Kadınlar, anaerkil toplumun sona ermesiyle birbirlerinden kopup evlere kapatıldıklarından bugüne değin kendilerini ‘özgürlük mücadelesi’ ve ‘eşitlik’ gibi haklı davalar içerisinde buldular. Kadınların eve kapanmasında yardımcı olan teknolojinin de etkisiyle erkeklere devrettiğimiz aile reisliği bu yüz yılda yerini korkunç bir anlayışa bıraktı. Eskiden yalnızca aile reisliğini elinde tutan erkekler; kazançları sayesinde kendilerini eşlerinden üstün tuttular, onların yerlerini evleri ve çocuklarının yanları olarak belirlediler.( EVA: Eş ve Anne kavramı) Kadınlar da haklı tepkilerini göstererek , ekonomik güç ile eşlerinin üstünde hakim olmaya çalışan erkeklere karşı özgürlük ve eşitlik için mücadeleye giriştiler… Cinsiyet ayrımcılığına karşı bayrak yarışına giren kadınlar , evlerinden çıkıp işyerlerine adım attılar, erkeklerle aynı zeka yapısına sahip olduklarını kanıtlamak için ellerinden geleni yapmaya çalıştılar.. Fakat, son zamanlarda şahit olduğumuz öyle şeyler var ki; bu da kadınların mücadelesinde tekrar başa döndüğümüzün bir kanıtı olarak gözüküyor.Özellikle az gelişmiş ülkelerde ( Başta Türkiye’ de olmak üzere) ortaya çıkan durum şöyle: Dengesiz kazanç dağılımı sayesinde zengin olan erkekler, kadınları satın almaya çalışıyorlar. Başarı oranları da yüksek üstelik! Yalnız ‘evlilik’ başlığı altında olmuyor bu satın almalar… Bir süreliğine ya da sürebildiği kadar… Genellikle maddi ve manevi anlamda ailelerinden gerekli desteğini alamayan kadınlar, çareyi bu imkanları geniş erkeklerde buluyor. Tabi ki buradaki inceleme çok geniş anlamda olmalı ancak biz burada sonuçların bıraktıklarından bahsediyoruz. Kadınların da bu ‘bir süreliğine’ olan durumu kabullenmesine de karşı çıkıyorum. Ancak, teknolojik gelişmeler, küreselleşme, tüketim , moda gibi unsurlar karşısında kadının daha iyi yaşama isteği onu yetinmekten alıkoyuyor. Az gelişmiş ülkelerde baş gösteren işsizlik kadınların imkanlarını kısıtlarken , diğer yandan gelişmiş ülkelerden gelen “ Siz de sahip olacaksınız” gibi sloganlar karşısında kadınlar kendilerini tüketim çılgınlığının içinde buluyor. Böylelikle; kadınlar özgürlüklerinden vazgeçmeye devam ediyorlar. Bu sefer farklı olan, özgürlüklerini belirli olmayan bir süreye dek bırakmış olmaları… Sonuçta biz özgürlüklerin asla devredilmemesi gerektiğini savunuyoruz. Özgürlük, parayla değiş-tokuş edilmeyecek kadar önemlidir…