Türk asıllı, Suudi Arabistan vatandaşı, Suud rejimi karşıtı, Amerikan Gazetesi yazarı Cemal Kaşıkçı İstanbul’da, kendi ülkesinin Başkonsolosluğunda öldürüldü. Suud yönetimi cinayeti günlerce saklamaya çabalasa da, Türkiye’nin cinayeti aydınlatmaya yönelik kararlı duruşu ve doğru tespitleri neticesinde olayı kabullenmek zorunda kaldı.
**
Cinayete giden süreci kronolojik olarak incelediğimizde Amerika’nın gücünü kaybettiği, Suud ailesinin ülkeyi yaşanılmaz hale getirdiği gibi tespitlerini yapan Kaşıkçı’nın, Türkiye’nin Ortadoğu için büyük bir şans olduğunu yazıp söylemiş olduğunu görüyoruz.
Esed karşıtı Syria televizyonunun 15 Ağustos’ta Kaşıkçı ile yaptığı bir röportaj ortaya çıktı. Bu söyleşide Kaşıkçı’nın, Amerika’ya rağmen Türkiye’nin Ortadoğu’da, bilhassa Suriye sorunu konusunda egemenliğine vurgu yapması dikkat çekiyor: “Türkiye, Suriye halkının en iyi ortağı olduğunu ispat etti. Afrin muhteşem bir başarıydı” şeklindeki sözleri, küresel egemenlerin yüreğine hançer gibi saplanmış olmalıdır!
Türkiye’nin terörden temizlediği Afrin’in yerel meclis tarafından iyi bir şekilde yönetilmesi vurgusu da Türkiye’ye övgüden başka bir şey değildi. Türkiye'nin Suriye'de disiplinli bir şekilde hedefe doğru ilerlediğine işaret edip; Türkiye'nin Suriyeliler için büyük bir şans olduğunu söylemek de küresel güçlerin uykusunu kaçırmış olmalıdır!  “Astana tespiti” de Ortadoğu’yu lokma lokma yutmak isteyenleri zıvanadan çıkaracak ölçüde:
"Bana göre Astana ekibi Suriye'nin geleceğini kuracak. ABD ileriye dönük planlar yapmak için rahat değil. Trump'ın ABD'de iç savaşı var, bilinen skandalları var. Biz artık eski ABD yönetimiyle karşı karşıya değiliz, piramidin başındakiler değişiyor. CIA, Dışişleri Bakanlığı, ulusal güvenlik biriminin başındakiler hep yeniler. Suriye meselesinin, bunların istikrara kavuşmasını bekleme şansı yok."
Yetinmeyip bir de Suud ailesinin kızdıracak tespit yapıyor:
“Suudi Arabistan ABD'den, İran'ın Suriye'den çıkarılmasına destek olmasını istiyor. Ancak ABD bu isteği yerine getirmezse Suudi Arabistan kızacak mı? Tabii ki kızmaz, çünkü elinde güçlü kozu yok. Suudi Arabistan Suriye meselesinde hatalar yaptı. Suriye'de demokrasi ve özgürlüğe giden değişimin yaşanması konusuna hevesli değil. Suudi Arabistan Türklerle, Suriye'de iş birliği yapmadı. Katar ve Suudiler, Suriye'de çekişti. Bunların bedelini hem Suriye devrimi hem de Riyad çekiyor."
Esed’in Suriye’yi işgal ettiği tespiti ise son derece ilgi çekici:
"İran, Suriye'de yeni bir demografik harita çiziyor. Rejim de buna destek oluyor. Rejim yasa ve kanunlarla milyonlarca insanın evlerine dönmesini engelliyor. Beşar, Suriye'yi işgal ediyor. 6-7 milyon Suriyeliyi topraklarından çıkardı."
Gördünüz mü aslen Kayserili, bir dönemin meşhur işadamı Adnan Kaşıkçı’nın yeğeni, Amerika’yı ve ülkesi Arabistan’ın yöneticisi Suud ailesini nasıl rahatsız etmiş.
**
Washington Post, Kaşıkçı'nın Başkonsoloslukta kaybolmasından bir süre sonra, Kaşıkçı’nın kaleme aldığı son yazısı” notuyla bir makale yayımladı.
Gazetenin, ‘3 Ekimde eline ulaşan yazıyı; Kaşıkçı'nın yeniden ortaya çıkacağı umuduyla” yayımlamaması bzie ilginç geldi. Yazı da “Fincancı katırları için tehlikeli” ifadeler var:
"Arap dünyası 2011'in sonbaharında umut doluydu. Ancak tüm beklentiler kısa sürede yerle bir oldu. Arap toplumları eski statükoya geri döndüler, hatta daha öncekilerden de zorlu koşullarla yüzleştiler. Arap Baharının ruhunu yansıtmayı sürdüren birkaç ülke var. Katar hükümeti, komşularının ‘eski Arap düzenini’ desteklemek için bilgi akışını kontrole dayalı çabalarının aksine, dış haberlere yönelik yayınlarını sürdürüyor. Suudi Arabistan, Mısır ve Yemen gazetecilere bir platform sunmakta tereddüt ediyor. Basın özgürlüğü konusunda Arap dünyasının en iyisi olan Lübnan bile kutuplaşmanın ve İran yanlısı Hizbullah'ın etkisinin kurbanı oldu.”
Şunlar da Kaşıkçı’nın dikkat çeken satırları:
"Arap dünyasının eski uluslar ötesi medyanın modern bir versiyonuna ihtiyacı var. Yoksulluk, kötü yönetim ve kötü eğitim nedeniyle acı çekiyoruz. Propaganda aracılığıyla nefret yayan milliyetçi hükümetlerin etkisinden uzak, bağımsız bir uluslararası forum yaratarak, Arap dünyasındaki yapısal sorunları çözme çalışmalarına yardımcı olabiliriz."
Kaşıkçı’nın, paramparça durumdaki Arap dünyasını birleştirmenin formülünü kaleme alarak küresel ağababalarını ve onların kuklalarını rahatsız ettiğini söyleyebiliriz.
**
Kaşıkçı konferans için gittiği Londra’da 30 Eylül'de BBC'nin radyo programında benzer açıklamalar yapmış. “Ne zaman ülkenize-evinize dönebileceğinizi düşünüyorsunuz?” şeklindeki soruya, “Ülkeme dönebileceğimi düşünmüyorum. Gözaltına alınmasını gerektirecek hiçbir şey yapmayan bir arkadaşımın gözaltına alındığını duydum. Bu da bende, Suudi Arabistan'a gitmemem gerektiği hissi uyandırdı. Suudi Arabistan böyle bir ülkeye dönüşüyor” cevabını vermesi, ülkesindeki yönetime duyduğu güvensizliğin en önemli ifadesiydi.
**
Bir de “Çağın Deli Dumrulu Amerika” tarafına bakalım!
Biliyorsunuz; Trump daha seçilmeden evvel Ortadoğu’dan alacağı ‘haraçların’ sözünü vermişti Amerikalılara. Seçildikten sonra da Suud ailesini ziyaret edip küre etrafında kılıçla pozlar vererek İslam dünyasına kendince mesajlar vermeye, korku salmaya çalışmıştı.
Amerika’nın dünyanın en borçlu ülkesi olduğunu bilmeyen yok. Gelişen dünya ülkeleri karşısında ekonomik hakimiyetini giderek kaybediyor olmasının başlıca sebeplerinden biri de petrol ve maden yatağı Ortadoğu ve Afrika ülkeleri üzerindeki etkinliğinin azalmasıdır.
2016 yılı itibariyle Suudi Arabistan'ın 116,8 milyar dolar değerinde Amerika devlet senedini elinde tuttuğu ve bu rakamla en fazla Amerika devlet senedine sahip 13. ülke durumuna geldiği, ileri zamanda bu ülkeye olan borcun rekor kırdığı Hazine Bakanlığınca açıklanmıştı. 1 trilyon 244 milyar dolarla Çin, 1 trilyon 137 milyar dolarla Japonya ve 265 milyar dolarla Cayman Adaları Amerika’nın en çok borçlu olduğu ülkeler. İrlanda, Brezilya, İsviçre, İngiltere ve Lüksemburg’unda yer aldığı listede Türkiye ise 52 milyar dolarla 24. sırada yer alıyor.
Durum net; Amerika borçları ortadan kaldırabilmek için alacaklılarına tehdit ve şantaj uyguluyor.
**
Bir de Kaşıkçı’nın “muamma” gibi nişanlısı var! Başkonsolosluğa evlilik işlemleri için evrak getirdiklerini ve içeriye yalnız girdiğini, kendisine de, ‘Çıkmaması durumunda Yasin Aktay’ı arama tembihinde bulunduğunu’ söylerken rahat olması; yüzünde, gözlerinde endişe, tedirginlik belirtisi olmaması dikkat çekiciydi. İleriki zamanlarda gizemli nişanlının FETÖ’ye destek verdiği sosyal medya mesajlarının ortaya atılması, “Kaşıkçı cinayetinin planlayıcısı, azmettiricisi ve uygulayıcısı yönünden farklı şüpheleri de beraberinde getirdi. Hadisedeki rolü Türkiye devletinin araştırmalarıyla ortaya çıkacak olan “FETÖ’cü nişanlı gizemi” çözüldüğünde faillerin üzerindeki perde de kalkacaktır.
Bu noktada “Her işi de FETÖ’ye bağlıyorsunuz!” diyenleri duyar gibi oluyoruz. Lütfen aklınızdan çıkarmayın; basit bir çeteden değil, küresel bir örgütün Uluslararası şubesinden söz ediyoruz!
**
Bu arada; Trump’ın Kaşıkçı’nın kaybolduğu sırada, Suudi Arabistan hakkında diplomatik teamüllere uymayan sözler sarf etmesini de unutmamak lazım: "Suudi Arabistan'ı seviyorum. Onlar harika. Kral Selman’la bu sabah konuştum. Dedim ki, ‘Kral, trilyonlarca doların var. Biz olmasak ne olacağını kim bilir! Seni koruyoruz, biz olmasak orada iki hafta bile duramazsın. Onun için bize ödeme yapmalısın. Bizimleyken tamamen güvendesin. Ancak biz almamız gerekenleri alamıyoruz!"  
Trump bunları söylerken, Suud yönetimine muhalif olmanın yanında Amerika’nın gücünü kaybettiğini yazıp söyleyen bir gazetecinin İstanbul’da Suudi Arabistan Konsolosluğunda katledilmesi bu tehdidin genişletilmiş bir versiyonu olmalıdır. Cinayeti planlayanlar, amaçları için İstanbul’u seçerek,  “Dünya beşten büyüktür” diyen Türkiye’ye, Başkonsolosluk binasını seçerek de “Biz olmazsak iki hafta duramazsın” dedikleri Suud ailesine kanlı mesaj vermeye kalktılar. Fakat Türkiye’nin hadiseye bu kadar hakim olacağını hesap edemediler. Yeni bir “İkiz kuleler” vakıası Türkiye’nin titizliği ve ciddiyetiyle önlenmiş gözüküyor.