Bitti mi kadını övme günü? Her 2 kadından birinin şiddete maruz kaldığı, çocuk gelinler sayısında üst sıraları kimselere bırakmadığı, kadının hala meta gibi görüldüğü, kadınlara tekrar dünyaya gelseniz yine kadın olmak ister miydiniz sorusuna %54 oranında hayır cevabının verildiği ülkemde biraz da olsa üzerine düşünülmesi gereken gündü 8 MART. Öyle bir noktaya gidiyoruz ki kadına, çoluğa çocuğa tecavüzler, şiddetler, cinayetler neredeyse özendirilecek hale geldi. Hal böyle iken, normal şartlar altında olması gerekenleri bir yana koyup sadece kadınları koruyacak hakların peşine düşmeye başladık.
Türkiye'de de kadın meselesi bu coğrafyanın tarihi boyunca şekillenmiş ve halen süre gelen bir meseledir. Bu ülkede kadın akla zarar gelir evvela. Zaten bu çelişkiden doğan sorunlar yüzünden kadın sadece kadın olma vasfını kaybetmiştir. Mevzu bahis kadın olmak ise, bir nebze daha meraklı yaklaştığım bu konuda belki biraz daha sivri dilli bir üslupla duygu ve düşüncelerime kısa bir şekilde ses vereceğim. Çünkü biliyorum ki uzadıkça bitmez bu konu, ucu yok bucağı yok.
Dünya kadınlar ile daha güzeldir diyenlerdenim. Kadın cinayetlerinin ülkemizde arttığı şu günlerde ve kadına yönelik şiddetin ülkemiz için hiç iyi olmadığı şu zamanlarda dünya kadınlar günü nü hangi duygularla kaleme aldığımı inanın bende bilmiyorum. Gurur mu, yoksa ezilen mi, sevilen mi, itilen mi? Siz karar verin makalemin sonunda. Kadına şiddetten dem vurup köşemde, akabinde bakalım 8 Mart dünya kadınlar günü neymiş?
Kadın denildiğinde aklımıza ilk gelen imge nedir? Ben bahsedeyim. Adam olmadan önce insan olabilmenin yegâne en temel yapıtaşıdır kadın. Çoğu zaman değil, her zaman her gözün nuru, güya namusu, hayatın can damarıdır. İnsanlığın devamı için, soyun sürdürülebilmesi için olmazsa olmazdır. En büyük dertlerin dertlisi, en büyük mutlulukların ardındaki kahramandır. Hep zarar gören ama susandır kadınım. Çilekeştir. Derde düşendir. Dertdaştır. Bir kenara umarsızca paçavra gibi itilen, canı çıkana kadar dövülüp öldürülendir. Özgecan’dır, Leyla’dır, Eylül’dür, Şule Çet’tir. Her gün görsel medyada izlediğimiz, duyduğumuz kadın şiddetine kurban giden hem cinsimdir. Allah'ın kadını bir emanet olarak verdiğini unutan adamlara adam olmadıklarını anlatan, sadece sex objesi değil başlı başına baskın karakter olduğu için korkulandır.
Kadın; babasının, kardeşinin ayakları altındaki paspastır. İhtiraslara kurban giden baş tacıdır. Bazen eşinin zulmünü görmezden gelen eş, bazen de abilerinin elinde, dilinde ahlaksızca kalandır. Erkeğin adının çapkına çıktığı, kadında çapkınsın dediği için adına kahpe koyulandır. Ataerkil toplumun dikte ettirdiği kurallara uymayana namussuz damgası yapıştırılandır. Güçtür, gözü açılmaması gerektiği düşünülendir. Kimine göre başarmamalıdır, kimine göre okutulmamalıdır. Ama kimisine göre de eşi hamile olduğunda bayan doktor baksındır. Kimine göre ayıptır kadın olmak, kimine göre pür neşedir… Sürer gider bu anlam karmaşası uzun lafın kısası çok zor zanaattır kadın olabilmek! Şehit tabutuna sarılmış gözyaşı döken şehit anasıdır. Asla katillere boyun eğmeyen, bebeği sırtında Kurtuluş Savaşına mermi taşıyandır. Benim bu satırları yazıyor olmamın vesilesidir. İnsan olmanın vesilesidir. Havva'dır kadın. Efendimiz Muhammed (SAV) canı Amine'dir. Eş Hatice'dir. İffet abidesi Meryem'dir. Anamdır, karımdır, bacımdır, eşimdir. Kadın? Kadın her 8 Mart'ta adına istatistikler tutulan, kapitalist jenerasyona alet edilen bugün itibariyle 9 Mart'ta da deli bir kurnazlık eşliğinde unutulandır.
Bu Resmi araştırmaları okuduğumda sahiden kadın olmanın ne kadar zor olduğunu bir kez daha anladım ve sizlerle paylaşıyorum. Resmi araştırmalara bağlı kalarak; yaklaşık 118 ile 250 milyon arasında kadın “kayıp” görünmektedir. Erkek çocuğun kız çocuğa tercih edilmesi yüzünden ya doğar doğmaz öldürülmüşler ya da erkek kardeşleri ve babalarıyla eşit derecede gıda ve tıbbi olanaklara ulaşamamıştırlar. Fuhuşa zorlanan kadın sayısı yılda 700.000 ila 4.000.000 arasındadır. Cinsel kölelik kazancından elde edilen gelir yılda on iki milyar dolardır. Küresel olarak, 15-45 yaş arası kadınlar, kanser, sıtma, trafik kazaları ve savaşlardan daha ziyade, erkek şiddetinin sonucu hayatını kaybetmekte veya sakatlanmaktadır. En az üç kadından biri dövülmüş, cinsel ilişkiye zorlanmış ya da hayatı boyunca başka türlü suistimal edilmiştir (tecavüz, kötü davranış). Bunu yapanlar genelde aileden bir üye ya da kadının tanıdığı biridir. Ev içi şiddet, bölge, kültür, etnik köken, eğitim, sınıf ve din ne olursa olsun kadınlara karşı en yaygın şiddet şeklidir.
Ülkemde kadın hakları;
Türkiye’de geçirilen süreç tarihsel olarak şu şekilde sıralanabilir:
1841- kadı önünde evlenme hakkı
1845- köle-cariye satın alma yasağı
1856- kızlara mirastan hak verilmesi
1860’lar- kızlar için rüştiye (ortaokul) mektebi, ilköğretimde eşitlik, kız öğretmenokullarının açılması
1917- islam hukukunda ilk aile düzenlemesi ile evlenme ve boşanmanın kayıt altına alınması
1926- medeni kanun
1930 ve 1934- seçme ve seçilme hakkı
1985- BM kadınlara karşı her türlü ayrımcılığın önlenmesi sözleşmesi’nin (cedaw) imzalanması
1990, 1991- kadının statüsü ve sorunları genel müdürlüğü ve kadından sorumlu devlet bakanlığı'nın kurulması
1998- kadına karşı şiddetle ilgili ilk özel yasa olarak ailenin korunmasına dair kanun (4320)
2001, 2004, 2010- anayasanın eşitlik (10) ve aile (41) maddelerinde yapıcı yönde değişiklikler
2002- aile reisliğini kaldırıp eşlere eşit haklar getiren yeni medeni kanun
2004- TBMM’de töre ve namus cinayetleri, kadına ve çocuğa yönelik şiddet araştırma komisyonu kurulması
2005- kadın ve çocuklara karşı suçlarda etkili cezalar getiren yeni Türk ceza kanunu
2009- TBMM’de kadın erkek fırsat eşitliği komisyonu’nun kurulması
2011 ve 2015 - kadına yönelik şiddet ve aile içi şiddetin önlenmesi ve bunlarla mücadeleye ilişkin Avrupa konseyi Sözleşmesi’nin (İstanbul sözleşmesi) imzalanması ve Türkiye’nin dünyada imzalayan ilk ülke olarak örnek oluşturması; Türkiyeli kadınların mücadelesi sayesinde, sözleşmenin izlenmesi ile ilgili kurul olan grevio’nun başkanlığına 2015 yılında Türkiye’den bir kadının seçilmesi
2012- ailenin korunması ve kadına karşı şiddetin önlenmesine dair kanun (6284)
2013- devletin ve belediyelerin kadına karşı şiddeti önlemek üzere sığınaklar açmasını sağlamak konusundaki kazanımlara ek olarak tüm illerde en az bir şiddet önleme ve izleme merkezi’nin (şönim) kurulması.
…
Umarım bu sene mecliste adam akıllı bir yasa çıkar da her sene daha da çoğalan "kadın" temalı reklamlarla önümüzdeki yıllar da sesimizi duyurmaya çalışmayız. Çünkü bu ülkede sadece bir gün "kadın" olabiliyoruz. Oda yarım yamalak!
BUGÜN 9 MART KADINI BİR GÜNE SIĞDIRMA!
EMEKÇİ KADINLARIMIZIN HER GÜN GÜNÜ KUTLU OLSUN!