Günümüzde entelektüel potansiyeli açığa çıkarılması, yaratıcı gençliğin yönlendirilmesi alanında orta ve yüksek öğrenim kurumlarında özel projeler gerçekleştirilmektedir. 132-134 numaralı Eğitim Kompleksi’nde bu politikayı başarılı bir şekilde uygulamak için elinden gelenin en iyisini yapan Sara hanım Xanlarovaya, edebiyat öğretmeni Aynur hanım Dadaşovaya özel minnettarlık düşüyor.

Sadece, Karabağ gerçeklerinin bedii edebiyatda aksi için bir öğrenciye, Oğuz Süleymanlıya istikamet verip onu Oğuz Kocatürke - bir Kalem adamına dönüştüre bildi. İşte gerçek okul budur: Yusif Vezir Çemenzeminli, Sona hanım, Bilqeyis hanımın geleneklerine bağlı olan Okul! Süleymanlı Oğuz ( Kocatürk) Nerman oğlu 8 Aralık 2005’te, Bakü de Yasamal ilçesinde doğdu. 132-134 numaralı Eğitim Kompleksinin 6a sınıfında eğitim alıyor. Daha çok tarih ve edebiyat konularıyla ilgileniyor. Bedii makaleler yazıyor. 

Adilin bir tüfeği vardı. O, tüfeğini avcılık için kullanıyordu. Tüfeğini hiçbir zaman elinden yere bırakmıyordu. Hep yanında gezdirirdi. Ailesi diyordu ki, hayvanları öldürmek kötü bir şey. Ama o, yine de ava gidiyordu. Avlanmasına izin verilmiş kuşları avlıyordu. Adil o yüzden ava gidiyordu ki, dedesi Kamran gençliğinde bir avcıydı. Fazla kuşlar, hayvanlar avlamışdı. Yaşlanandan sonra ise tüfeği bırakmışdı. Avcılığı çok sevsede, elleri titriyordu, artık tetiğe basamıyordu ve avcılıkdan vazgeçmişti. Dedesinin yeşil ormanlarda, çay kenarlarında ona söylediyi hikayeler, avda başına gelen ilginç olaylar Adili avcılığa bağlamışdı. Adil avlamayı severdi çünki, iyi nişan almayı öğreniyordu. Dikkatini bir noktaya yoğunlaştırdı ve nişan aldığı yere ateş açıyordu. Bu nedenle avcılar arasında çok popülerdi. 

Bir gün Adilin Almanya’da geçirilen avcılık yarışmasına katılmasını istediler. Dünyanın bir çok ülkesinden gelen avcılar arasında Adil birinci oldu. Olimpiyat birincisi olmak Adili gururlandırdı. O, dedesinin av tüfeği ile kazandı. Bundan sonra ona Almanya’da kalmayı teklif etdiler. Adilin arkadaşı da avcıydı. Sıklıkla birlikte ava gidiyorlardı. Bir gün Adil ayı avladı. Avına yaklaşdığında çok kötü oldu. Ayının gözünden yaş aktı. Henüz ölmemişti. Ayı can verirken öyle bir hıçkırık kopardı ki, sanki adam sesi çıkardı. Arkadaşı “keşke ona ateş etmeseydin” dedi. Rahminde bir bebeği vardı. O günden Adil avcılığı bıraktı. Eline bir daha tüfek almayacağına söz verdi. Almanya’da kaldığı yerde ev aldı. Küçük bir şirket açtı ve işadamı oldu. Hızla zengin oldu. Birçok yerde evi oldu. Ama hiçbir zaman sonuncu avını unutmadı. Nereye giderse gitsin o ayının göz yaşları ve ölen yavrusunu hep hatırlıyordu. 

Üzerinden yıllar geçti. Çember değişti. Adilin vatanında, Karabağda kan su yerine aktı. Ermeniler ülkemize saldırdı. Şehirler, köyler işgal edildi. Adilin akrabalarının çoğu şehit oldu. Av avladığı Topxana ormanları, ceylanların yurdu olan yeşil ormanlar kafirler tarafından işgal edilib yakıldı. Kamran dedenin övdüğü Karabağda yaşam değişti. Her tarafdan mermi sesleri duyulmağa başladı. 

Her gün ailesiyle konuşan Adil evlerini aradığında oradan cevap gelmedi. Bu onu çok rahatsız etmeye başladı. Adil kendi işinden sıkılmışdı. Artık şirketdede işler iyi değildi. Çünki aklı memleketinde kalmışdı. Bir gün beklenmedik bir olay yaşandı. Kapının zili çaldı. Kapını açan Adil şaşırdı. Gelen annesiydi. Annesini yalnız gören Adil telaş içinde sordu:

- Ne oldu, anne? Babam ve dedem nerede? Neden yalnız geldin?

Annesi şöyle dedi:

- Ermeniler gelib onları öldürdü. Ermeniler köye saldırmadan önce ben senin yanına gelmek için yola çıkmıştım. Ermenilerin bizi öldüreceyini onlara söylemiştim, ama inanmamıştılar. Ben köyden çıktıkda evimizden alev çıkıyordu. Duyduklarından vahşete gelen Adil göz yaşları içerisinde olan annesini sakinleşdirmeye çalışdı. Adil sabah saatlerinde babasının tüfeğini alıb memleketine gitti. Kısas hissiyle yanıp tutuşuyodu. Köye geldiğinde gözlerine inanamadı. Onun güzel yurdu ateş içinde yanıyordu. Ne yeşil ormanlar vardı, ne kuşlar ötüyordu, ne insanlar nede akrabaları vardı. Adil gördü ki, ermeniler her yeri yağmalamışlar. Toprak sim-siyah kül içindeydi. Her tarafda yüzlerce ölü vardı. Onun sevdiklerinin cesetleri ortada kalmışdı. Adil sürünerek düşmanlarının olduğu bölgeye yaklaştı. Son defa ava çıkarmış gibi eline tüfeğini aldı. Ermeni komutanını yani masum yakınlarının katiline nişan aldı. Bir anın içerisinde onu yere indirdi. Ne de olsa o iyi bir nişancıydı. Yarışmayı kazanmışdı. Aniden üzerine yüzlerce mermi dağılmıştı. Bu Adilin, kahraman avcının son avıydı. O bir cellat avlamışdı. Avcı dedesinin, babasının doğma yurdu Karabağın katilini.

Adil karşısına çıkan iki askeride aniden yere yıktı. Daha sonra gökten yere ateş açan helikopteri nişan aldı. Net bir ateş açdı. Helikopterin motoru alev aldı. O sırada pusuda dayanan ermeni askeri Adili sırtından vurdu. Yaralı Adil geri döndü “Ah Namert” deyip yere yığıldı. Bunlada savaş durdu. Sabahdan bir avcının üzerine mermi yağdıran düşman askerleri kafası karışık halde komutanlarının ölmüş cesetini orada bırakıp kaçıyordular. Adil geri döndükden sonra anneside Almanya’da kalmadı. Ardınca memleketine geri dönmüştü. Adilin şehit olduğu gün, annesi televizyonda oğlunun kahramanca şehit olduğunu duydu. Kendisini veda törenine yetişdirdi. “ Şehitler Xiyabanı” da yüzünü oğlunun mezarına çevirdi ve ağlamaya başladı. Bu onun son ağlamasıydı. Kendini kötü hiss eden anneyi hastaneye yetişdirdiler. Artık geçti. Annesinide Adilin mezarının yanında defn etdiler. Herkes kötü olmuşdu. Yalnız kahraman avcının ruhu mutlu oldu. Çünki o, annesiyle birlikte cennetdeydi.

Oğuz Kocatürk

132-134 numaralı Eğitim Kompleksinin 6 a sınıf öğrencisi