İnsanlığın var oluşundan bu yana cinsiyetçilik, ayrımcılığın ilk sırasını alır ekseriyetle. Akıl, bilim, felsefi akımlardan, bilgilerden haberdar kim, kimler varsa, gülüp geçer bu tartışma konusuna, gülünecek kadar basit ve sıradan bir konudur insanların kadın ve erkek diye ayırt edilmesi. Doğanın özü toprak ve tohum döngüsün de değil mi? Bu döngü içinde denge ve adaleti gözetmek, paylaşım ve merhameti irdelemek yerine benci zihniyet, güç kavramı öne çıkmaya başladığın da kaosu, kargaşayı da yanın da getirir.

Türk milletinin, toplumunun kadına dair değer azalması İslam dininden ziyade, Arap toplumunun hal ve hareketlerini, tutum ve davranışlarını örnek alıp, taklit etmesiyle başlar.

Araştırıp okuduğumuz da, tarihte önemli bir döneme damga vurmuş Cengizhan’ın eşi için söylediği “Ben sizin HAN’ınızım, Bu da benim HAN’ım” sözleri günümüze ulaşmış ve ecdat tarihimizden önemli aktarımlar yapmaktadır. Türk tarihi erkek lider ve komutanlar barındırdığı gibi kadın lider ve komutanlarımız mevcuttur, “Tomris Katun” gibi. Çok eskilerden yakın tarihimize hızlı geçiş yapalım. Türkiye cumhuriyetinin varoluşun da, verilen kurtuluş mücadelesin de ecdadımızın el ele, omuz omuza mücadelesinde insanımız cinsiyet ayırımı yapmaksızın mücadele etmişlerdir. Tohum toprak misali, birisi cephede birisi mühimmat naklinde, birisi nöbette, birisi sıhhiye de. Savaş yıllarını, varoluş mücadelemizi de hızlı geçelim, Dünyanın birçok ülkesinden daha da önce kadınımızla el ele kalkınma, eğitim ve öğretim çalışmaların da yer alma, arkeoloğundan pilotuna kadar ilklerinden değil miyiz?

Osmanlı döneminde de Cumhuriyet döneminde de üretim denildiği zaman, üretmek denildiği zaman, tarım ve hayvancılık işleriyle uğraştım, çiftçilik yaptım ama yalnızdım denilen tek bir örnek bilmem. Etkilendik, uzun yıllar Arap geleneklerinin etkisinde kalarak aile yaşantımızdan eğitim öğretim hallerimize, üretim ve tüketim alışkanlıklarımıza kadar taklit ve ezberlerle hareket ettik. Günümüz realitesine baktığımız da çokça yol aldığımızı gönül rahatlığı ile söylememiz mümkün. Geldiğimiz nokta, seviye yeterli mi diye sorduğumuz da ise, asla evet diyemeyiz. Durmak bir yana, asla yavaşlamadan, bilim ve sanata sıkı sıkı sarılarak, üretip sürekli öğrenmekten geri kalmayarak kaybettiğimiz zamanı telafi etmemiz mümkün.

Kadın mı önemli erkek mi? sorusu soru olmaktan, düşünülmekten, konuşulmaktan tamamıyla çıkarılmalı. İnsan doğanın döngüsü için de en önemli yapı taşlarından, kadın ve erkeğiyle. Kadın ve erkek ayırımı, kadın erkek ayırımcılığı bitirilip, tamamlayıcı, birleştirici düşünce yapısıyla neler yapabilir izi konuşma zamanı. 8 Mart kadınlar günü de bu çağdaş düşünceyi edinme, farkına varma, farkında olma günü değil mi?

Dünya Kadınlar Günü her yıl 8 Mart'ta kutlanan ve Birleşmiş Milletler tarafından tanımlanmış uluslararası bir gündür. İnsan hakları temelinde kadınların siyasi ve sosyal bilincinin geliştirilmesine, ekonomik, siyasi ve sosyal başarılarının kutlanmasına ayrılmaktadır. Bu, kadın hakları hareketinde odak noktasıdır.

Dünya Emekçi Kadınlar Günü ne zaman? Kadınlar Günü nasıl ortaya çıktı?

ABD'nin New York kentinde 1857 yılında yaşanan grevin ardından 120 kadın işçi feci şekilde can vermişti. Olayın sonrasındaki ilk yıllarda Kadınlar Günü için belirli bir tarih yoktu ve İlkbaharda kutlanıyordu. Ancak daha sonra tarihin belirlenmesiyle her yıl 8 Mart'ta kutlanmaya başladı. İşte Dünya Kadınlar Günü'nün ortaya çıkış hikâyesi.

Türk toplumu, benim halkım, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün kadın erkek ayırımından çok uzak, çağdaş duruş ve yaklaşımlarıyla cinsiyet ötesi, insan kimliği ile her yurttaşı kucaklamasını bilmemiz şarttır. Cumhuriyet öncesi ötelenmiş, ezilmiş kadınımızı eşit şartlara ulaşması için neler yaptıklarını bilerek, günümüz de ki vahşi girişim, eziyet ve kadın ölümlerini çok iyi irdelememiz ve reel şartları oluşturma, kanun ve yasalarla yeniden yapılandırmamız gereği vardır.

Siz değerli okurum, kadın ya da erkek, 8 Mart kadınlar gününüzü, farkındalık günümüzü kutluyorum.