Hakikati, damdan düşer gibi hemen sunmamak, hakikati göz önüne birden koymamak lâzım. Önce temsil ve örneklerle hikâye yollu açıklamak gerek. Hakikat ve gerçeğe ulaşmakta temsil yolunu seçmeli. Zaten temsil metot ve usûlü, aslında Kur’an’ın tercih ettiği / seçtiği bir yol. Nitekim Kur’anı Kerim’de peygamberlerin kıssalarına yer verildiğini herkes bilir.

     Bazen olur ki, görmek duymaktan daha önemlidir. Mâlûm olduğu üzere, toplumda havas denilen münevver, aydın ve bilginler sayıca azdır. Avam / halk ise çoğunluktadır. Avam / halk; çocuk hükmündedir. Çocuk ise, duyduğundan çok gördüğüne inanır. Bir bakıma gördüğünü daha çabuk anlar. Gördükten sonra anlatılanı daha kolay kavrar. Havas / aydınlar, anlatılanı görmese bile anlayış ve kavrayışlarında eksiklik olmaz.

     Bundan ötürü, kutsal kitaplar seslenişlerinde, öncelikle halkı göz önüne almışlar. Çünkü, halka  hitaptan aydın tabaka anlar. Fakat havasa / aydına hitaptan halk anlamayabilir. Burada tenezzülü İlâhî söz konusudur. Yâni Allah, insanın seviyesine inmiş ve ona göre hitap etmiş. Geniş kitleyi nazara almıştır. Bu üslûp insanlar için zordur. Çünkü anlayışı yüksek kimselere karşı konuşmak kolay. 

     Lâkin bir bakıma çocuk hükmünde olan halkın seviyesine inerek, onun anlıyacağı tarz ve üslûpta konuşmak çok zordur. Ama asıl maharet de budur. İşte İlâhî mesajlar bu zoru başaran, harika metinlerdir. Büyük insanlar da, halkı irşat etmek, halka yol göstermek için, aynı yolu seçmişler. Kutsal kitaplar temsil yolunu seçtikleri gibi, onlar da temsil yoluna sık sık başvurmuşlardır.

     Nitekim mâneviyat büyükleri eserlerinde, bu yolu izlemişler. Çünkü başta Kur’anı Kerîm olmak üzere kütübü mukaddese, yâni kutsal kitaplar, İlâhî mesajları hep bu şekilde vermişler. Kaldı ki, günümüzde bile her çeşit yayın ve neşriyatta, görselliğin ne kadar önde ve geçerli olduğu hepimizce mâlûm. Kitap ve gazetelerin inandırıcılıklarını resimlerle, fotoğraflarla takviye edip desteklemeleri, bunun en büyük kanıtı. Televizyon ise bu hususta, inkârı kabil ve mümkün olmayan bir etkinliktir. 

     Demek ki, hakikat ve gerçekleri çıplak ve soyut olarak kavramak zor. Gerçeklere bir kılıf giydirmek lâzım. Hakikatleri görünür hâle getirmek icap eder. Hakikatleri, elle dokunur duruma sokmak gerek. Çünkü eğitim ve öğretim dâvasının selâmeti, sonuç alması buna bağlıdır.

     Üstelik bugünün insanı, “Ben ancak, gördüğüme inanırım” hükmünün etkisi altındadır. Elbette, bu sözün gerçekliği inkâr edilemez. Bununla beraber mutlak olmadığı da bir gerçek. Çünkü bu söz her şeyi içermez. Zira bugün ilim bize kanıtlamıştır ki, biz var olan her şeyi gözümüzle göremiyoruz. Hatta gözümüzle göremediklerimiz, gördüklerimizden kat be kat fazladır. Kaldı ki, bir şeyin görülmemesi, varlığının reddini gerektirmez. Tıpkı bir şeyin mahiyetini / içyüzünü bilmememiz; varlığını inkâr etmemizi gerektirmediği gibi.

     Ama yine de, ilk bakışta büyük haklılığı olan gözle görmek isteyişi, bir kenara atamayız. Nitekim, ne kutsal kitaplar, ne de büyük yol göstericiler bu hususu göz ardı etmemişler. Vizyon ve görmenin önemini, göz önünde bulundurmuşlar. Vizyon ve görmeyi yol göstericilikte baş unsur olarak görmüşler. Vizyon ve görme hususunu daima hesaba katmışlardır.

     Görmek ve göstermenin yolu ise müşahhas / somut temsil ve örneklerden, mes’ele, problem ve sorunları minyatür hâline getirmekten geçer. Nitekim çocuğa “Dünya yuvarlaktır.” derken, çocuğa dünyanın yuvarlak olduğunu kavratmak isterken, ne yaparız? Bir futbol topu büyüklüğündeki oval dünya atlasını getirir önüne koyarız. İşte dünya budur deriz.

     Nasıl ki gölge asıldan haber verir. Nasıl ki damla denizi gösterir. Nasıl ki parça bütünü hatırlatır. İşte bu küre, bu top şeklindeki dünya atlası da, dünyadan haber verir. Dünyayı gösterir. Velhasıl çocuğun dünyayı kavraması, zihninin dünyayı kapsaması böylece sağlanmış olur. Büyük mürşit / yol gösterici zâtlar sözlerine “Nefsimle beraber dinle.” diyerek başlar. Çünkü bu cümlede yâni “Nefsimle beraber dinle.” ifadesinde, rehber olmanın en güzel yolu gösteriliyor. Bu başlangıç sözünde, sözün en güzeli söyleniyor. Bir işte sonuç almanın en büyük, en etkin yoluna işaret ediliyor. Bu hükümde; etkili olmanın, peşine takmanın en sihirli, en büyüleyici rûhu nazara veriliyor.