Gündem çok yoğun. Her şeyi bir kenara bırakıp ülkece elimize çekirdekleri aldık Sedat Peker açıklamalarını bekliyoruz. Ama ben bu hafta makalemde bu Dallas dizilerine benzeyen, “Öküz Öldü Ortaklık Bitti” temalı konuyu ele almayacağım. Onu çok büyük sayfalarda konu konu ele alacağım.

 Sivri dilli üslubu ben kendime hayat felsefesi etmedim. Yaşadığımız ve gördüğüm mide bulandırıcı olay döngüleri beni bu hale getirdi. Birçoğunuzun aman bu kadın neyin kafasını yaşıyor, sallabaşını, ye, iç, gez, sosyal medyalarda lüksü göster, gelen reklamları kabul et, madem sektördesin bu işin balını da ye, kaymağını da ye diyenleri duyar gibiyim.  Başına bir iş gelse kim kurtaracak beni sessiz izleyici olmaktan öteye gitmem, veririm gazı, ikide şak şak yaparım çekilirim köşeme diyen vasat insanların bakış açılarından farklı bir duruşumuz olduğu için, Aslı’yı herkesten ayıran bir kafa olduğu için buralara geldim. 

Geçtiğimiz günlerde yeni Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı Derya Yanık, TBMM’de kadına yönelik şiddetin sebeplerinin belirlenmesi araştırma Komisyonu’na katılarak sunum yaptı. Bakan yanık, pandemi döneminde kadına şiddet olaylarındaki artışın “tolere edilebilir (hoşgörülebilir, tahammül edilebilir)” düzeyde olduğunu söyledi. Haberi okuduktan sonra bile inanmakta güçlük çektiğim, aklımın tutulmasına sebep olmuş devlet bakanı açıklamaları.

 Akıl tutulması yaşadığım diğer bir söylem “şiddet” ve “tolerans” sözcükleri nasıl yan yana kullanılabilir? Cahiliye devrinde değiliz sanırım. Temelde hepimizin bilmesi gereken "benim herhangi bir canlıya el kaldırma, kötü söz söyleme, fiziksel, duygusal ve ekonomik şiddet gösterme hakkım yok" cümlesini hala 2021 yılında insanlarımıza öğretmeye çalışıyoruz. Buna BAKAN dâhil. Şaka gibi ama değil. Bu sözleri yine bir kadından duymak da kadına çok ağır gelmeli bana kalırsa. Kendine saygısı olan kadını geç erkek bile bunu desteklemez. Bunu bir vatandaş söyleyebilir. Ayşe söyleyebilir, Ali söyleyebilir, Hasan söyleyebilir, Merve söyleyebilir yani sıradan herhangi bir vatandaş fikir beyan edebilir. Ancak Aile Bakanı sıfatıyla Derya Yanık Hanım asla ve asla söyleyemez. O koltuklarda oturanlar on kere düşünüp bir kere söylemeli ancak gel gör ki çoğunda düşünme olayı yok gibi…

Sayın Bakan pandemi dönemi şiddetten bahsetmiş lakin şiddetin dönemi mi var? Aşağıdaki rakamlar tolere edilebilir mi dersiniz?

Şuan bu kelamı kondururken bile, sizler ise şimdi bu yazıyı okuyup bitirinceye kadar geçecek sürede, dünyanın birçok yerinde istatistiklere göre 13 milyon kadın kocasından, abisinden, babasından, sevgilisinden dayak yiyecek. Bunlardan 1,5 milyonu, yediği dayağın izlerini en az bir hafta bedenlerinde taşıyacak. 8-10 bini, o izlerden hayat boyu kurtulamayacak. Ve 100’ü hayatını kaybedecek. 

Resmi araştırmalarla hazırlanan rapora göre, Türkiye'de son 3 yılda 932 kadın cinayete kurban gitti. En çok cinayet İstanbul, Ankara ve İzmir'de işlenirken, faillerin ve maktullerin yüzde 46'sının ilkokul mezunu olduğu belirlendi. Kadın cinayetlerinin yarısından fazlası ateşli silahlarla gerçekleşti. Bu silahların yüzde 83'ünün ruhsatsız olduğu belirlendi. Bireysel silahlanmayı defalarca makaleme taşımıştım. Bu hususla ilgili ülkemde büyük bir yasa boşluğu var. Bu rakamı yüzde 31,9 ile kesici ve delici aletler takip etti. Kadın cinayetlerinin 72,8'i konut ve metruk binalarda, yüzde 15'i ise sokak ortasında işlendi. Cinayete kurban giden kadınların yaş ortalamaları ise her yaşta kadının hedef alındığını ortaya koydu. Rapordaki verilere göre, cinayete kurban giden her dört kadından biri 26-35 yaş aralığındayken, son 3 yıldaki cinayetlerde en yaşlı kurban 88, en genci ise henüz bir yaşına bile basmamış bir bebek oldu.

Araştırmalarıma göre Türkiye’de, Sosyo Politik Saha Araştırmaları Merkezi, 2020 yılı Ocak ve Ekim aylarını kapsayan 10 aylık Kadın Cinayetleri Raporunu açıkladı. Raporda, 10 aylık zaman diliminde, en az 256 kadının cinayet sonucu, en az 197 kadının ise şüpheli bir şekilde yaşamını yitirdiği bilgisine yer verildi. Şüpheli olarak kayda geçen ölümlerle beraber toplam 453 kadının öldürüldüğü kaydedildi.

İLLERE GÖRE KADIN CİNAYETLERİ

Rapordaki verilere göre; kadın cinayeti olarak kayıtlara geçen ölümlerin en çok görüldüğü ilk üç kent; İstanbul (37), İzmir (19) ve Antalya(13) iken; Hiçbir kadın cinayetinin basına yansımadığı iller ise Artvin, Bayburt, Hakkâri, Karaman, Malatya, Siirt, Tokat ve Dersim oldu. Yine şüpheli kadın ölümlerinde ilk sırayı İstanbul (19) alırken, devamında Antalya (18) Diyarbakır (11) Aydın (11) ve Mardin (10) yer aldı. Raporda, öldürülen kadınların yüzde 37,9’unun evli olduğu erkek ya da eskiden evli olduğu erkekler tarafından, yüzde 18,4’ünün tanıdık/akraba tarafından, yüzde 16’sının ise birlikte olduğu erkek tarafından öldürüldüğü belirtildi.

EN ÇOK CİNAYET EV İÇERİSİNDE

Yine 10 aylık medya incelemesi sonucu edinilen bilgiye göre, kadınların yüzde 54,3’ü ev içerisinde, yüzde 33,6’sı sokak, iş yeri, kuaför, park vb. kamusal alanlarda öldürüldü. Kadınların yüzde 12,1’inin ise nerede öldürüldüğü tespit edilemedi.

 TV’ler de yayınlanan dizilerin cinayetleri arttırdığında araştırmalar arasında büyük bir oranı kapsıyor. Her tuşa vurduğum makalemde inanın bir suçlu arıyorum. Çözüm için kime yürüyeceğimizi bulmaya çalışıyorum. Durum malum ortada ve emin bir hissiyatla sosyal medya, TV medyası, diziler kadına şiddet ve cinayetleri arttırıyor. Madem bir şey yapılacak bakan hanımefendi bununla ilgili raporlar sunabilir. Zor mu bu kadar?  TV’ler de izlediğiniz “gerçek âşık, ölümüne sevdalı, adam gibi adam” deyip sevdiğimiz erkekler dizilerde başka erkeklere, hayatta ise kadına karşı bir gün mutlaka şiddete başvuruyor. 

Medyada sistematik şekilde üretilen geleneksel toplumsal değerler ve özellikle öne çıkan cinsiyetçi vurgular artarak devam ediyor. Medya çalışmalarındaki eleştirel yaklaşımlar ve özellikle kadın çalışmaları, kadın ve erkek bireyler için geleneksel değerlerin medyada nasıl yeniden üretildiğine dikkat çekerken, medya içeriklerinin ideolojik olanı nasıl gizlediği ve ataerkilliği nasıl normalleştirdiğini de göstermeye çalışıyor. Buna Sayın Bakan’da dahil! Toplumda bu bağlamda yaratılabilecek her farkındalık önemlidir. Bunu yapabilmek çok mu zor?

Hiç şüphesiz bir toplumun kültür düzeyini, o toplumun kadına olan yaklaşımı belirler. Şiddet, hayatın hiçbir alanında, hiçbir koşulda ve hiçbir zaman tolere edilip, üstü örtülecek bir durum değildir. Şiddet suçtur. Böyle beyanlar şiddetin artmasına zemin hazırlar. Bu beyanın bir bakana hem de kadın olan bir bakana ait olması, bakanlığın adının aile ile başlaması söylemin kendinden bile daha vahim.

Konumuz Beterin Beteri var. Kendi dertlerini dünyanın en büyük derdi sanan insanların "ben ne acılar çektim de bu günlere geldim" moduna girip çektiği acıyla övünmeye başlamadan önce hatırlamasında fayda olan bir deyiş. birine verilebilecek en doğru öğütlerden biri,boş olmayan laf..

günlük yaşamındaki ufak şeyleri kafasına takan kişinin,başına daha kötü bir olay geldiği zaman eskiden sorun yaptığı durumları biranda unutması,bu olaya kitlenmesi psikolojisini özetleyen söz.