31 Mayıs, Kazakistan’da “Siyasi Baskı, Sürgün ve Açlık Kurbanlarını Anma Günü” olarak anılmaktadır. Bu günün anlam ve önemini, Kazakistan Türkiye Büyükelçisi Sayın Abzal Saparbekuly ile konuştuk. 

SALLI: 31 Mayıs “Siyasi Baskı, Sürgün ve Açlık Kurbanlarını Anma Günü”nün Kazakistan için önemi nedir? 

SAPARBEKULY: 20. yüzyılın ilk yarısı Kazak halkı için büyük felaketlerin yaşandığı dönem oldu.  Birincisi, 1920li ve 1930lu yıllarda Sovyet hükümetinin kolektifleştirme politikasının yüzünden yaşanan açlıklarda Kazak nüfusunun %70’i vefat etmiştir. 

İkincisi, 1937-38 yıllarında Kazak aydınlarının bir kuşağı tasfiye edilmiştir. 

Üçüncüsü, sadece Kazak aydınları değil, aynı zamanda onların eşleri ve çocukları da çalışma kamplarına gönderilmiştir.  

Dolayısıyla, bu acı olayları anma ve ölmüşlerin ruhlarına kuran bağışlama günü olarak, 1997 yılında Kazakistan’ın Kurucu Cumhurbaşkanı - Elbaşı Nursultan Nazarbayev’in Kararnamesi ile 31 Mayıs, “Siyasi Baskı, Sürgün Ve Açlık Kurbanlarını Anma Günü” olarak belirlenmiştir. 

SALLI: 1920li ve 1930lu yıllarda yaşanan kıtlıklarla ilgili daha detaylı bilgi verebilir misiniz? 

SAPARBEKULY: Öncelikle bu olayların doğal afet sonrasında meydana gelen “kıtlık” değil, planlı ve programlı olarak düzenlenen “açlık” olduğunu belirtmeliyiz. 20. yüzyılın ilk çeyreğinde Kazakların büyük kısmı hala konar-göçer hayat tarzını devam ettirmekteydiler.

 Komünizm ideolojisine göre, bir ülkede yeni düzenin oluşması için ya işçi sınıf veya çiftçi sınıfı olması gerekmekteydi. Bölgeye tayin edilen Bolşeviklerin temsilcisi Goloşekin, Kazakistan’da “Küçük Ekim Devrimi”nin gerçekleşmesini savunmaktaydı. Dolayısıyla Sovyet yönetimi, Kazakları yerleşik hayat düzenine geçirmek için politika uygulamaya başladı. Ayrıca bu politika Kazakları kontrol etmek için de gerekliydi. 

Ne var ki, Kazakları yerleşik yaşam tarzına alıştırmak için onların hayvanları ellerinden alınmakta ve o hayvanlar boşuna öldürülmekteydi. 1920li yıllarda 45 milyon büyük ve küçükbaş hayvandan 1933 yılına gelindiğinde sadece 4 milyon kalmıştı. 

Ana geçim kaynağı hayvanı elinden alınan ve henüz çiftçiliğe de alışamayan Kazaklar ölüme terkedildi. 

SALLI: Bu açlıkta tam olarak kaç kişi öldüğü biliniyor mu? 

SAPARBEKULY: Çarlık Rusya nüfus sayımları ve o dönemde yapılan bazı raporlara dayanarak bilim adamları 1914 yılındaki Kazak nüfusunu 6 milyon olarak tespit etmiştir. Bazı bilim adamları bu sayının 10 milyona yaklaştığını söylemektedir.  

1918-1919 yıllarındaki açlıkta 1 milyon 200 bin kişi, 1921-1922 yıllarındaki açlıkta 1 milyon 700 bin kişi ve 1930-32 yıllarındaki Büyük Açlıkta 2 milyon 300 bin kişi vefat etmiştir. Bu üç açlıkta toplam 5 milyondan fazla Kazak yaşamını yitirmiştir. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonraki nüfus sayımında Kazaklar Kazakistan’da azınlık haline düşmüştü. 

Açlıklar çok sayıda isyanlara sebep oldu. 1929-1933 yıllar arasında 372 isyan yaşandı. Ancak bu isyanlar acımasız bir şekilde bastırıldı. 

SALLI: 1937-38 yıllarında Kazak aydınlarının bir kuşağı tasfiye edildiğini söylediniz. Bunu açabilir misiniz? 

SAPARBEKULY: 1917 Şubat Devrimi’nden sonra oluşan liberal ortamda Kazak aydınları siyasal olarak örgütlenmeye başladılar. 1917 Temmuz ayında Birinci Kazak Kurultayı ve aynı yıl Aralık ayında İkinci Kazak Kurultayı düzenlendi ve bunların sonucunda Alaş Partisi ve Alaş Orda Hükümeti kuruldu ve Alaş Özerk Devleti yolunda yol kat edildi. 

Ekim Devrimi’nden sonra Rusya’da iktidara gelen Bolşevikler önce Alaş aydınlarıyla uzlaşmaya gittiler. Daha sonra Sovyet rejimi pekiştikten sonra Kazak halkının iyiliği için çalışan aydınlara karşı “Kızıl Terör” olarak bilinen baskı politikası başlatıldı. 

Kazak aydınları “milliyetçi”, “Panturkist” ve “ajan” olarak suçlandı ve “Halk Düşmanı” olarak ilan edildi. “Kızıl Terör” olarak anılan 1937-38 yıllarında Kazakistan’da 100 binden fazla kişi sürgüne gönderildi, 25 binden fazla kişi ölüm cezasına çarptırıldı. 

SALLI: Çalışma kamplarını açıklayabilir misiniz? 

SAPARBEKULY: “Kızıl Terör” sadece Kazak aydınlarını değil, onların eşleri, çocukları ve yakın akrabalarını da hedef almaktaydı.  Aydınların eşleri ve çocukları “ALJİR” olarak bilinen “Akmola Halk Hainlerinin Eşleri Kampı” veya “Karlag” olarak bilinen “Karagandı Toplama Kampı”na gönderilmekteydi. 1930’lu yılların sonuna gelindiğinde Kazakistan’da 23 toplama kampı bulunmaktaydı. 

Bu kamplarda nasıl zulmün yaşandığını düşünmek bile insanı ürpertiyor. Kazakistan’ın Başkenti Nur-Sultan’a giderseniz, şimdi müze olarak ziyaretçilere açılan ALJİR’i görebilirsiniz. 

SALLI: Kazakistan Hükümetinin bu konularla ilgili tutumu nedir?

SAPARBEKULY: Bağımsızlıktan sonra Kazakistan yönetimi o dönemde yaşanan yanlışlıkların düzeltilmesi ve adaletin yerini bulması için çalışmalar başlattı. 1993 yılında “Kitlesel Siyasi Baskı Kurbanlarının Rehabilitasyonu Kanunu” kabul edildi. Yasaya göre 340 binden fazla baskı ve sürgün kurbanı beraat etti. Halkımızın kalbinde dinmez acı ve toplumsal hafızasında büyük bir yara olarak kalan bu zulüm yıllarını hatırlamak ve acılarımızı bir nebze olsa da hafifletmek amacıyla 1997 yılında Kazakistan’ın Kurucu Cumhurbaşkanı - Elbaşı Nursultan Nazarbayev’in Kararnamesi ile 31 Mayıs, “Siyasi Baskı, Sürgün Ve Açlık Kurbanlarını Anma Günü” olarak belirlendi.

  Cumhurbaşkanı Kasım-Jomart Tokayev de bu politikayı sürdürmektedir. 30 Mayıs, 2020 tarihinde Cumhurbaşkanı Tokayev de bu acılı gün münasebetiyle özel açıklama yapmış ve tarihsel adaletin yerine gelmesi için, Siyasi Baskı Kurbanlarının Rehabilitasyonu ile ilgilenecek Devlet Komisyonunun kurulması yönünde talimat vermiştir. 

SALLI: Çok teşekkür ederim Sayın Büyükelçim.

SAPARBEKULY: Ben teşekkür ederim.