BM Kalkınma Fonu’ndan kadınlar için yapılan açıklamada, kadına karşı şiddetin başta birey olmak üzere tüm topluma büyük bir bedele mal olduğu; insan hakları, sosyal ve ekonomik kalkınmadan yana olan herkesin bu şiddeti sona erdirmek için el ele vermesi gerektiği vurgulandı. Peki, kadınlar hangi tür şiddete maruz kalıyorlar? Bunların başında aile içi şiddet ve cinsel şiddet ilk sırayı paylaşıyor. Namus cinayetleri ve zorla evlendirilmelerin yanı sıra yeni dünyada yapılan psikolojik baskı ise kadınların hayatını zorlaştırmaya devam ediyor. Aile içinde yükümlülükleri artan kadınların iş yerinde uğradıkları psikolojik şiddet ruhsal bozukluklara sebep olurken toplum yaşamını da olumsuz etkiliyor. Çünkü toplum içinde –her ne kadar erkekler kabullenmekte zorlansa da- kadınlar da var ve onların artan sorumlulukları ve gördükleri baskı sonucunda diğer dinamikler de etkileniyor. Bunu birbirine sırt sırta vermiş domino taşları gibi düşünebiliriz. Biri yıkılırsa diğerleri de kendiliğinden sarsılıp yerle bir olacaktır. İş yerinde patronu ( ya da hemcinsi demek istiyorum. Çünkü gerçek şu ki kadınlar kendi aralarında bir ateşkes imzalayamadılar) ve evde kocasının buyruklarını yerine getirmek zorunda olan kadın, toplum dinamiklerini -yine kendi kudretiyle- yerinden oynatmamak için susmuş ve –miş gibi yapmayı sürdürmektedir. Susarak eşinin kendisine uyguladığı şiddeti unutmuş gibi yapmak, aldatıldığını hissetmiyormuş gibi yapmak, kadının yaşayabilmek için uyguladığı yollardan birkaçı… Anlayışlı olmak, güler yüzlü olmak, dişi olmak, sabırlı olmak, mutlu etmek, susmak, kabullenmek, iyi yemek pişirmek, çocuklarını en iyi şekilde yetiştirmek, para kazanmak… gibi özellikler sürekli kadına yükleniyorken, kadın tüm bunların karşılığı olarak şiddet ve baskı görüyor! Kadınlar toplumların dinamikleri içinde en önemli unsura sahiptir. İnsan haklarından yana olan herkes kadınların gördüğü şiddete karşı durmalı, erkekler kadar kadınların da şiddetten uzak bir yaşama sahip olmaları gerektiği bilincine varmalıyız!