Bir 8 Mart daha geldi geçti. Artık uyanan farklı bir kitle var, eminim bunun en az benim kadar farkındasınız. Diğer yandan hala ‘kadınların erkeğe karşı savaşı’ benzeri temalar da paylaşılmakta ve beslenmekte. Bu durum beni aşağı çekiyor, ‘kadınların erkeklere karşı savaşı’ mesajları ekilmeye çalışıldığında, tüylerim diken diken oluyor çünkü: savaşta diğer taraf vardır ve bu yaklaşım, birleştirici değil bölücüdür. Savaşta, kazanan ve kaybeden vardır; bu da kadınların amaçlarına ulaşmasının erkekler için kayıp olacağı yanılgısına vurgu yapar. Diğer yandan, savaşlar bozulmuş hiyerarşik sistemlerinden beslenir ve bu tarz sistemler kendi güçsüz noktalarına yapılacak karşı hareketlere daima hazırlıklıdır ve sitemin başında oturan değişse de sistem değişmez. Bir büyüğümün isabetle söylediği gibi “Bir şeylere karşı savaşta olmak, sadece o şeyi büyütür”.
Sistem değişmediği sürece de kazandığımız haklar, mevcut sistemin ekmeğine tereyağı, bal, kaymak oluyor. Örneğin, evdeki düzenleri değiştiremediğimiz gibi bir de sanayi toplumunun en iyi sömürülen parçalarına dönüştüğümüz açıktır. Üstelik bunu hak kazanımı görme yanılgımız, üzerinde dikkatle durulmalıdır. Kadın, iş hayatında erkekle aynı nitelikte işleri yönetmeye başlamıştır. İşten sonra aynı saatlerde eve dönen çiftlerden ‘kahraman’ kadınımız, yemeği ve temizliği yapmakta, şanslı ise evde çalışanları var ise onları yönetmekle, çocukların bakımı ile ilk ve ana sağlayıcı olarak ilgilenmektedir. Nerede hani eşitlik?
Özetle; bizim, kadınlar olarak, bir şeylere karşı reaksiyon göstermeye ihtiyacımız yok, ‘cici kızlar’ olarak şirin şirin oturup layık görülenin avlanıp önümüze konulmasına da. Birilerine, bir şeylere kıyasla talepler uçuşturmamıza, bunlar uğruna ‘erkek’ gibi savaşmamıza da gerek yok. Bizlerin, kadını, erkeği ve cinsel kimliğini her ne şekilde canı istiyorsa öyle tanımlayan ve hatta tanımlama ihtiyacı bile hissetmeyen tüm insanların, kendimizi tanımaya, özümüzü bulmaya ihtiyacımız var. Karşı savaş yanılgısından çıkıp tüm savaşların en çok kime / neye yaradığını görmeye ihtiyacımız var. Böylesi bir uyanış / farkındalık, bizleri, var olan sistemin içinde biçilmiş rollerle yel değirmenlerine karşı sahte zaferler kazanmaktan kurtaracak, sistemin dışında bir şeyler yapma olanağı sunacaktır.
İnanıyorum ki çok sonra, bir yerlerde, öz otantik, gerçek, bir ve cesur olacak ve gelecek nesiller bizlerin kendimizi nasıl bölüp durduğumuzu ve gerilettiğimizi, nefesimizi nelerle tükettiğimizi gülerek anacaklar.