KALABALIK YALNIZLIK

Abone Ol

Türk Dil Kurumu, 2024 yılının kelimesi/kavramı olarak “kalabalık yalnızlık”ı seçti. Oxford Sözlüğünün seçtiği “zihinsel çürüme” ile ortak bir noktada buluşan bu kavram; zihinsel çürümede olduğu gibi yabancılaşma, duyarsızlaşma, umutsuzluk gibi birçok etkeni içinde barındırıyor. Yüzme bilen-bilmeyen herkesin bir şekilde kulaç attığı teknoloji denizinde, her türlü içeriğe maruz kalırken sanal alemde sahip olunan sanal ailelerle kökü yalnızlık barındıran kalabalık buluşmalar gerçekleştiriyoruz.

Elbette bu durum sadece sanal ortamlarda değil ev, iş, arkadaş ortamı ile sosyal ortamlarda da kendini gösteriyor. Alternatif merhabaların çokluğu gerek ikili gerek sosyal iletişimlerimizde uç uca eklenen ilişkileri beraberinde getiriyor. Sonra bir bakıyoruz; etrafımızda bir sürü insan olmasına rağmen diyaloglarımız yüzeysel, uzun vadeli sohbetlerimiz sıkıcı, heyecanlarımız kısa süreli, işlerimiz monoton bir hâl almış. Bu durumun oluşturduğu içsel boşluk ve aidiyetsizlik duygusu; sağlıklı iletişimleri, keyifli anları ve bağ kurmamızı zorlaştırmış.

Aslında kalabalıklar içinde yalnız hissetmek fiziksel değil duygusal varlığın eksikliğinden kaynaklanıyor. Böylece çevremizde birçok insan olmasına rağmen derin bir yalnızlık duygusu yaşıyor, nedensiz bir boşlukta salınarak çözümsüzlük içinde debeleniyoruz. Peki ne yapmamız gerekiyor?

Çokluk içinde yokluk

Duygusal boşluk bizi mutsuzluğa, umutsuzluğa kimi zaman yalnızlığa iten önemli etkenlerden biri. Dibe vurma duygusunun getirdiği çaresizlik, çözüm arayışına girmemize çoğu zaman mecal vermiyor. Böyle zamanlarda paylaşım içerisinde olabileceğimiz birini bulamamamız, yüzeye çıkış süremizi uzatıyor. Çünkü hepimizin bağlanmaya, bağ kurmaya ihtiyacı var. Bu bağı kuramadığımızda sosyal ve kültürel alanlarda aktif iletişimler içerisinde bulunsak dahi kalabalıklar içinde yalnız hissedebiliyor, bunun hüznünü taşıyabiliyoruz.

Bu his, bizim içsel yolculuğumuza da işaret ediyor. Sosyal medya kalabalıkları ve sohbetlerinin artmasının da tetiklediği bu durumun farkında olmamız; kendimizi daha derinlemesine tanımamız ve “Aslında ihtiyacım olan ne?” sorusunu sormamız için bir fırsat olabilir. Çünkü yalnızlık hissi, öncelikle kendi duygularımızı keşfetmemizle ve gerçek bağlar kurulabilecek insanlara yönelmemizle azalabilir. Aksi halde F. Terim’in de dediği gibi “Ben çok kalabalık bir yalnızım.” demeye devam ederiz. Etmeyelim!