16 Nisan 2017  tarihinde yapılan Referandum sonucu, Türkiye tamamen değişik bir yönetim sistemine geçiyor. Eğer, önceye alınmazsa 3 Kasım 2019 tarihinde yapılacak seçimlerde, yeni başkan ve yeni TBMM seçilecek. 16 Nisan 2017 tarihinde yapılan, Referandumda, zarfların mühürü konusunda, tartışmalar yaşandı. Eğer, mühürsüz zarflar geçerli sayılmasaydı, hayırlar, % 55’e yakın daha fazla olacaktı. Ne ise, sonucu ilan edilmiş, Referandumun davası olmaz. Asıl konu gelecektir...

2019 yılında,AKP nin Cumhurbaşkanı adayı belli olup, Sn. Erdoğan’dır. Sn. Erdoğan, çıtanın yükseldiğinin bilincinde olup, şimdiden hazırlıklara başlamıştır. Partisinin başına geçmiş, AKP’yi, metal yorgunluğundan ve Feto etkisinden kurtarmak için, büyük değişiklikliklere gitmekte, teşkilatı yenilemektedir. Burada asıl mesele, adına ’’Hayır Bileşenleri’’ diyebileceğimiz, cephenin durumudur…

Halk ve arkadaş çevremde yaptığım temaslarda, yeni sistemin yeterince anlaşılamadığını  gözlemledim. Parlementer Sistem değişiyor, artık hükümet, TBMM’de en fazla sandalyeye sahip parti tarafından kurulmayacak, yeni sistemde, Başbakan olmayacak. Anayasanın Başbakana önem ve öncelik veren niteliği ortadan kalkıyor. Cumhurbaşkanı icraattan  kararların alınmasından  sorumlu, yetkili Tek Otorite. Başkan yardımcılarını, bakanları, yüksek dereceli görevlileri, valileri, büyükelçileri  atayacak, kendi hükümetini kuracak, bakanları TBMM’deki milletvekilllerinden seçerse, milletvekillikleri düşecek, hükümet programını, proje ve yatırımlarını, bütçeyi, kendi vizyon ve misyonuna göre şekillendirecek. Tüm bunları, meydanlara çıkarak, millete, seçim kampanyasında  deklare edecek, anlatacak. İcraatı,  kendi ekibi ile yapacak, Ülkeyi ilgilendiren hayati kararları hızla alacak, yani çok değişik bir sistem. 16 Nisan Referandumu ile kabul edilen sistem, ABD Başkanlık Sisteminden çok farklı. Kontrol ve Denge (Check  and Balance) Sistemi ağırlık taşımıyor.

Örneğin, ABD Başkanları, Yüksek Dereceli tayinlerde, büyükelçi atamalarında aldığı kararlarda, bütçe, tahsisat, dış yardımlarda, hemen hemen her konuda, kongerenin (parlementonun) onayını almak zorundadır. Çok defa, Parlemento Komisyonları ilgilileri çağırıp, dinler, sigaya çeker, sert biçimde eleştirebilir. Teklifleri  geri çevirebilir. ABD Başkanları, ülke çıkarlarını ilgilendiren kararları hızla alır, ancak, kongreye daima hesap verir…

Oysa, bizdeki yeni sistemde, Başkan, dünyada eşi az olan  geniş yetkilerle donatılmış durumdadır. Her istediğini yapabilir, icraat, yargı, yasama, mülki idare, istihbarat, silahlı kuvvetler, hepsi, hepsi Cumhurbaşkanının inisiyatifinde. Hal böyleyken, temaslarımda isitiyorum. ’’Efendim Cumhurbaşkanı çok değerli olsun, 2-3 Üniversite  bitirmiş, 2-3 lisan biliyor olsun, tanınmış olsun, masterı, doktorası olsun, güzel sanatlardan, şiirden anlasın, sporu bilsin, dış politikayı bilsin, hatta  yakışıklı olsun vs, vs. Beyler, Hanımlar, tamam bunların hepsi olsun da, hadise böyle değil... Seçilecek Cumhurbaşkanı, siyaseti bilecek, siyasete aşina olacak, icraat yapabilecek, halkın, milletin insanı  olacak, daima  vatandaş ile teması olacak, Dış Dünyayı tanıyacak. Bakın Aziz ve Değerli Dostum  Sn. İhsanoğlu, fevkalade kıymetli birisiydi. O tarihlerde,  siyasette olmadığından, yalnız bırakıldığından olmadı (buna rağmen % 39 oy aldı). Bu durum muvacehesinde, ’’Hayır Bileşenlerinin’’ işinin ne kadar zor olduğu görülüyor.Buna rağmen, onların hazırlık yaptıkları da, görülmüyor. Bakın, ’Hayır Bileşenlerinin içinde, CHP, HDP, DP, ANAP, DYP, Vatan, Adalet, Saadet  Partileri, MHP’nin bir kısmı var. Bu Partilerin her biri birbirleri ile alakası olmayan, farklı, fikir ve programlara sahipler. Bu grupları nasıl bir araya getirir, % 51’in üzerinde oy alabilirsiniz? Anlaşılıyor ki, AKP’nin en büyük arzusu, CHP Liderinin, Erdoğan kKarşısında aday olmasıdır… CHP Lideri de, şimdilik aday olmayacağım demektedir. Peki, böylesine farklı tellerden çalan gruplar, nasıl bir aday çıkaracaklardır? Eğer, durum böyle sürerse, Sn. Erdoğan seçimlerin galibi olur. Belki de şu düşünülebilir, Referanduma, ’Hayır’ diyenlerin ortak fikri, Başkanlık Sistemine karşı olmaları, Parlementer Demokrasinin devamıdır. Bu nedenle, seçilecek aday, ’eğer seçilirsem, Başkanlık Sistemine son vereceğim, Parlementer Sistemi getireceğim’’ diyerek, başka hiçbir vaatte bulunmayabilir. Öte yandan, Cumhurbaşkanlığı ile aynı gün yapılacak, TBMM, Milletvekilliği seçimleri vardır. Başkanlık Sistemine karşı çıkış, TBMM seçimlerinin mahiyetini değiştirecek, bu seçimler büyük öneme haiz olacaktır. Eğer, ’Hayır’ Cephesi, TBMM’de çoğunluğu elde ederse, Referanduma gidilmeden, Mecliste gereken Anayasa Tadilini gerçekleştirebilir. Bu senaryolar, AKP dışındaki partilere daha vakit var deyip, rehavete girmek  durumunu yaratmamalıdır. Sn. Erdoğan, vakitin hızla geçtiğinin bilinci içinde çalışmalarını yürütmektedir. Türkiye, Terör, Ekonomi,Büyüme, İhracat, İşsizlik ve İstihdam,  Sosyal Sorunlar, Dış Siyaset, etrafımızı saran ateş çemberi vahim, Feto darbeye teşebbüsü  olayı, Türkiye’nin asla kabul edemeyeceği yeni oluşumların tehdidi altında, fevkalade zor meselelerle boğuşuyor. Sorunlar hassas, çok yönlüdür. Kuzey Irak’ta  yaşayan  3 milyonu aşkın Türk  kardeşlerimiz, İşid’in, PKK’nın, düşmanların tehdidi altında, can ve mal güvenceleri yok olmak riskinde. Hepimiz aynı gemideyiz..Yeni Hükümet Sistemini öngören, anayasa tTadillerinin, en az % 70 Evetle kabul edilmesi, daha sağlıklı olurdu. 3 Kasım 2019 tarihi, yeni bir Sistemle karşılaşacak  olan Ülkemiz Türkiye için, hayati önemi  haizdir...