Şu an günlük koşturmacanın içinde ‘hiç vakit kalmıyor’ dediğinizi duyar gibiyim.
Sabah erkenden işe gidip, akşam işten eve koşarcasına dönüş yolunda bir an evvel eve kendimizi atmaya çalışıp dinlenmek için zamanımızın yetersiz kaldığını, yapılacak işlerin ise önümüzde dağ gibi yığılıp biriktiği bize hiç de yabancı gelmiyor.
Sevdiğimiz kişilerin başında bulunan ailemize dahi zaman ayırmakta zorlanıyor, onları ziyarete gittiğimizde ise yaşadığımız birçok konuyu bahsetmekten kaçınıyoruz.
Bunların en başında da annelerimiz yer alıyor.
Bizlerin belkide yaptığı en büyük hataların başında ‘aman annem duymasın üzülür’ düşüncesi ile kendimizi karanlığa itişimiz, başkalarından soyutlamamız gelir ki; bu da kendi içimizde, kendimizle savaşmamız, mücadele etmemiz ve sonuçta kendimizi yalnızlığa mahkûm etmemizle sonuçlanıyor.
İşte tam da böyle zamanlarda eskiye bir özlemdir içimizde yanıp duruyor, adeta bizi yakıyor, kavuruyor.
Özledim anne. Hem de çok özledim, geçmişten gelen meltem serinliğinde kulaklarımda çınlıyor sesin. Gözlerime süzüldüğünde sıcak gülüşün içim titrer, fırtınalar koparır hasretin.
Çocukluğumun özlemi gizlenir yüreğime, ah dönebilsek yine çocukluk günlerimize, saklambaç, körebe oynadığımız o günlere, sen yine kızsan, sonra sarılsan tüm şefkatinle.
Bak sararmış resimlerde hep güler yüzün, hayatın cilvesinde çileli yüzüm bir gün güler mi, gülüşünü özledim anne.
Özledim anne. Hem de çok özledim, bir fırtına kopardı bizi köklerimizden, hayat bu savrulduk gittik özümüzden, ah bir dönebilsek geriye günümüzden, gözümüzün yaşı diner mi anne?
Gözlerimde hep hayalin, aklım sende kalıyor yanından giderken, eller yalan, eller kara saplı bir hançer, kör kurşunlar bağrımı deler geçer,
Özledim anne. hem de çok özledim.
Ne çile biter, ne dert, sen yanımda yokken, hiç düşünemedik bir gün gelip ayrılığı yaban ellerde yüreğimize kara yaslar bağlamayı, hayatın cilvesinde tek başına savaşmayı, hasretler vurdu yine kıyılarıma, özledim anne hem de çok özledim.
Uzun zaman sonra, yudumlanan çay ve sigara eşliğinde ilk kez dertleştik seninle, tam dertleşme denemezdi aslında içimde gizlenen acılarımı anlatamadım sana, üzülmeyesin diye.
Sadece üzülmeyesin diye mutlu görünmeye çalıştım, gözyaşlarım için için kalbime akarken, yüzümde yedi rengin çiçekleri açan bir gülümseme gördün.
Affet beni anne.
Yakıştıramazdın bana biliyorum çünkü beni hiç böyle görmedin. Ne sen, nede başkaları yüzümdeki maskenin sahteliğini fark etmedi, ben sizin gözünüzde, yenilmezdim, en kötü zamanlarımda bile yılmazdım, içimdeki kopan fırtınalara inat her zaman durgun bir denizdim. Sen de öyle sandın anne.
İçimde sakladığım onca mücadeleyi, bıkkınlığı, yılgınlığı görseydin eğer üzülecektin.
Sana anlatamadığım için, affet beni anne.
Başkalarının gözünde güçlü oldum daima, benim düşüncelerim doğru olandı, içimden inanmasam bile doğruluk adı konduğu için kendi doğrularım oldu.
Yaprakları dökülmüş bir çiçek gibi, bir damlaya hasret çöl gibi, umudunu kaybetmeyen kul gibi, her zaman içimde saklanan, kimselerin bilmediği, duymadığı, içimde benden öte, bir başka ben oldum. Anlatamadığım için affet beni anne.
Şimdi alkış tutuyor bana eş, dost, akraba, sen her şeyin üstesinden gelirsin diyorlar bana.
Bilmiyorlar anne. Bilmiyorlar.
Hayat en ağır cezayı bana kesti.
İçimdeki yalnızlığı kimse görmüyor anne.
Hayat sadece düş kırıklığı getirdi bana affet beni anne.
O cefakâr, fedakâr, gerektiğinde bizler için canını dahi ortaya koyabilecek kocaman yürekleriyle, bitmez tükenmez sabırları ile bizlerden bekledikleri birkaç saatlik ziyareti onlara çok görmeyelim.
Atasözlerimiz ne kadar yerinde ve doğru söylenmiş sözlerdir. ‘Ne ekersen, onu biçersin’ sözü bizlerin bugün yaptığımız, ya da yapamadıklarımızı ilerde bizlerde kendi evlatlarımızdan göreceğimizin bir sinyalidir.
Sevgi ile kalın.