Çok naz âşıkı usandırır. Aşırı teslimiyet, her şeye boyun eğiş, bir denileni iki etmemek de âşıkı bıktırır.
İfrat tefriti doğurur. / Aşırılık büsbütün uzaklaşmayı netice verir. Aşırı düşkünlük de soğukluğu intaç eder. Böyle bir sonuç ortaya çıkarır. Sık muhabbet tez ayrılık getirir.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin AB’ye aşırı düşkünlüğü AB’yi âdeta ondan soğutur olmuş. Şahsiyetine karşı güveni sarsılmıştır. Bu kadar şahsiyetsizliğe pes doğrusu diyecek hâle gelmiştir.
Biz bir adım yaklaşırken; o on adım uzaklaşmayı yeğlemiş. Biz canım dedikçe; o canın çıksın demeye başlamıştır.
Biraz ağır ol ki, batman gelesin diyen bir milletin çocukları;
Ağırlığından her şeyi kaybedecek duruma düşürmüştür kendini.
Oysa biraz ağırdan alsak. Biraz geri dursak. Biraz da o düşünsün benim üyeliğimi desek. Fazla hevesli olmasak. İnanın AB’nin tavrı değişecek.
“Acaba benden yüz mü çeviriyor!” diye asıl o telaşlanacak. Asıl o bize yönelecek. Hattâ o bize “N’olur?” demeye başlayacak.
Nitekim bir ara uzak tutunca kendimizi. Onlar yalvar yakar olmadılar mı?
Bir süre sonra apar topar Türkiye’ye gelip, “Sizi aramızda görmek istiyoruz!” demediler mi?
Güya gönlümüzü almadılar mı? Alacak gibi yapıp yine almazlıkları oynamadılar mı?
Şimdi de aynı oyun içinde, aynı rotada değiller mi?
Çünkü ne Türkiyeyle, ne de Türkiyesiz yapamaz onlar!
Fakat bunun için ne serden geçiyorlar ne yardan.
Gözlerini de çekmiyorlar bir türlü bu diyardan.
Türkiye öyle büyük bir yakut taşı ki,
Yakaya takmayı göze alamıyorlar.
Ama kalkıp atmaya da kıyamıyor.
Çünkü gönülleri buna râzı olmuyor.
İstiyorlar ki olsun Türkiye onlara emir eri,
Avrupanın başı boş kendini bilmez bir derbederi!
Çünkü asıl onlar bize duyuyor ihtiyaç.
Çünkü asıl onlar bize olacak hep muhtaç.
Çünkü asıl onların benim potansiyelime,
İhtiyaçları var benim kuvveme / gizil gücüme.
Çünkü asıl o gereksinim duyacak halde, genç insan gücüme.
Çünkü o tâlip olmuş dağıma, taşıma, petrolüme, madenime.
Çünkü o bitip tükendi artık, yer ve değer olarak dünyada!
Yoksa ne işi var İngilizin, kilometrelerce uzak sahralarda?
Hiç çekişip durur muydu AB ile ABD(e);
Kendilerinden uzak olan Irakta sinsice!
Evet asıl AB muhtaç biz Türkiyeye.
Yalnız Türkiye mi, sırada var Suriye?
O da bir şey mi, hedefte aynı zamanda İran!
Bu hedefleri kaldı mı dünyada hiç duymayan?
Ama inanın asıl hedef sanmayın ki bunlar;
Arif olan dönen dolapları çok iyi anlar.
Hani bir zamanlar Osmanlı Devleti; Birinci Dünya Savaşına girmemek için, çalmadığı kapı bırakmamıştı ya...Her kapıdan eli boş dönmüş...Her devlet kapıyı yüzüne kapamıştı ya...
Ne Rusya, önceleri ne Almanya ne Fransa ne İngiltere;
Hatta ne de Yunanistan; bir türlü yüz vermemiştiler bize!
Çünkü tüm hesap kitap yapılmıştı gizlice!
Üstelik bütün hesaplar Osmanlı üstüne!
Nasıl alsınlardı ki Osmanlıyı aralarına?
Hepsi talip olmuştu Osmanlının karalarına!
Şimdilerde Avrupalı kafalarda yeni tarihî bir paylaşım kurgulu!
Dünya Savaşı evvelindeki gibi, plânlar Türkiye üzerine kurulu!
İsterim diyor AB Türkiyeyi içime!
Hele bir gelsin diyor istediğim biçime.
İşte o zaman haykır dur, sen sağ ben selâmet.
Türkiye artık olacak AB’ye emanet!
Kalksın o zaman bütün eller Allaha hep duaya.
Yazık olur Türkiye denen o gencecik mevtaya!
Sahi bu mu olsun istiyorsunuz Türkiyenin sonu?
Kalmadı mı artık üzerinde durulacak başka konu?
Aklınızı alın artık başa, düşünün derin derin.
Emin olun dönüşü yok bu bilinçsiz seferin.
Çünkü:
Parçalansın diye Türkiye!
Hazırlıyor AB buna zemin!
İyice dikkat edilirse AB’ye,
Olunur bundan tamamen emin.
Ben de biliyorum elbet bu karanlık sorun;
Başarısızlıkla sona erecek bir oyun;
Elinizi şakağınıza şöyle bir koyun,
Niçin yıllarımız kaybolsun diye bir sorun.
AB’ye bigâne kalalım demiyor Türkiye elbet.
Ama onlarda bu işte emin olun yok samimiyet!
Ne yapmadı ki Türkiye gördünüz AB aşkına.
Tüm yaptıklarıyla çevirdi dünyayı şaşkına.
Üstelik geleceğini, içte dışta attı tehlikeye.
Bölücülere dahi verdi tâviz, AB için bile bile!
Ne yaptıysa da yaranamadı Türkiye, AB denen heyûlâya!
Artık buna bir son vermeli, aldıkları yeter Türkü alaya!
(21. 01. 2005)