Yapma gönül, derdime dert katma gönül. Ben zaten bir divaneyim. Bir de sen cinan katma gönül. Bir sırça saraysın bilirim zaten. Fağfursun, incesin, kırılır dökülürsün.
Arkana bakma gönül. Hep pişmanlık göreceksin, sen bunu biliyorsun.
Kim yalnız olmadı ki dünyada…Sen yalnızsın diye takma gönül. Gök yüzünde yıldızlar da yalnız geziyorlar. Yer yüzünde de yalnız gezen bir sen değilsin gönül. Kaderim bu böyle yazılmış yazım, Hiç kimseye geçmiyor artık sözüm. ‘Artık’ deme gönül, hiçbir zaman sözün geçmedi, unuttun mu?
Söz sahibi olmanın da, söz geçmenin de, söz geçirmenin de şartları var bilmez misin? Hüzünlenme gönül. Yunusvari diyelim gel birlikte. Bu diyardan gider olduk, kalanlara selam olsun.
Nice yıllar taşıdık bedenimizi. Özgür ruhumuz hep ten kafesinde tutsaktı ama. Hayat belki de zıtların toplamıdır. Hiçbir yere sığmayan gönül yumruk kadar kalpte oturur. Ve daha hayata gelirken aslında gitmenin başladığı andır yaşanan.
Ruhuna kafes olan bedeni beğendiğin zaman oldu, hatırlasana. Gençti, dinçti, derisi gergin, bileği güçlü, göz yuvarları pırıl pırıl parlıyordu hani. Yere basan ayaklar her bastığında yeri delecek sandığın ama nasıl da yanıldığını hatırlasana gönül. Şimdi bütün bunlar yok oldu. Bir de şarkı tutturuyorsun aklınca. Bu son fasıldır ey ömrüm nasıl geçersen geç diye. A be iki gözüm gönül, Maziye bir bakıver neler neler bıraktık. Küserek ayrılırsak olur ikimize de yazık. Sana da bana da yazık olur gönül.
Bir ömrü tükettik birlikte. Kimi ağladık kimi güldük. İyi huy bize eşlik etmedi be gönül. Onun için gök yüzündeki yıldızların kaderini yaşadık. Ne aramamız gerektiğini unuttuk çoğu zaman. Hakikati aramak ise zordu dostum. Bak yine de sana dostum diyorum. Demek ki gönlüm biz seninle dostuz. Ama İsa öncesi düşünürlerinden Aristoteles adında bir adem, ‘Dünyada hiç dost yoktur dostlarım’ demiş. Bunu biliyordun.
Ne eşimiz anlar, ne evlatlarımız bizi gönül. Bak yine başkasının bizi anlamasını arzuladık. Ama aslında bu değil aradığımız. Biz başkalarını anlamanın peşinde olmalıydık değil mi gönül.
İşte hep böyle yaptık hayat boyu. Hep yanlış gevher aradık. Arkamızda, dönüp baktığımızda pişmanlıkla yüz yüze gelmemiz bundan.
Dost eli uzansın bekledik. Bizim elimiz dost eli olup birilerine uzansaydı. Kimi zaman el uzatmadık değil, ama…
Aması yok gönül. Alan el veren elden aşağıdadır. Veren el yukarıdan bırakır, alan el aşağıdan alır. Onun için Levlake levlak sırrına mahzar olan Gül ‘Veren el alan elden üstündür’ demiş olmalı.
Hüznüne teslim olma gönül. Hüznün kardeşi yeistir, ümitsizliktir. Ümitsizlik ise her oluşa, her kemalata, mükemmelliğe engeldir.
Bedenini beğenmedin, yüzünü çirkin buldun, kimi alanları değiştirdin be gönül. Gençken biriyantinle saçlarını nasıl da sağa sola yatırırdın hatırlansa. Şimdiki gençler biriyantini bilmezler. Onların jölesi var. Ne garip aynı yanlışları şimdi de onlar yapıyorlar. Ama gönül onların gönlü de senin gibi aynı şarkıları mırıldanacak mı dersin…Onlar da pişman olacak, Pişman olur da bir gün mısrasını okuyacaklar mı?
Evet gönül onlar da senin duygularını yaşayacak, onlar da pişman olacak, onlar da bu dünyadan gider olacaklar. İşte bu yüzden şarkılar yüzyıllarca terennüm ediliyor.
Ama şunu bilmek lazım. Her gönül unutulur, içindeki hicranla yalnız kalır bir zaman. Kimsesiz bir yavru gibi ağlayacağı bir kucak bulabilene ne mutlu. Ve sona doğru Unutulmaz sanma sakın, unutulur unutulur.
Hem öyle unutulur ki gönül hayat arkadaşımızı, çocuklarımızı bile unuturuz. Adına da hafızasını kaybetti derler. Kimileri firenkçe adını bile söyler.
Hayat böyledir dostum. Hüzne yol verme, boş ver demiyorum ama hayat işte….