Berlin’deki zirveden, Libya sorununa BM gözetiminde çözüm aranması kararı çıkması, öncelikle bir içsavaşı engellemesi açısından sevindiricidir. Libya Ulusal Uzlaşı Hükümeti’nin haklarını, dolayısıyla Türkiye ile imzaladığı anlaşmaları koruyacak olması ve Türkiye’nin masada kalmasını sağlaması açısından olumlu bir sonuçtur. 

Yalnız… bir sorunun Birleşmiş Milletler (BM) çatısı altına taşındığında, sonunun ne olabileceğini, Lozan Anlaşması sürecinde Musul deneyimini yaşayarak öğrenmiştik.

Libya ile imzaladığımız anlaşmalarla bir takım haklar elde ettik, ama bu haklarımızı savunacağımız cephe giderek genişlediğinden ve sonuç bildirgesinde kesin bir ateşkes kararından söz edilmediğinden işimiz zorlaşmıştır. 

Berlin zirvesi sonuç bildirgesinde Libya’daki askeri varlığımızı kısıtlayıcı bir çerçeve çizildiğinden,  her adımda çok dikkatli olmamızı gerektiren kaygılı bir bekleyiş sürecine girmiş olduk.

M. KEMAL SALLI

Sovyetler Birliği’nin dağılması I. Körfez Savaşı’yla başlatılan yeni bir dünya düzeni kurma operasyonları, sonunda, yeryüzünü bütünüyle bir savaş alanına çevirdi. Sovyetler Birliği’nin tarih olması sonrasında oluşan tek kutuplu dünyamızda küresel lider sıfatını sürdürmek isteyen ve bu amacını hayata geçirebilmek için NATO ortaklarını peşi sıra sürükleyen ABD, elde ettiği kazanımları kimseyle paylaşmaya razı olmayınca başlayan paylaşım mücadelesi, ABD ve karşıtları olarak iki cephenin oluşmasına neden oldu. 

Gelişmelerin akışına bağlı olarak ortakları ve ortak sayıları giderek değişen bu cepheleşme, önce Suriye’de şimdi de Libya’da düğümlenen bir kaygılı bekleyişin oluşmasına neden oldu. 

Almanya Dışişleri Bakanı Heiko Maas’ın Bingazi’ye giderek isyancı general Hafter’i Berlin’de kurulacak uzlaşı masasına davet etmesinin nedeni de, Avrupa’yı Rus doğalgazına bağımlı olmaktan kurtarmanın yanı sıra, dünyanın bütünüyle bir kaos ortamına sürüklenmesini önlemekti. 

Çünkü, küresel barış açısından Libya sorununa bir çözüm üretmek, “köprüden önce son çıkış” olarak niteleniyor. Libya’daki iç savaşta bir uzlaşı sağlanamazsa, çatışmaların büyüyecek ve Avrupa da, Türkiye gibi, büyük bir göç dalgasıyla karşı karşıya kalacaktır. 

Gelinen noktada Libya, çok bilinmeyenli bir denkleme dönüşmüş durumda. Sorun yalnızca ABD’nin, Libya’nın “tatlı petrollerini” kontrolü almak istemesiyle sınırlı değil. Libya konusunda, Akdeniz Meydanı’nda, ABD ile Avrupa arasında, ABD ile Türkiye arasında sonu nereye varacağı kestirilemeyen çok ciddi bir mücadele yaşanmaktadır. Libya sorununun Hafter perdesi arkasındaki gerçek aktörü ABD, sorunun çözümünü zamana yayarak hedefine ulaşma niyetindedir. 

Çin ile iki yıldır sürdürdüğü ticaret savaşını imzaladığı bir anlaşmayla noktalayan ABD’nin eli çok daha güçlenmiştir. Siyasal tirbülansın yoğunlaştığı günlerde oluşturulan ittifakların uzun ömürlü olmadığı bilinir, ama ABD’nin petrol zengini Arap ülkelerini, İran’ın oluşturduğu Şii Kuşağı ile tehdit ederek yörüngesine oturttuğunu da gözardı etmemek gerek. Trump’ın, “Kral hazretleri biz olmasak sen o koltukta bir hafta oturamazsın” şeklindeki küstahlığını hala hatırlardadır. 

Kısaca, Libya sorununun arka planında, hem yumuşak güç hem de askeri güç kullanılmasını gerektiren çok ciddi bir savaş süreci vardır.  

MUHATABIMIZ HAFTER DEĞİL, ABD

ABD, İran’ın gayri resmi ordusu Kudüs Gücü’nün komutanı Kasım Süleymani’yi bombalı bir saldırıyla infaz ettiği günlerde, Libya Uzlaşı Hükümeti ile iki anlaşma imzalayan Türkiye, Rusya’nın de telkini ile, Hafter’i Moskova’da ateşkes koşullarını görüşmek üzere masaya oturmaya razı etmişti. 

Fakat, ne olduysa, nasıl olduysa bilemiyoruz, Hafter Moskova Havaalanı’na inen bir CIA uçağı ile Polonya’ya kaçırılıverdi.  

Korsan general Hafter, BM Genel Sekreteri Antonio Gutteras gözetiminde yapılan ve 12 ülke 4 uluslararası kuruluş, Libya Ulusal Uzlaşı Hükümeti’nin katıldığı Berlin zirvesine ABD Dışişleri Bakanı’nın kanatları altında katıldı. Buna, ABD zirveye Hafter görüntüsü arkasına gizlenerek katıldı da diyebiliriz. Varlığını belli etmekten özenle kaçınmış olsa da, Berlin zirvesinin perde arkasındaki esas aktörü ABD’ydi. Bu aşamada, perde arkasında kalmaya özen gösteren ABD’nin niyetini ve hedeflerini doğru okumak gerekir.  

ABD, LİBYANIN HİDROKARBON SERVETİNİ NATO ORTAKLARIYLA BİLE PAYLAŞMAK İSTEMİYOR 

2011’de, kurguladığı kaos ortamını gerekçe göstererek NATO ortaklarıyla birlikte Libya’yı “Kıvırcık Kafa” dedikleri “Kaddafi’nin zulmünden kurtarmaya” giden ABD, operasyon tamamlandığında, ortaklarına teşekkür ederek kapıyı göstermişti. 12 Eylül 2012’de, ABD Büyükelçisi Chiris Stevens’ın Bingazi’de katledilmesi, “bu kandırmacaya bir tepki” olarak yorumlanmıştı. 

Hatırlayacaksınız, Libya’nın işgal edildiği dönemde Kaddafi’nin triyon dolarla ifade edilen servetinin Fransız bankalarında olduğu konuşulmuştu. Yine hatırlayacaksınız, NATO Libya’nın “kurtarılmasına” karar verdiğinde, dönemin Fransız Cumhurbaşkanı Sarkozy, ortaklarını beklemeden, kendisine seçim çalışmalarında kullanması için 50 milyon dolar bağışta bulunan Kaddafi’nin sarayını bombalatmıştı. (Ayrıntılar için: 24.03.2018 https://www.oncevatan.com.tr/kaddafiyi-kim-oldurdu-makale,41373.html )

Libya’nın servetini yağmalama konusunda NATO ortakları birbirleriyle yarıştaydı. Yani, Afganistan ve Irak’ın işgalinde kullanılan “Demokrasi götürüyoruz” kandırmacası Libya için de geçerliydi. NATO ortakları Libya’nın hidrokarbon servetini yağmalayabilmenin, Sarkozy de, Fransız bankalarındaki Kaddafi’nin servetini iç etmenin peşindeydi. Bütün bu olan bitenden habersiz Libya halkı da, “kurtarıcılarını” ellerinde çiçekler ve Fransız bayraklarıyla karşılıyorlardı. 

NATO’DAN ÜMİDİNİ KESEN ABD, BM’Yİ DEVREYE SOKTU

Kaddafi’nin ahı tutmuş olacak ki, ABD’nin Libya Büyükelçisi de hunharca öldürülmüştü. Buna rağmen, Libya’nın “tatlı petrollerini” NATO ortaklarıyla paylaşmaya yanaşmayan ABD, onlardan ümidi kesmiş olacak ki, Berlin’deki zirvenin  Birleşmiş Milletler (BM) gözetiminde yapılmasını sağladı. 

Berlin’deki zirveden, Libya sorununa BM gözetiminde çözüm aranması kararı çıkması, öncelikle bir içsavaşı engellemesi açısından sevindiricidir. Libya Ulusal Uzlaşı Hükümeti’nin haklarını, dolayısıyla Türkiye ile imzaladığı anlaşmaları koruyacak olması ve Türkiye’nin masada kalmasını sağlaması açısından olumlu bir sonuçtur. 

Yalnız… bir sorunun Birleşmiş Milletler (BM) çatısı altına taşındığında, sonunun ne olabileceğini, Lozan Anlaşması sürecinde Musul deneyimini yaşayarak öğrenmiştik.

 Libya ile imzaladığımız anlaşmalarla bir takım haklar elde ettik, ama bu haklarımızı savunacağımız cephe giderek genişlediğinden ve sonuç bildirgesinde kesin bir ateşkes kararından söz edilmediğinden işimiz zorlaşmıştır.

Berlin zirvesi sonuç bildirgesinde Libya’daki askeri varlığımızı kısıtlayıcı bir çerçeve çizildiğinden,  her adımda çok dikkatli olmamızı gerektiren kaygılı bir bekleyiş sürecine girmiş olduk. 

Türkiye, zorlu bir sınavla karşı karşıyadır. 

Türkiye’nin alanda kazandığını masada kaybettirmeye alışkın olan Batılı dostlar, Libya’nın hidrokarbon servetine dolaylı yoldan el koyabilmek için, Ulusal Uzlaşı Hükümeti’nin en güçlü destekçisi Türkiye’yi Libya’dan uzaklaşmaya zorlayacak tuzaklar kuracaklardır. Bunun için de, öncelikle İdlib konusu kaşınacaktır. 

Bugün yanımızda görünen Avrupa ülkeleri, Libya üzerinden bir göç dalgasına hedef olmamak için, Türkiye’yi, hem Suriye hem de Libya konusunda ödünler vermesi için zorlayabileceklerdir. 

ÇİN ABD İLE UZLAŞTI MI?

Çin Başbakanı He’nin Washington’a giderek, iki yıldır sürmekte olan Ticaret Savaşı’nı sona erdiren anlaşmayı imzalaması, söylendiği gibi, Çin’in ABD’yi Yeni İpekyolu’na ortak etmeye razı olduğu anlamını taşıyorsa, Libya, dolayısıyla Suriye konusunda işimiz daha da zorlaşacak demektir. 

Çin ile uzlaşan ABD’nin eli rahatlayacak olduğundan İran ve Türkiye’yi Ortadoğu ve Doğu Akdeniz denklemi dışına savurmak için hamleler yapacaktır. Bunun için de İran’ın oluşturduğu Şii Kuşağı’nı bahane ederek, bölgede Şii-Sünni ekseninde uzun soluklu bir mezhep savaşını ateşlemeyi deneyecektir. 

NATO ortaklarıyla arası açılan ABD’nin, Birleşik Arap Emirlikleri desteği ile oluşturmaya çalıştığı İslam Ordusu’nu bu defa, ARAP NATOSU etiketi altında gündeme getirmesi ve bunca zamandır eğitip donattığı YPG’yi de bu güce eklemlemesi mümkündür. 

Akdeniz’de sular dalgalanmaya devam ediyor.