Kazananı, kaybedeniyle Brezilya 2014
Final mücadelesinde, Arjantin’i uzatma dakikalarında 1-0 yenen Almanya 12 Haziran akşamı ev sahibi Brezilya’nın açılış mücadelesinde Hırvatistan’ı 3-1 yendiği maçla start alan maceranın sonucunda mutlu sona ulaşan takım oldu.
Kazananı tabi ki alkışlıyor ve kazandıkları kupanın tarihlerine ve uluslarına hayırlı ve uğurlu olmasını diliyor, ilerleyen satırlarda bu karşılaşmaya ve final maçının kazananına da, kaybedenine de döneceğimizin altını çiziyoruz. Ancak bu turnuva öyle sadece kazananı ya da final mücadelesiyle akıllara gerecek bir organizasyon değildi. Hatta belki de finalde karşı karşıya gelen Almanya ve Arjantin bile, ilk akla gelen unsurlar değildi bu kupada.
Peki neydi bu kupanın asal unsurları… Hemen söyleyelim; Bu dünya şampiyonası, kazananlarından çok, kaybedenleriyle akıllarda kalacak.
Gelin biraz açalım dilerseniz konuyu. Turnuva öncesi dünyanın her neresinde olursanız olun, yoldan gecen rastgele insanı çevirip sorduğunuzda, asgari bir futbol bilgisi olan hemen herkes öncelikle Brezilya ve İspanya dediği bir gerçekti. Yani ev sahibi olmanın da verdiği avantajla, beş kez kazandığı bu kupayı altıncı kez elde edip, en yakın rakibi olan İtalya ile arasındaki farkı ikiye çıkarmayı düşünüyordu sambacılar. Bir diğer favori de, son dünya şampiyonu ve son iki Avrupa Şampiyonası’nın galibi olan İspanya…
Peki ne oldu bu iki banko favoriye?..
Brezilya, kelimenin tam anlamıyla, “Deh, çüş” diye çıktığı gruptan (başta Japon Yuichi Nishimura olmak üzere hakemlerin de desteğiyle) yarı final seviyesine kadar geldi ve karşısında gerçekten bir ‘Panzer’ görünce de ezilip gitmekten kurtulamadı.
Bu arada şunu net bir biçimde belirtmekte yarar görüyorum; Bence Brezilya gelebileceği en iyi yere gelmiştir. Ne oynadığı futbol, ne de oyuncu profili bundan fazlasını elde etmeye uygun değildi.
Almanya karşısındaki 7-1’lik yenilgi, 50-60 yılda bir olabilecek bir skor. Doğrusunu söylemek gerekirse, o maçta Almanlar ev sahibine kıyak bile yaptı. Samimi söylüyorum, o tempoyu maçın geneline yaysalar, dünya futbol tarihinin en farklı skorlarından biri ortaya çıkabilirdi. (Hoş bu skor da tarihe çoktan geçti ya…) Özetle Almanya zaten akordu bozuk gitmeye çalışan samba trenini raydan çıkarıp uçurumun dibine yuvarladı.
İspanya için de, bir farkla durum aynıydı. Onlar daha ikinci grup maçları bitiminde Madrid’e dönüş için biletlerini check in yaptırmak zorunda kaldı. O herkesin rüya takım dediği kadro, Hollanda’ya 5-1, ardından Şili’ye de 2-0 kaybedince, Del Bosque’nin ‘Boğalar’ı için de filmin sonu geliverdi.
2014 Dünya Kupası’nın bir büyük kaybedeni de Portekiz’di. Açık konuşuyorum, benim ilk dört sıradan birinde yer alacağına inandığım Ronaldo ve arkadaşları, Brezilya’nın amansız sıcağında eriyip giden bir başka takım oldu.
Tabi bu arada, Kosta Rika, Kolombiya ve Şili’nin alkışlanması gereken performanslarını da unutmamak gerek.
Bu turnuvanın, David Ospina, James Rodriguez (Kolombiya) ve Keylor Navas (Kosta Rika) gibi ilk etapta akla gelen önemli yıldızları arasında sanırım gururumuz Cüneyt Çakır, Bahattin Duran ve Tarık Ongun’u da saymak gerek. Yönettikleri maçlarda, neredeyse sıfır hatayla düdük çaldılar. Göğsümüzü kabarttılar.
Son olarak final maçına bir kez daha dönmek ve Arjantin için iki cümle daha yazmak istiyorum. Messi için söyleyebileceğim kesinlikle hiçbir şey yok. O ışığıyla göz alan bir dünya yıldızı. Ancak Arjantin’in oynadığı futbolun da Brezilya’dan hiçbir farkının olmadığını ve artık bu futbol ekolünün birkaç yıldızının dışında, işlevsel olmadığının altını çizmek gerek. Hollanda’nın, Arjantin’den çok daha fazla finali hak etmesine karşın, yarı finalde futbol şansının da etkisiyle Arjantin kalecisi Romero’ya elenmesine üzüldüğümü belirteyim.
Evet Alman futbolcuların ellerinde havaya kalkan 2014 Dünya Kupası’na şimdilik noktayı koyduk. Ancak eminim ki, zaman zaman çeşitli nedenlerle bu serüvene geri dönecek ve bazı dosyaları yeniden açacağız.
Şimdilik kalın sağlıcakla…