Bin beş yüz yıllık geçmişi ve asırlık devletçilik tarihi olan Kazan Tatar tarihinde büyük zaferler ve yenilgiler vardır. Kazan Tatarlarının son devleti 1438 yılında Uluğ Muhammet Han tarafından kurulan Kazan Hanlığı 1552 yılında Rus çarı Korkunç İvan tarafından işgal edilmiştir. İşgal sonrası Kazan Tatarları Rusların asimilasyon siyasetine maruz kalmış, millet Rus zulmüne, soykırıma uğramış, sürgün ve idam edilmiştir. Rus işgalinden sonra Kazan Tatarları her şeye rağmen millet olarak ayakta kalma, dili, kültürü ve gelenekleri yaşatma mücadelesi vermiştir. 

Rus esareti altında olan Kazan Tatarlarının millî uyanış hareketi XIX. yüzyıl ortalarında başlanmıştır. Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu ulu önder Mustafa Kemal Atatürk, “Bir ülkenin tarihine sahip olmazsanız, o ülke sizin değildir” demiştir. Kazan Tatarları da ilk olarak millî tarih yazma konusunda önemli adımlar atmış, eserler ortaya koymuştur. Millî tarih Kazan Tatarlarının millî bağımsızlık fikrinin asla yok olmadığının aynadaki yansıması olmuştur. Rus zulmü, Kazan Tatarlarının bağımsızlık fikrinden vazgeçirememiş aksine fikir milliyetçilik ruhu ile bütünleşmiştir. Kazan Tatarları yeniden devlet kurmak için fırsat kollamıştır. Uygun zaman geldiğinde milliyetçiler toprak altına gizlenen tohumlar gibi hemen filizlenmişlerdir.

1905–1918 yılları arasında Kazan Tatarlarının millî bağımsızlık hareketi yeni bir ivme kazanmıştır. Bilhassa 1917 Şubat ve Ekim devrimlerinden sonra bağımsızlık hareketi söylem olmaktan çıkıp eyleme dönüşmüştür. 1917 yılının 1 Mayıs tarihinde Moskova’da I. Bütün Rusya Müslümanları Kurultayı gerçekleşmiştir. Akabinde 1917 yılının Haziran’ında Kazan’da II. Bütün Rusya Müslümanları Kurultayı, I. Bütün Rusya Müslüman Askeri Kurultayı ve Müslüman Din Adamları Kurultayı olmak üzere üç tane kurultay yapılmıştır. Kurultaylarda siyasî, kültürel ve dinî meseleler başta olmak üzere bundan sonraki devlet düzeni konusu da tartışılmıştır. Kurultay’da “Millî-Medenî Muhtariyet”, “Millî Topraklı Muhtariyet” ve “Federatif Sistemi Savunan Sosyalistler” şeklinde 3 farklı fikri savunan gruplar ortaya çıkmıştır. Asıl çekişme Kazan Tatarlarının desteklediği “Millî-Medenî Muhtariyet” ile Kırım, Azerbaycan, Türkistan ve Başkurtların savunduğu “Millî Topraklı Muhtariyet” fikirleri arasında olmuştur. Sonuç itibarıyla Sadri Maksudi (1879–1957), Foad Tuktarov (1880–1938), Ayaz İshaki’nin (1878–1954) da savunduğu “Millî-Medenî Muhtariyet” önerisi oy çokluğundan dolayı kazanmıştır. Kazan’daki Kurultay sonrasında İç Rusya ve Sibirya Müslümanlarının “Millî Medenî Muhtariyeti” ilan edilmiştir. Sadri Maksudi başkanlığında 12 üyeden oluşan yönetim heyeti seçilmiştir. 22 Kasım 1917 tarihinde Ufa’da III. Kurultay düzenlenmiş ve bu kurultayda 60 binlik millî askeri olan “Milli Meclis” (İdil-Ural Ştatı) ilan edilmiştir. Ancak meclisin ömrü kısa olmuş, 13 Nisan 1918 tarihinde Millî Meclis Bolşevikler tarafından dağıtılmıştır. Bolşevikler daha önce verdikleri vaatleri unutup, “böl ve yönet” mantığından yola çıkarak 27 Mayıs 1920’de Tataristan Özerk Sovyet Sosyalist Cumhuriyetini (TÖSSC) ilan etmiştir. XX. yüzyıl başında ön plana çıkan ve siyasette aktif rol alan Zeki Velidi Togan (1890–1970), Sadri Maksudi, Foad Tuktarov, Ayaz İshaki, Zakir Kadiri Ugan (1878–1954) gibi isimler yurt dışına kaçmış, Mirseyit Sultan Galiyev (1892–1940), Galimcan İbrahimov (1887–1938) gibi geride kalan simge isimler de 1920’li yılların sonlarında baş gösteren Stalin’in aydın soykırımı sırasında idam edilmiştir. Böylelikle milliyetçiler tekrardan susturularak korku imparatorluğu oluşturulmuştur. Kazan Tatar milliyetçileri önceden olduğu gibi gene gizlenmek zorunda kalmıştır.

1985 yılında M. Gorbaçev’in (1931) Komünist Parti başkanlığına gelmesiyle birlikte ikinci bir değişim süreci başlamıştır. Gorbaçev “perestroyka”(yeniden yapılanma),  “glasnost” (şeffaflık), “serbest pazar ekonomisi” gibi kavramlar getirerek değişimin sinyalini vermiştir. 1980 yıllarının sonlarında Tataristan’da birçok millî sivil toplum kuruluşları ve partiler oluşmuştur. Millî uyanış bağımsızlık fikrini de yeniden gündeme getirmiştir. 1990 yılının 30 Ağustos tarihinde Tataristan hükümeti “Bağımsızlık Bildirgesini” kabul ederek Tataristan’ın bağımsızlığını ilan etmiştir. Bu durumu tarihçi İndus Tahirov (1936) “Kukla özerklikten – bağımsızlığa” şeklinde nitelendirmiştir. 30 Ağustos tarihindeki bağımsızlık bildirgesi, 27 Mayıs 1920 yılında Sovyetlerin ilan ettiği özerk cumhuriyetin feshedilmesi ve Tataristan’ın Rusya Sovyet Federatif Sosyalist Cumhuriyeti (RSFSC) terkibinden çıkması anlamını taşımaktadır. Tataristan’ın bağımsızlığını ilan etmesi diğer özerk Türk Cumhuriyetlerine de emsal teşkil etmiş, 31Ağustos 1991’de Kırgızistan, 1 Eylül 1991’de Özbekistan, 18 Ekim 1991’de Azerbaycan, 16 Aralık 1991 tarihinde Kazakistan bağımsızlığını ilan etmiştir. 

1991 yılının sonunda SSCB’nin çöküşünden sonra tepeden inme Rusya oluşmuştur. Rusya, Tataristan’ın 1990 yılındaki bağımsızlığını tanımamıştır. Diğer Türk Cumhuriyetleri bağımsızlığını kazanmışken Tataristan yine bağımsızlığına kavuşamamıştır. Bu bağlamda Tataristan hükümeti 1992 yılında referanduma gitme kararı almış ve 21 Mart 1992 tarihinde referandum gerçekleşmiştir. Referandumda, “Siz Tataristan’ın egemen bir devlet, uluslararası hukuk subjektı, Rusya ve başka cumhuriyetler, devletler ile kendi ilişkilerini eşit hukuklu anlaşmalar esasında kuran bir Cumhuriyet olmasını istiyor musunuz?” sorusu sorulmuş ve seçmenlerin %61,4’ü “evet” yanıtını vermiştir. Referandum sonuçlarının Tataristan’ın bağımsızlığından yana çıkmasından sonra Tataristan Anayasası hazırlanmış ve 1992 yılının 6 Kasım tarihinde Egemen Tataristan Cumhuriyeti’nin Anayasası Tataristan Devlet Şurası’nda kabul edilmiştir. Söz konusu referandum ve kabul edilen Tataristan Anayasası, Tataristan’ın bağımsızlığının uluslararası hukuk belgesidir. 31 Mart 1992 tarihinde özerk cumhuriyetler Rusya Federasyonu’na dâhil olacaklarına dair “federatif sözleşmeyi” imzalamış, Tataristan ve Çeçenistan bu sözleşmeye imza atmamıştır. 15 Şubat 1994 tarihinde Rusya Federasyonu Başkanı Yeltsin (1931–2007) ile Tataristan Cumhurbaşkanı Şeymiyev (1937) arasında “yetki paylaşımı” diye adlandırılan bir sözleşme imzalanmıştır. Görüldüğü üzere Tataristan halkının fikri yıllarca hiçe sayılmış ve Tataristan Rusya Federasyonu’na dâhil olduğuna dair imza atmadığı halde halkın rızası dışında zorla Rusya’ya dâhil edilmeye çalışılmakta, Tataristan Anayasası Rusya Federasyonu standartlarına uygun hale getirilme bahanesiyle ha bire değiştirilmektedir. 

2020 yılı Kazan Tatar tarihinin dönüm noktası olan iki önemli tarihi olayın yıldönümüdür. TÖSSC’nin kuruluşunun 100. ve Tataristan’ın bağımsızlık bildirgesini kabulünün 30. yıldönümüdür. Her iki tarihi de bilmemizde ve konulardan haberdar olmamızda yarar vardır. Zira tarih tekerrürden ibarettir. Gün gelir karşımıza yeni fırsatlar çıkar. Ne yazık ki daha önce önümüze gelen bu fırsatlar Kazan Tatarlarının yararına değerlendirilemedi. Başarısızlığın nedenlerine gelince, 1917 yılı sonrasında karşımıza çıkan fırsatlar karşısında birlik olamadık ve herkes kendi fikrini ileri sürerek haklılığını kanıtlamaya çalıştı. Birlikten güç doğar, derler. Birlik olmayınca da bu durum Rus şovenleri Bolşeviklerin işine yaradı ve onlar bölgedeki Türkleri parçalayıp yönetme, akabinde yok etme siyasetini yürüttüler. 1991 yılında Sovyetlerin çökmesi sonucunda rejimin değişmesi de Rus siyasetinin ana hatlarını değiştirmedi, asimilasyon siyaseti bugün de hız kesmeden devam etmektedir. Rusya Federasyonu Anayasası’nda yapılan son değişiklikler gereği, “Rus dili ana dil, Ruslar ise devlet kurucu millet” olarak kayıtlara geçmiş olmakla birlikte 1992 Tataristan Anayasası’nda 300’den fazla madde değiştirilmiştir. Örneğin, eskiden Tataristan Cumhurbaşkanı adayı Tatar dilini bilmek zorundaydı, değişlik sonrası bu zorunluluk kaldırılmıştır. 

1990 yılında Kazan Tatarlarının önüne çıkan fırsat da iyi değerlendirilemedi, zira bağımsızlık başta olmak üzere eğitim, kültür, sanat vs alanlarda millet yararına büyük atılımlar gerçekleştirilebilirdi. Ancak Kazan Tatarları bu değişimlere hazır olmamakla birlikte Tatarların bir önderi yoktu. Tataristan Anayasası hazırlanırken de, Latin alfabesine geçiş konuşulurken de Tatarlar aralarında tartışarak zaman kaybetmiştir. Tüm bunlar elbette Rusların yararına olmuştur. Örneğin, Latin alfabesine geçiş 1992–2002 yılları arasında 10 yıllık süre içinde yapılması planlanırken, Putin 27 Kasım 2002 tarihinde Latin’e geçişi yasaklamıştır. Daha sonra Putin’ın kararı ile ana dilde eğitim yasaklanmış, ana dil eğitimi 2 saat ile sınırlandırılmış, o da velilerin isteğine bırakılmıştır. Bu gidişatla yakında herkes Rusça konuşsun, Rusya’da Rus’tan başka millete yer yok sonucuna varılması işten bile değildir. 

XX. yüzyılda Kazan Tatarlarının önüne iki tarihi fırsat çıkmış, ancak bu fırsatları milletin yararına çevirmek nasip olmamıştır. Atalarımız, “Her düşüş bir öğreniş”, demiştir. Tarihten ders çıkartarak önümüzdeki fırsatlara odaklanmak gerek. Atatürk “Fikirler, cebir ve şiddetle, top ve tüfekle asla öldürülemez”, demiştir. Kazan Tatarlarının da bağımsızlık fikri asla yok edilemez, öldürülemez!