Gelin bugün, yakın zamanda yaşadığımız olağanüstü hal, afet, kaza, zor durumların bir kaçını kısa kısa hatırlayalım.

15 Temmuz 2016… Darbe girişimi… Tanklar sokaklarda… F-16’lar tepemizde… Boğaz köprüsünde ve bir çok yerde silahlar çekildi. Bombalar patladı. 300 kişi hayatını kaybetti. Demokrasi için milyonlarca insan belli alanlara toplandı. Günlerce demokrasi nöbeti tuttu.

2014’te Soma’da, kömür ocağında yangın çıktı. Maden ocağında iş güvenliği ile ilgili önlem yoktu. Ve 301 kişi hayatını kaybetti. Toplum yas tuttu. Yardıma koştu. Binlerce insan maden ocağının olduğu yere konuşlandı. Günlerce iyi haber bekledi.

Aynı sene Ermenek maden kazası yaşandı. 18 kişi hayatını kaybetti. Madende yaşam odası yoktu. Göçüğün yaşanmasından 3 saat sonra umutların kesildiği açıklandı. Ama arama günlerce sürdü. Yine çok fazla insan bu alana konuşlandı.

2011 yılında momenti 7,2 büyüklüğünde bir deprem yaşadık. Van depremi…

Ekim sonuydu… Hava çok soğuktu… Evsiz kalanlar ısınma problemi yaşıyordu. Yine çeşitli sokak, mahalle, köy, ilçelerden insanlar bir araya toplandı. Çadırlarda kalmaya başladı. Tüm Türkiye yardıma koştu. Özellikle battaniyeler yoğun talep görüyordu. Havanın soğuk olması nedeniyle çadırlarda yaşayan halk erken saatte uyuyordu. 

Maalesef hırsızlık olayları da bu saatlerde yaşandı. Soğuk sebebiyle çadırlarına erkenden çekilen insanlar mağdur edildi. Sokaklar boş kaldı. Hırsızlar hasarlı evlere rahatça girdi.

1999 yılında da Gölcük, İzmit, Marmara depremi yaşadık. Yerkabuğunda çok güçlü bir kırılma oldu. Sarsıntı’nın boyutu öyle büyüktü ki koca binalar adeta yere değip tekrar doğruluyordu. Bu görüntüyü dışarıdan görenler uzun süre şoku üzerinden atamadı. 

Velhâsıl herşey olup bittiğinde hayatta kalabilen 600 bin kişi evsiz kalmıştı…

Çeşitli mahalle, sokak, köy ve ilçelerdeki bu insanlar belli bir alana kurulan çadır kente yerleşti. Yardım maksatlı çeşitli illerden buraya akın akın gidildi. Çadır kentlere battaniye, elbise, gıda, hijyen malzemeleri götürüldü. Yaşayanlar bir yandan can kayıplarının yasını tutarken, diğer yandan tüm birikimlerinin tükenmesi ile açıkta kalmıştı. Hem manevi hem maddi tükenmişlik duygusu üst safhadaydı. Çaresizlik hissi şehri kaplamıştı.

Yine maalesef istenmeyen olaylar yaşandı. Boşaltılan mecralarda bazı yağmalama, hırsızlık olayları oldu. Her seferinde görüyorduk ki boşaltılmış sokaklarda asayişte kayboluyordu.

Bu örnekler çoğaltılabilir. Ama görülüyor ki ortak tavır; Olağanüstü hallerde küçük alanlara toplanma şeklinde gelişiyor. Toplanma alanları, meydanlar, çadır kentler gibi… 

Daha da ileri bir örnek ile; adeta mahşer günü kalabalığını afetlerle, kendi çapı oranında görebiliyoruz.

İstanbul’da metrobüste, sokakta, trafikte, arabaya park edecek yer ararken hep sorguladığımız konudur… 

“İstanbul ne kadar kalabalık!”… 

Nüfusumuzun son verileri 2017 yılından; 80,8 milyon Türkiye nüfusunun, 15 milyonu İstanbul’da yaşıyor.

Günümüzde ise İstanbul nüfusu hakkında açıklanmış net bir veri yok. Ama mülteciler, kaydını buraya almamış ya da kayıtdışı yaşayanlar ile yaklaşık 25 milyon kişinin yaşadığı konuşuluyor…

Günümüzde Türkiye nüfusunun ise 85 milyon olduğu birkaç kez dile getirildi… Yani neredeyse nüfusun %29’u İstanbul’da yaşıyor.

784 bin mt ²’lik vatanımın, 5 bin mt ²’sinde, yani binde 7’sinde, nüfusun yüzde 29’u yaşıyor… 

Kalan 778 bin mt ²’lik vatanımdan insanlar, bir beklenti, bir umut ile İstanbul’a gelmiş… Burada mutlular ya da mutsuzlar, o ayrı bir konu… Ama İstanbul’da toplanma ihtiyacı duydukları besbelli… 

İşte bu durum olağan bir durum değil… Ekonomi’nin, hakkın, vatanın tamamına yayılamadığını anlatıyor.

Sadece İstanbul değil, son dönemde diğer büyük şehirlere de yoğun göçler oluyor.

Belli ki insanlar doğduğu köyde, mahallede geçinememiş, taşınmak zorunda kalmış. Özellikle gençlerin büyükşehirlere gitmesi ile boş kalan köylerimizde, tarlaların da hızla el değiştirdiği görülüyor… Gözden ırak toprağı, gönlünden de ırak düşmüş. Toprağını satıp büyükşehirden daire almış. Doğanın kendisi, vatanın özü toprağını, beton, havasız kutulara, dairelere değişmiş.

Bu durum tahribatın sadece bir bölümü… Diğer bölümüde rant… 

Bir şehirde olması gerektiğinden fazla nüfus var ise rant ekonomisi hortlar…

Küçük bir alanda, bunca kalabalığa köprüde yetmez, tünelde, yolda, binada, metroda… Burada ihaleler havada uçar. Ekstra ve aslında gereksiz yatırımlar tekrar tekrar hortlar. 

Toprağı satan milli irade, milli serveti de saçar…

Küçük bir bölgede yoğunlaşma gayreti; halsizliği, olağanüstü hali anlatır… Ve mücadele başlar… Nüfus, vatana eşit oranda dağılıncaya kadar devam eder…