yı, insan kanıyla beslenen, vampirlerin atası olarak bildik. 

Peki Drakula'nın, hayali bir karakter olmadığını, gerçek hayatta var olmuş etiyle kemiğiyle bir insan olduğunu biliyor musunuz?

Dahası da var. Drakula, ve Fatih Sultan Mehmet'in kan kardeşi imiş.

İsterseniz en başa dönelim ve dünya tarihinin en karanlık, en gizemli adamı olan Drakula'yı yakından tanıyalım. 

15. Yüzyılın ilk yarısı. Ürkütücü, karanlık ve dünyaya dehşet saçacak gizemli bir şahsiyet doğar. 

II. Murat döneminde 1442'de esir edilen II. Vlad bir süre sonra iki oğlunu, III. Vlad ve Radu'yu sarayda esir bırakması koşuluyla serbest bırakılır. Osmanlı'ya olan bağlılığını kesinleştirmiş olur ve Osmanlı'nın yasalı olan Eflak Prensliğine gider. Yaklaşık 6 sene Osmanlı'da esir tutulan III. Vlad birçok şehzade ile beraber yaşar ve büyür,

Tokat şehrinde beylik şehzadeleri ile birlikte yetişen bu çocuklardan Radu (Güzel Radu veya Yakışıklı Radu olarak da bilinir) İslam kültürü ile yetişmiş, kendi isteğiyle Müslüman olmuş ve daha sonrasında ise Radu Bey olarak anılmıştır. 

Vlad Tepeş ise küçük kardeşinin aksine içten içe Osmanlı'ya karşı kin besleyerek büyümüştür. Osmanlı'da Saray çevresinde büyüyen Vlad Tepeş geçirdiği zamanda iyi ilişkiler kurmuştur. Bunlardan biri de Fatih Sultan Mehmet'tir.

Şehzade  Mehmet ve Vlda yabancı hocalardan dersler alıp çok sıkı bir eğitimden geçerler.: kılıç kullanmayı, at binmeyi öğrenirler. Aralarından su sızmıyordu. İleride kanlarının son damlasına kadar birbirlerine destek olacaklarına dair yemin ettiler ve parmaklarını birleştirerek kan kardeşi oldular. 

Küçük Fatih bir canavarla kan kardeşi olduğunu nerden bilebilirdi ki?

Gün oldu, devran değişti, zaman geçti. Vlad, Eflak Beyliği’nin Voyvodası oldu. İşte Vlad’in dişleri o zaman ‘uzamaya’ başladı... Bu arada Fatih Sultan Mehmet İstanbul’u almış, Vlad da, Eflak’ı bağımsızlığa kavuşturmak sevdasına düşmüştü. Bir yanda çocukluk arkadaşı, kan kardeşi Fatih, diğer yanda Wallachia topraklarında kral olma hayali... Kont Vlad Drakul, bu iki seçenek arasında gidip gelirken iyice kafayı yedi ve içindeki kötülük tohumları dışarıya saçılmaya başladı. Artık adalet duygusunu tamamen kaybetmiş, halkına akıl almaz işkenceler yapmaya başlamıştı. Sarayın çevresini binlerce kazıkla donatan Vlad, suçlu bulduğu kimseleri sorgusuz sualsiz canlı canlı bu kazıklara oturtmaktaydı.

İnsanın bir kere adı çıkmaya görsün... Vlad’in özellikle Türk esirleri kazığa geçirdikten sonra ayaklarının derilerini yüzdüğü, üzerine tuz döküp keçilere yalattığından tutun da; kadınların gögüslerini kesip yerine çocuklarının başlarını diktirdiğine kadar anlatılan efsaneler var kitaplarda... Hatta kadınları büyük kazanlarda kaynatıp, etlerini çocuklarına yedirdiğinden bile söz ediliyor. Bu arada halk arasında onun şeytani bir güç kazanmak için kurbanlarının kanını içtiği söylentileri de yayılıyor. Ee adama boşuna vampir demiyorlar

Tüm bu anlatılanlar Edirne’ye, Fatih’in kulağına kadar gelir. Sultan, hem bunların doğru olup olmadığını öğrenmek hem de vergilerini almak için Eflak’a bir heyet gönderir. İşte Kont Drakul burada en büyük hatasını yapar. Fatih’in elçilerini kendi elleriyle işkenceye tabi tutar. Bir de Osmanlı’ya karşı bağımsızlığını ilan eder. Fatih Sultan Mehmet bu olay üzerine öylesine öfkelenir ki orduyu topladığı gibi Eflak üzerine bir kara bulut gibi çöküverir. Kardeşlik artık sona ermiştir; her şeyin bir sınırı vardır...

Osmanlı askeri Eflak’ın başkentine ulaştığı zaman Fatih Sultan Mehmet gördüğü manzara karşısında dehşete düşer. Üç kilometrelik bir alana kazıklar dikilmiş, yaklaşık 20 bin kadar erkek, kadın, çocuk bu kazıklara oturtulmuştur.

900 metrelik yükseklikte kurulan Vlad’in Poeinari Kalesi tam bir kartal yuvası gibi ve zapt edilmesi çok güçtü. Ama Fatih, 4 Haziran 1462’de kartal yuvasının surlarından içeri giriyordu. Bu arada bizim vampir Vlad tabanları yağlamış, çoktan ortadan yok olmuştu... Gitmeden önce de eski kan kardeşine bir sürpriz yapmıştı. Kuyulara zehir atmış, ekinleri yakmış, tüm hayvanları öldürmüş hatta cüzzamlı ve vebalı mahkumları serbest bırakmıştı.

Fatih, intikamını almakta geçikmeyecekti, ‘Vlad’in kellesi tez getirile’ diye haber salındı... Eflak’a yeni atadığı Voyvoda Radu, bu emri hemen yerine getirdi. Vlad Drakul Transilvanya ormanlarında yakalandı; kesilen başı İstanbul’a gönderildi ve sarayın isteği üzerine bir kazığa geçirilerek kentin bütün sokaklarında dolaştırıldı.