Ermenilerin yaklaşık 30 sene önce hainlik, barbarlık ve katliamlarla işgal ettiği Karabağ’ın geçen hafta itibariyle yeniden Azerbaycan topraklarına dâhil edilmesi Türklerin şanlı zaferlerinden biri olarak tarihteki yerini aldı. ‘Türkiye’nin buhranlı dönem yaşıyor olmasından istifade ederek’ batılıların destek ve kışkırtmalarıyla Karabağ’a el koymaya kalkan Ermeniler 30 yıl sonra ‘kendi kaşıntıları sonucu’ başlayan savaşa ancak bir buçuk ay dayanabildiler. Azerbaycan Ordusu karşısında her güne yeni bir hüsranla uyanan ‘şımartılmış’ Ermeniler bugünlerde işgal ettikleri toprakları terk etmenin telaşını yaşıyor.

Ancak Ermenistan’ın aldığı tarihi yenilgide ‘göz ardı edilmemesi gereken önemli detaylar’ var. Başbakan Paşinyan ordusunun durumuna bakıp ‘Karabağ’ı terk etmeyi’ kabul eden yenilgi anlaşmasını imzalayınca, Ermeni halkı adeta isyan harekâtı başlatıp hükümet üyelerini linç etmeye kalktı. Eylemler sırasında ASALA yazılı pankartların kullanılması da dikkat çekiciydi. Zorbalıkla işgal ettikleri toprakların kahramanca ellerinden alınmasını hazmedememiş olmalıydılar!

**

Azerbaycan Ordusunun Ermenilerin ümidini yerle yeksan eden Şuşa zaferini müteakiben Türkiye Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ve Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar Bakü’yü ziyaret edip Cumhurbaşkanı İlham Aliyev ile bir araya gelmişti. Türk-İslam dünyasına şan ve şeref katan Karabağ zaferi de bu özel buluşmayı takip eden günlerde gerçekleşti. Ermenilerin baş hamisi Fransa ve diğer Türk düşmanı ülkeler lâl olmuşçasına, gelişmeleri seyretmenin ötesine geçemedi. Ve öyle anlaşılıyor ki Amerika’nın yeni Başkanı Biden’da ‘senatodan gelecek tazyiklere rağmen’ Türkiye ile iyi ilişkiler kurmanın gayretinde olacak.

Bu gelişmelere rağmen -kendi sınırlarımız içindeki bazı çevrelerin- Azerbaycan’ın Karabağ zaferini gölgelemeye yönelik söylemlerini hayretle ve ibretle izliyoruz!

**

KIBRIS’TA TARİHİ İHYA ZAMANI

Şimdi vakit Türklerin üç kıtayı kucaklayan kollarını budamak için akla gelmedik hile ve desiseler kurgulayıp 19.yüzyılın başlarında kısmen de olsa hedefine ulaşan, sömürgeciliğin ağababası İngiltere’nin Kıbrıs’a nasıl el koyup bugünlerin zeminini nasıl hazırladığını hatırlama zamanıdır.

Meşhur 93 harbinde Osmanlı’nın Rus İmparatorluğuna yenilmesini fırsat bilen İngilizler, ‘güya yardım amacıyla’ Berlin Antlaşması Kapsamında 92 bin altın karşılığında Kıbrıs’ı Osmanlı’dan kiraladı. 4 Haziran 1978 tarihli anlaşmaya göre Kıbrıs’ın yönetimi -geçici olarak- İngilizlere geçse de Osmanlı’nın mülkiyeti hakkı bâki idi.

Adaya ‘Komiser’ namıyla yöneticiler atayan İngilizler, Osmanlı’nın 1914’de başlayan Birinci dünya Savaşında Almanya’nın yanında yer alması üzerine 5 Kasım 1914’de Kıbrıs’ı ilhak ettiğini, ‘daha doğrusu, kiracısı olduğu mülke el koyduğunu’ ilan edip Vali tayin etti.

Osmanlı, İngilizlerin bu kararını elbette kabul etmedi; zira yapılan şey düpedüz gaspçılıktı. Ancak Lozan Antlaşmasının 20.maddesine ‘Türkiye, Britanya Hükümeti tarafından Kıbrıs'ın 5 teşrinisani 1914’de ilân olunan ilhakını tanıdığını beyan eder’ şeklinde bir hüküm yerleştirilerek İngiltere’nin hırsızlığı -sözde- perdelendi.

Sonrası dizi film yapılsa yeridir… Rumlar 1931’de Enosis isteğiyle, yani Yunanistan’a bağlanmak üzere ayaklandı. İngilizler ise -sözde çözüm üreterek- Adadaki okullarda Yunan ve Türk tarihinin okutulmasını ve iki ülke bayraklarının kullanılmasıyla Yunan-Türk milli kahramanlarının resimlerinin sergilenmesini yasakladı. Doğu Ortodoks Kilisesi 1950 yılında enosis için referandum düzenledi. Yetmedi, Rumlar 1955’de EOKA örgütünü kurarak adayı kan deryasına çevirmeye başladı.

İngilizler adeta adadaki Türklerin Rumlar tarafından kurşuna dizilerek yok edilmelerini istiyordu. Sözde idaresi altındaki topraklarda Rum terörü eserken onların kılı kıpırdamıyordu. Ada 1960’da Kıbrıs Cumhuriyeti adını alarak bağımsızlığını ilan edince; İngiltere’nin Lozan’da ada üzerinde elde ettiği imtiyazın hükmü de ortadan kalkmış oldu. Artık silahlı Rumlarla silahsız Türkler baş başaydı.

EOKA’cılar Türk kanı dökmeye devam ederken dünya ülkeleri seyre dalınca 1974’de Türk Silahlı Kuvvetleri şanlı bir harekâtla Rum terörünün belini kırdı. Bunun sonucunda adanın kuzeyinde 1976’de Kıbrıs Türk Federe Devleti kuruldu. 15 Kasım 1983'te de Kıbrıs Türk Federe Devleti Meclisi oy birliği ile Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'ni ilan etti.

**

Onca yıldır hayalet şehir olarak kapalı tutulan Maraş’ın kısa süre önce yerleşime açılması tarihin yeniden ihya edilmesi açısından son derece önemli bir adım oldu. Beraberinde MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli ile geçen hafta sonu kuruluş yıldönümü kutlamaları ve bir dizi program için Kuzey Kıbrıs’ı ziyaret eden Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ada ile ilgili dikkat çeken mesajlar vererek adeta bu adımların devamını müjdeledi.

Erdoğan “Garantör ülke olarak bizim de KKTC'nin de, diplomasi oyunlarına artık tahammülümüz kalmamıştır” diyerek batılıların oyun ve oyalamalarını işarete etti. Kıbrıs’ta son bir buçuk asırda belirsizliğin hâkim olduğuna vurgu yapması, Rumlarla yeniden ortaklığın tesis edilmesinin mümkün olmadığını söylemesi, Avrupa Birliğinin Kuzey Kıbrıs’a taahhüt ettiği desteği vermemesini haykırması ve Akdeniz’deki haklarımızı sonuna kadar koruma kararlığında olduğumuza vurgu yapması Avrupa’ya gönderilen son derece önemli mesajlardı.

Nitekim bu konuşmadan rahatsız olan Avrupa Birliği Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Josep Borrell Erdoğan’ın açıklamalarının akabinde, “Maraş'taki kapalı bölgenin açılmasıyla ilgili bugünkü eylemlerden ve Kıbrıs sorununun çözümüne yönelik BM ilkeleriyle çelişen açıklamalardan üzüntü duyuyoruz. Bunlar daha fazla güvensizliğe, bölgede daha fazla gerilime neden olacaktır ve acilen geri alınmalıdır” diyerek Avrupa’nın hazımsızlığını ortaya koydu.

Tarihe ‘Türk gölü’ olarak kaydedilen Akdeniz, öyle anlaşılıyor ki yeni, yepyeni ve hatta solmaz pörsümez yeniye doğru yol alıyor.

**

İMAMOĞLU NEDEN ÜSTÜNE VAZİFE 

OLMAYAN İCRAATLAR PERŞİNDE?

Türkiye ekseninde bunlar olurken İstanbul’un CHP’li Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu Uluslararası Siyasi Danışmanlar Derneği'nin (IAPC) sanal olarak düzenlediği 53. Dünya Konferansı’nda Türkiye’yi Avrupa’ya resmen şikâyet etti.

Fonda Ayasofya Camiin yer aldığı videoda Türkiye’yi eleştiren İmamoğlu, “Demokrasinin kurumları yerinde duruyor, demokratik işleyiş hüküm sürüyor gibi görünüyor ama gerçek hayat bunun tam tersi bir yönde akıyor. Siyasi iktidarın elinde toplanan güç ve yetkiler o kadar artabiliyor ki bir demokrasiden söz edilip edilemeyeceği sorgulanır hale geliyor” dedi ve Türkiye’de denge ve denetleme mekanizmalarının işlevsizleştirildiğini, demokrasinin temel gerekliliklerinin temenniye dönüştüğünü iddia etti.

Bakalım CHP cenahından daha başka neler göreceğiz!

**

İYİ PARTİ İLE HDP ANAYASA HAZIRLADI MI?

Meral Akşener Liderliğindeki İYİ Parti, kurucu üye ve potansiyel genel başkan adaylarından Ümit Özdağ’ın iddialarıyla çalkalanıyor. İlk olarak İstanbul İl Başkanı’nın FETÖ’nün önemli bir elemanı olduğu iddiasını gündeme taşıyan Özdağ, hakkında disiplin soruşturması açılıp, dava yağmuru başlatılmasının ardından bu defa “CHP, İYİ Parti, HDP ve SP arasında 2018'deki gizli görüşmelerde Anayasa taslağı hazırlandığını” gündeme getirdi. Özdağ taslakta Türk milliyetçiliği adına kabul edilemez maddelerin yer aldığını da ifade ederek önemli ipuçları verdi.

İYİ Parti, CHP ve HDP’den vakit kaybetmeksizin Özdağ’ın iddialarını yalanlayan açıklamalar yapıldı. Bahse konu toplantılara başkanlık eden CHP İstanbul Milletvekili Anayasa Profesörü İbrahim Kaboğlu ise, “Bahsedilen 2018'deki bir çalışmadan ibarettir. Bu bir anayasa taslak çalışması değil, TUSES'in daveti üzerine ortak ilkeler doğrultusunda yapılmış bir görüşme ve rapor çalışmasıdır. Anayasa, taslak metni gibi herhangi bir şey yoktur. Biz sadece o zaman raporu konuşup, değerlendirdik” şeklindeki açıklamalarıyla ‘Anayasa taslağı ifadesini reddetse de’ toplantıların yapıldığını ve bir metnin varlığını ortaya koydu. 

Anlaşılan o ki muhalefette suların durulmaya pek de gönlü yok!

**