Ben bu cümleyi, “Türk milletinin başına geçecek olan kişi, ya kahraman olacak ya evliya, ya da her ikisi.” olarak algılamak istiyorum.
Bu cümle, bizim yüzyıllar boyu devlet idare etme tarzımızdan, millet, devlet, siyaset, idareci-halk arası ilişkiler gibi hususlarla ilgili engin tecrübelerimizden süzülüp gelen derin bir hikmet cümlesidir. Biz Türk milleti olarak her zaman zor şartlarda, hassas dengelere bağlı ortamlarda ve karmaşık coğrafyalarda devlet kurmuş ve devlet idare etmiş bir milletiz. Çok büyük olaylar yaşadık ve yaşıyoruz.
Yaşadığımız her türlü tecrübeden ders almasını ve çıkardığımız dersleri hikmete dönüştürmesini bilen hakîm bir milletiz. Atasözlerimiz, deyimlerimiz, türkülerimiz, vecizelerimiz, bütün önemli sözlerimiz çok büyük olayların, gözlemlerin, izlenimlerin, yaşantıların özsuyu gibidir.
Devlet yönetme sanatının ustası olan Türk milleti, binlerce sayfada anlatılabilecek bir durumu kısa, veciz ve öz bir cümleyle hemen bir ifadeye kavuşturuvermiş.
Milletin başına geçecek kişinin ya kahraman olması lazım, ya evliya, ya da her ikisi. Bu durumu değişik bir şekilde ifade etmek üzere milletimiz, Türkçenin inceliklerini, zenginliklerini, kıvrak üslubunu, musikisini, bütün imkanlarını kullanarak bazen de şöyle der: “Çok büyük olaylar yaşayan ya da çok büyük imtihanlar veren, büyük musibetlere maruz kalan kişi, ya deli olur ya veli. Belalar, yükümlülükler, büyük sorumluluklar insanı ya veli yapar ya deli.” Her neyse biz işin esasına gelelim.
Türk milletini yönetme iradesini ortaya koyan kişi, çok büyük bir yükümlülüğün altına girme taahhüdünde bulunmuştur. Böyle bir milleti yönetmeye talip olan zat, ya kahraman olacaktır ya evliya. Ya da hem kahraman olacaktır hem evliya. Bence doğrusu da budur. Bunu açalım.
Kahraman olmak demek, milletin hayatıyla, bekasıyla, menfaatiyle ilgili dönüm noktalarında risk almak demektir. Kararlılık, sebat, metanet ortaya koymak demektir. Millet davasıyla ilgili olarak öyle durumlar ortaya çıkar, öyle zamanlar gelir ki, hiçbir maslahat gözetmeden ateşin içine yalın kılıç atılmak gerekir. O zaman veli değil, deli olmak evladır. İdare-i maslahatçılık, orta yolculuk, etliye sütlüye karışmamak, gelene ağam geçene paşam demek, üstümüze üstümüze gelen tehlikeyi öylece bir köşede beklemek, her şeyi kabullenmişçesine düşmanın insafına sığınmak, kahraman idarecinin hiç yapmayacağı, aklının ucundan bile geçirmeyeceği bir şeydir.
Türk milletinin lideri, kahraman olacaktır. Neye ve kime karşı kahraman olacaktır? Türk milletini köleleştirmek, elinden iş yerini, fabrikasını, gelir getiren ticarî, sınaî bütün kurumlarını, limanını, madenini, bankasını, sigorta şirketini, parasını pulunu, şusunu busunu alarak onu orta yerde cascavlak bırakmak, kendi vatanında kendi malının işçisi yapmak, Türk vatanını sömürge pazarı hâline getirmek, doğrudan ya da dolaylı yollardan işgal etmek isteyen emperyalistlere karşı kahraman olacaktır. Türk lideri, Avrupa Birliği’nin tarihî Haçlı kinlerine kurban edilmek istenen Türk varlığını korumak için kahramanlık yapacaktır. Türk milletinin başına geçen lider, bize kültürümüzü, dilimizi, dinimizi, tarihimizi, ecdadımızı bütün maddi ve manevi değerlerimizi unutturup kendi süflî değerlerini benimsetmeye çalışan Batılı kültür emperyalistlerine karşı direnerek kahraman olmak zorundadır.
Türk lideri, Türk milletinin işçisine, işsizine, çiftçisine, köylüsüne, memuruna değil; dış ve iç Türk düşmanlarına, bize oyunlar, dümenler çeviren Amerikasına, Avrupasına, PKK’sına karşı efelenerek kahramanlık göstermek zorundadır. Türk milleti, kendisine şefkat eden, düşmanlarına da kahramanca celallenen ve gereğini yapan liderini kahraman bilir. Türk milleti, vatan savunmasındaki evlatlarını her gün onar yirmişer şehit verirken, onların cenazelerinde vatan ve millet düşmanlarına karşı kükreyen ve gereğini yapan liderini kahraman beller. Velhasıl Türk milletinin başına geçmeye layık olan kişi, vatanı ve milletini kanatlarının altına alıp dış ve iç tehlikelere karşı kendini feda etmek pahasına, canhıraş bir şekilde anaç tavrı gösterecek yüreklilikte bir kahraman olmalıdır.
Türk milletinin başına geçmeye layık olan kişinin ikinci önemli vasfı evliya olmaktır. Türk önderi, dış ve iç bütün düşmanlara karşı nasıl celalli bir kahraman tavrı göstermek zorundaysa, kendisini başa getiren mazlum ve masum Türk milletine karşı o derece mülayim, hoşgörülü, sabırlı, sevecen, affedici, kucaklayıcı olmalıdır. Milletinden gelecek her türlü yakınmalara, tarizlere, şikâyetlere, eleştirilere büyük bir olgunlukla göğüs germelidir. Her türlü eleştiriye, taşlamaya, kızgınlığa, öfkeye evliya sabrıyla karşı koymalıdır.
Türk milletinin yöneticisi olan kişi, milletine kızamaz, bağırıp çağıramaz. Bir baba, çocuğu ne kadar yaramazlık yaparsa yapsın onu şefkatle sahiplenmek zorundadır. Milletinin taleplerine cevap veremeyen, hissiyatına tercüman olamayan, değerlerini paylaşmayan, milliyetine sahip çıkmayan, milletini bir birlik hâlinde tutamayan, tek millet davası gütmek yerine; bin parçalı etnik yapıdan, mozayikten, çiçek bahçesinden, bilmem neden bahsedip duran idareci, yanlış yapıyordur. Yanlışlarını yüzüne vuran milletinin evlatlarına kızıp bağırıp çağırmak yerine ders almalı, yanlışından dönmeli, kendisini uyaranlara teşekkür etmeli ve hoşgörüyle, olgunlukla karşılamalıdır.
Meşhur bir olay vardır. Hz. Ebubekir halife olduğunda, “Ey Müslümanlar! Beni idareci seçtiniz. Eğer yanlış yaparsam nasıl tepki verirsiniz?” mealindeki bir sorusuna, cemaatten biri çıkıp “seni kılıcımızla doğrulturuz” deme cesaretini göstermiş ve o evliya fıtratlı halife, bu sıradan bedevi Müslümanın ihtarını sabır ve olgunlukla karşılamış. Bu kültürden geldiklerini iddia edenlerin o olgun tavrın binde birini gösterme cesareti yok mudur?