Müslümanları hedef alan bir saldırı olması açısından, Yeni Zelanda’nın ChristChurch kentindeki iki camide yapılan katliamı İslamofobi kaynaklı, yalnızca İslam Alemi’ni hedef alan bir terör saldırısı olarak değerlendirmek doğru değildir.

Bu katliam, öyle duygusal, fevri, kişisel bir davranış değildir. Bu katliamın arka planında büyük bir hesaplaşma ve mesajlaşma yaşanmaktadır.

Bu saldırı, çok yönlü mesajlar içeren bir saldırıdır. Bu saldırıyı yalnızca Yeni Zelanda üzerinden okumak da doğru değildir. Tüm dünyada büyük bir yankı uyandıracağı bilinen bu saldırıyla, herhangi bir İslam ülkesini hedef alacak bir saldırıya İslam Alemi’nin göstereceği tepki ve oluşacak dayanışmanın boyutu test edilmek istenmiştir. Fakat saldırının küresel çapta vermek istediği mesajlar doğru okunmalıdır.

Çin’in, Rothschildlerin desteklediği Yeni İpek Yolu’nu hayata geçirebilmek adına yaptığı yatırımlar ve ataklar,  Pentagon’un da, Çin’in bu ataklarını önlemek amacıyla yaptığı hamleler nedeniyle, dünyanın hemen her köşesinde, sonu nereye varacağı kestirilemeyen “hareketlenmeler” yaşanmaktadır. 

Yeni Zelanda’da yaşanan ve ABD karşıtı cephede yer alan Türkiye’ye de mesajlar gönderen katliam bu “hareketlenmeler” çerçevesinde değerlendirilmelidir.

M. KEMAL SALLI

Bir ada devleti olan Yeni Zelanda’da, Cuma günü iki camide yapılan katliam sosyal medyadan canlı yayınlandı. Yeni Zelanda katliamı, küresel vahşetin ulaştığı boyutu gözler önüne sermesi açısından çok önemli bir örnektir. İnsanlığın yüzyıllar boyunca ürettiği değerler, uluslararası hukuk geçerliğini bütünüyle yitirmiştir. Dünyamız bütünüyle yeni nesil bir savaş olan vekalet savaşları üzerinden teröre teslim olmuştur. 

Kendisini Avustralya doğumlu, 28 yaşında beyaz bir erkek olarak tanımlayan saldırganın kendi youtube sayfasından yayınladığı uzun mesajda, Türkiye’yi de hedef alan bölümler vardı. 

"Topraklarınızda huzur içinde yaşayabilirsiniz, size zarar gelmeyecek. Boğaz'ın doğu yakasında.

Ancak Avrupa topraklarında yaşamaya çalışırsanız, sizi öldüreceğiz ve siz hamamböceklerini topraklarımızdan atacağız.

Konstantinopolis'e gelir, şehirdeki tüm cami ve minareleri yıkarız. Ayasofya minarelerden kurtulacak ve Konstantinopolis tekrar Hristiyan şehri olacak."

 Camilerin kiliselerden dönüştürüldüğünü farkettiğini ve saldırıyı bu yüzden gerçekleştirdiğini söyleyen saldırgan, saldırı anlarını sosyal medyadan canlı olarak yayınladı. 

Cumhurbaşkanı Erdoğan, konuyla ilgili açıklamasında, dünyada yükselişi seyredilen ve teşvik edilen İslam düşmanlığının, bireysel taciz çizgisini geçerek toplu katliam boyutuna ulaştığını, saldırının, uzun bir planlamanın ve motivasyonun sonucu olduğunu, fevri bir hareket diyerek geçiştirilemeyeceğini belirterek şöyle diyordu:

“Ülkemizi, milletimizi, şahsımı da hedef alan katilin anlayışının batı toplumunu da hızla ele geçirmeye çalıştığı açıktır. Ülkemi dahi, Anadolu ve batı olarak ayırmak suretiyle kendine has değerlendirmeleri yapan ortada gerçekten bir terörist, katil var. Şayet derhal önlem alınmazsa, felaket haberlerine yenilerinin eklenmesi kaçınılmazdır. Tüm dünyayı, özellikle de batı ülkelerini bu tehlikeli gidişe karşı süratle tedbir almaya davet ediyoruz. Hayatlarını kaybeden masum kardeşlerimize Allah’tan rahmet diliyorum.”

Peki, Yeni Zelanda’da yaşanan bu vahşeti nasıl okumalıyız?

Henüz mürekkebi kurumayan “Tehlikeli Adımlar” başlıklı yazımızda ne diyorduk:

 “Küresel güç olarak tanımladığımız devletlerden biri, hiç de inandırıcı olmayan gerekçelerle bağımsız bir devleti işgal edebiliyorsa, masum insanları katlededip ülkenin zenginliklerini yağmalayabiliyorsa ve insanlık, insan haklarını, uluslararası hukuku hiçe sayan bu zorbalıklar karşısında suskun kalabiliyorsa, yarınlara güvenle bakma şansımız kalmamış demektir.

Devlet Başkanı ile Savunma Bakanlığı arasında egemenlik mücadelesi yaşayan  ABD’nin, Suriye’deki askeri varlığını Afganistan ve İran’a yönelttiğini, Hürmüz Boğazı kıyısında, Yeni İpek Yolu önünde ‘Çin Seddi’ oluşturacak bir Belucistan kurma hazırlığında olduğunu, Trump’ın Kongre’ye gönderdiği 4.7 trilyon dolarlık 2020 bütçesi teklifinde en büyük payın (750 milyar dolar) Savunma Bakanlığı’na ayrıldığını, Stockholm Uluslararası Barış Araştırmaları Enstitüsü (SIPRI) raporlarında Ortadoğu ülkelerinin ürkütücü bir şekilde silahlanmakta olduğunu, Afrika’da ürkütücü hareketlenmeler yaşandığını, dünyanın en büyük petrol rezervine sahip Venezuela’nın günlerdir karanlıkta olduğunu, Çin’e petrol konusunda garanti veren Veliaht Prens Muhammed bir Selman’ın, ‘Avrupa Ordusu’nda ben de varım’ çıkışını peşpeşe okuduğunuzda tüyleriniz ürperiyor ve ister istemez, ‘Bu neyin hazırlığı?’ diyorsunuz.”

Evet, bu neyin hazırlığı?

Bu saldırı, çok yönlü mesajlar içeren bir saldırıdır. Bu saldırıyı yalnızca Yeni Zelanda üzerinden okumak da doğru değildir. Tüm dünyada büyük bir yankı uyandıracağı bilinen bu saldırıyla, herhangi bir İslam ülkesini hedef alacak bir saldırıya İslam Alemi’nin göstereceği tepki ve oluşacak dayanışmanın boyutu test edilmek istenmiştir. Fakat saldırının küresel çapta vermek istediği mesajlar doğru okunmalıdır.

Ortadoğu’da estirilen Arap Baharı rüzgarları eşliğinde uygulamaya konulan vekalet savaşları dediğimiz yeni nesil çatışmaların örneklerini yaşamaktayız. Dünyanın en güvenli, en huzurlu coğrafyalarından biri olan ve 200’e yakın etnik ve mezhepsel grubun birarada huzur içinde yaşayabildiği 6 milyonluk Yeni Zelanda’da, nüfusun yüzde 2’sini oluşturan Müslümanları hedef alan katliamın planlı ve organize bir saldırı olması düşündürücüdür. 

Bu katliam, öyle duygusal, fevri, kişisel bir davranış değildir. Bu katliamın arka planında büyük bir hesaplaşma ve mesajlaşma yaşanmaktadır. 

KATLİAMIN NEDENLERİ VE HEDEFLERİ SIR DEĞİL

Katliamın nedenini, taraflarını ve kimin kime ne gibi mesajlar verdiğini anlamak o kadar zor değil. 

Son zamanlarda yazdığımız yazılarda, dünya barışı açısından büyük bir tehlike olarak gördüğümüz küresel fay hatlarından söz ediyoruz. Bu fay hatlarının ana ekseni Washington ile Pekin arasında uzanıyor gibi görünse de, perde arkasında, bu ana hattaki kırılmayı tetikleyebilecek çok başka dinamikler de var. 

Washington kulislerinde, ABD derin devleti Pentagon ile Rothschild Ailesi arasında yaşanmakta olan güç savaşı, yeryüzünün bütünde meydana gelen gelişmeleri, cepheleşmeleri derinden etkiliyor. 

Bu gelişmelerden çıkarılan bilimsel, bilimsel olduğu kadar ürkütücü olan sonuç şu: Washington kulislerinde yaşanmakta olan bu “taht kavgası”, ABD küresel bir çatışma yaşamadan sona ermeyecektir.  

Sovyetler Birliği’nin dağılması sonrasında oluşan tek kutuplu dünya düzenini kalıcı kılabilmek amacıyla, ABD tarafından uygulamaya konulmak istenen Yeni Dünya Düzeni’ne karşı oluşan “Stratejik Üçgen”, yani Çin-Hindistan-Rusya işbirliği mevcut küresel dengeleri hangi noktaya kadar koruyabilecektir?

Çin’in, Rothschildlerin desteklediği Yeni İpek Yolu’nu hayata geçirebilmek adına yaptığı yatırımlar ve ataklar,  Pentagon’un da, Çin’in bu ataklarını önlemek amacıyla yaptığı hamleler nedeniyle, dünyanın hemen her köşesinde, sonu nereye varacağı kestirilemeyen “hareketlenmeler” yaşanmaktadır. 

Yeni Zelanda’da yaşanan ve ABD karşıtı cephede yer alan Türkiye’ye de mesajlar gönderen katliam bu “hareketlenmeler” çerçevesinde değerlendirilmelidir. 

28 yaşında lise eğitimli bir sporcunun Rusça, Ermenice, Sırpça Gürcüce okuyup yazabilmesi, Osmanlı ve İslam tarihini ayrıntılı olarak bilebilmesi pek inandırıcı değil. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın dediği gibi, “Saldırı uzun bir planlamanın ve motivasyonun sonucu.”

KİMLERE HANGİ MESAJLAR VERİLİYOR?

Müslümanları hedef alan bir saldırı olması açısından, Yeni Zelanda’nın ChristChurch kentindeki iki camide yapılan katliamı İslamofobi kaynaklı, yalnızca İslam Alemi’ni hedef alan bir terör saldırısı olarak değerlendirmek doğru değildir. 

Yeni Zelanda katliamı küresel çapta bir restleşmedir. 

Yeni Zelanda katliamı, yalnızlık bunalımına giren bir küresel aktörün karşı cephedeki bazı küresel aktörlere verdiği, “Yanıma gel, yoksa cezalandırılırsın” mesajıdır. 

İngiliz Kraliçesi’nin doğum günü olduğundan, 6 Haziran’ın tatil olduğu Yeni Zelanda’da Müslümanları hedef alan katliam, İngiltere’ye verilmiş, “Çin’i desteklemekten vazgeç” mesajıdır.

Yeni Zelanda’nın ChristChurch (İsa’nın Kilisesi) kentinde yapılan katliam, Çin’e petrol konusunda garanti veren Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman’a verilmiş, “Boşuna uğraşma, Kaşıkçı cinayetinin gölgesinden kurtulamazsın; ARAMCO benimdir” uyarısıdır. 

ChristChurch (İsa’nın Kilisesi) katliamı, Washington kulislerinde Pentagon ile güç mücadelesi yaşamakta olan ve Yeni Zelanda yönetiminde oldukça etkili olan Rothschild Ailesi’ne verilmiş, “Benin kolum uzundur, benimle savaşmaktan vazgeç” ihtarıdır.

Bütün bunların toplamı olarak, Yeni Zelanda katlamı, Çin’e verilmiş, “Yeni İpek Yolu’nun önüne koyduğum barikatları aşamazsın; ya vazgeç ya da bana devret” mesajıdır. 

Yeni Zelanda katliamını planlayanların, Ortadoğu denklemi dışına savurmak istedikleri, parçalanmış haritalar düşledikleri Türkiye’ye de mesajları var: “Yeni ortaklıklar kurmana, Türk Akımı’yla, TANAP’la önümü kesmene, Yeni Dünya Düzeni projemi bozmana izin veremem.”

Bu mesajların ayrıntılarını yazılarımızda paylaşıyoruz. 

Yeni Zelanda katliamı, küresel güçler arasında, özellikle, Yeni İpek Yolu bağlamında ABD ile Çin arasında yaşanmakta olan mücadelede, küresel barış açısından, yeni ve tehlikeli bir sayfanın açıldığının habercidir. 

Dikkatinizi çekmiş olmalı, Trump, katliama ilişkin yaptığı açıklamada, bu insanlıkdışı saldırıya “terör saldırısı” diyemedi. Neden acaba?

28 yaşında lise eğitimli bir sporcunun Rusça, Ermenice, Sırpça Gürcüce okuyup yazabilmesi, Osmanlı ve İslam tarihini ayrıntılı olarak bilebilmesi pek inandırıcı değil. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın dediği gibi, “Saldırı uzun bir planlamanın ve motivasyonun sonucu.”