Bir önceki yazımızda KADINA bakışın sorunlu olduğu ülkemizde, erkekler tarafından işlenen binbir türlü suç ve günaha rağmen,  “İNSAN HAK VE ÖZGÜRÜKLERİNE AYKIRI”  bir şekilde kadına namus kavramı arkasına saklanarak yapılan baskıların, hayatı cehenneme çeviren ERKEK EGEMEN ÇARPIK ZİHNİYETTEN kaynaklandığını, dindar ve kindar nesil yetiştirmek uğruna eğitimin kalitesinin düştüğünü, bilimden, teknolojiden, uzaklaşarak dünyayla rekabette gerilerde kaldığını, kadına şiddet, taciz, tecavüz ve cinayetlerin her geçen gün arttığını yazmıştık. 

Dünya Ekonomik Forumu’nun 2017 tarihli “TOPLUMSAL CİNSİYET  EŞİTSİZLİĞİ  ENDEKSİ” sonuçlarına göre;

a. Türkiye Cinsiyet Eşitliği'nde 144 Ülke Arasında 131'inci Sırada,

b. Ekonomik katılım ve fırsat eşitliğinde” 128’inci sırada

c.  Eğitime ulaşım fırsatlarında, siyasete katılımda, ekonomiye katılım ve fırsatlarda da yine son sıralara demirlemiş durumdayız.

Bunun gibi bir çok alanda dünyadaki benzerlerine göre daha geride olduğumuz örnekleri sıralamak mümkün.

Karar vericilerin de erkek olması nedeniyle Sorunun kaynağı ve parçası olan erkek  egemen anlayış, kadını giderek  daralan bir alana hapsetmektedir. 

Miras Hakkından Mahrum Bırakılma, Resmi Nikâh Kıyılmadan Dini Nikâh İle Evlenilmesi, Boşanmada Zorluk Yaşanması, Sosyal Güvencesi Olmadan Kayıtdışı Çalıştırılması ve her alanda daha fazla iş, daha az ücret esasına göre sömürülmelerinin yanında taciz, tecavüz, Fiziksel veya Cinsel Şiddete maruz kalma ve cinayetlere kurban edilmeleri psikolojik, sosyal  ve toplumsal  büyük bir sorun olarak karşımızda durmaktadır.

Büyük önder ATATÜRK; “Bizim toplumumuzun uğradığı başarısızlıkların sebebi, kadınlarımıza karşı ihmal ve kusurdur”,   derken herhalde,  kadına bakış açımız sorunlu olduğu için, Türkiye’de KADIN SORUNU DEĞİL ERKEK SORUNU olduğuna dikkati çekmek istiyordu.

Bazı çevrelerde ikinci sınıf bir varlık olarak görülen Kadına karşı yapılan olumsuzlukların  insan hakları ihlali olduğu bilincini toplumda yerleştirmek gereklidir.

Öncelikle toplumsal cinsiyet rollerinin ve erkek anlayışının yenilenmesi gerekmektedir. okul öncesi eğitimden başlayarak topyekûn bir zihniyet dönüşümü mücadelesi başlatılmalıdır.

Dünyada kadınlara ayrımcılık uygulayan, temel haklarını gasp eden, hukukun yok edildiği ama gelişen, kalkınan, zenginleşen tek bir ülke bile yoktur.

Bir türlü içselleştiremediğimiz çağdaş hukuk ve insan haklarına dayalı modern değer yargılarıyla, dejenere olmuş geleneksel değerler arasında çelişki  yaşayan, büyük şehir hayatının getirdiği sosyal, kültürel, ekonomik sorunlar içinde bocalayan insanlar, problemin kaynağı olmakta.  

Bu yetmezmiş gibi  ilahiyatçı kılığındaki  bir takım  sapık ruhlu meczubun dinimizde yeri olmayan açıklama ve fetvaları, kadına yönelik vahşetin bu kadar artmasına sebep olmaktadır.

Bu çarpık kültürü dönüştürmek,  Kadının bedeni üzerinden tanımlanan "NAMUS" kavramını  değil, yaşam hakkını ve insanlık onurunu öne çıkaran bir kültürü geliştirmek için çaba göstermeliyiz.

Bürokrasi ve Yargının soruşturma ve karar süreçlerinde var olan erkek egemen zihniyetini, kadın lehine eşitleyebilmek için görevlileri  eğitmeliyiz. 

Hukuk devletinin eşitlikçi değerleri yerine, kadını ikinci sınıf insan olarak gören  feodal kültür değerlerini topluma enjekte etmeye çalışanlara asla taviz verilmemelidir.

Gençliğe gelince, durum oldukça sıkıntılı. Türkiye'de toplam işsizlik oranı yüzde 14 iken, genç işsizlik oranı yüzde 28'lere çıkıyor. Genç işsizlerin yüzde18,5'i üniversite mezunu. Türkiye'de üniversite mezunu işgücü artarken genç işsizlik oranında yüksek olduğunu söyleyebiliriz.

Türkiye'deki gençlerin sadece yüzde 3,7'si bir siyasi parti üyesi. Siyasal parti dışında herhangi bir DERNEK veya gruba üye olan gençlerin oranı ise sadece yüzde 3.

STK’lara uzak duran ve üye olunsa da sorumluluk almaktan kaçınan gençleri motive edecek yol ve yöntemleri bulmak zorundayız.

Aşırı hayalcilik refah hastalığı¸ özenti¸ kimlik bunalımı ve kendini tanımama idealsizlik ve lakaytlık¸ bencillik¸ ahlaki ve manevi değerlerin azalması¸ uyuşturucu¸ fanatizm ve kötü alışkanlıkların kazanılması¸ zararlı yayınlar ve terör odaklarının varlığı¸ ailenin bozulması ve güvensizlik¸ işsizlik ve gelecek kaygısı¸ başkaları ile ilişki kuramama  gibi durumlar gençliğimizin temel problemleridir.

ATATÜRK, “Ey yükselen yeni nesil! Gelecek sizindir. Cumhuriyeti biz kurduk, onu sonsuza kadar yaşatacak olan sizlersiniz” derken gençlerimize hedeflerini belirtiyordu.

Asla değişmeyecek olan DEĞİŞİM ve “ÖLÜM”  dışında her şeyin günün şartlarına göre değişebileceğini düşünürsek, dar kalıplar içine hapsolmadan her insanın, aydınlık bir gelecek inşa etmek amacına sahip olduğunu görürüz.

Geleceğimizi yeniden inşa etmek için gençliğimize sahip çıkmak, onları fikren, ilmen ve bedenen çok iyi yetiştirmek gerekiyor. 

Milli ve manevi kültür ve çağın gerektirdiği evrensel değerlerle ile yetişmiş bir gençlik, geleceğimizin inşası için çok önemlidir.  Okuyan, araştıran, gelişime açık, farklılıklara saygılı, ahlaklı, üretken, kaynakları etkin ve doğru kullanan çevreye duyarlı bir gençlik istiyoruz.