Annem ve babam bizi, büyük bir Atatürk sevgisi, onun İlke ve İnkılaplarının yılmaz bekçileri olarak yetiştirdiler. Kızıltoprak’ta, Kazımın Fırını, Koconun, Laz’ın Pastanesi, Kızıltoprak eczanesi meşhurdu. Kızıltoprak’ta İkizler, Erol, Site ve şimdiki Florence Hastanesinin bulunduğu yerde yazlık sinemalar vardı. Kalamış’ta, Todori, Moda’da Koco Meyhaneleri çok popülerdi. Arnavut ciğerinin, sigara böreğinin, ciroz ve balıkların tadına doyulmazdı. Kızıltoprak’ta denize inen Rüştüye Sokağı’nın sonunda İsmail Dumbullu’nun evi vardı. Evin solunda ise salaş, ancak lezzetli balık lokantası, kıyıda da kiralık sandallar vardı. Denize Kalamış’tan, Moda’dan, Caddebostan’dan, Suadiye Plajı’ndan girerdik. Kızlar, medeni kıyafetli, mayolu, erkekler centilmendi. Bazen, Moda Hanımlar Plajı’na gider, kızları tavlamaya çalışırdık. 

O zamanlar, Kalamış ve Moda’ya vapurlar işlerdi. Babam, Büyükdere’deki Orman Teşkilatına, Kalamış’tan vapurla gider-gelirdi. Akşamüzerleri, vapurun dönüş saatinde, Kalamış’a gider, babamı karşılardık. Yandan çarklı gemilere ben yetişemedim. Şimdiki Fenerbahçe Stadı o zamanlar, tahta tribünlü idi. Ben o sahada futbol oynadım. O tarihlerde Kadıköy, Bostancı, Kadıköy, Üsküdar, Fenerbahçe arasında gayet sık tramvaylar çalışırdı. Fenerbahçe sayfiye olduğundan, oranın tramvayları açıktı. Ben adına, önü kesik dediğimiz, Bussing otobüsleri çok sever, binerdi. Zira şoförün yanındaki motora bitişik koltukta gitmek büyük keyifti. Kadıköy’ün önemli Paşaları vardı. Gazi Muhtar, Fuat, Ahmet Eyüp, Zülüflü İsmail, Mehmet Ziya, Zühtü Paşalar çok meşhurdular. Dedemiz Zühtü Paşa Kızıltoprak’ta, kendi adını taşıyan camide, Büyükbabam Marifizade Ziya Paşa’da hemen caminin yanındaki mezarda yatmaktadırlar. Dedemiz Zühtü Paşa’nın oğlu olan Zahit Bey dayımızın, Ali Zahit, Zühtü, Garan ve Saadet adında çocukları vardı. Saadet yengemiz devrin ünlü siyasetçisi, Başvekil Şükrü Saraçoğlu ile evlenmiş, aile şimdiki THY binasının yerinde bulunan Fenerbahçe Stadına kadar uzanan, büyük bahçe içinde Konak’ta yaşarlardı. O bölgede bulunan Kadıköy Sultanisi Mektebinin ve Fener Stadının, Şükrü Saraçoğlu tarafından bağışlandığını aile büyüklerimizden duymuştum. 

Babam Ankara’ya geldiğinde, Saraçoğlu’nun, Yargıtay üyesi oğlu ile yemeğe çıkar, beni de yanına alırdı. Ben o sıralarda Mülkiye’de öğrenciydim. Kadıköy’ün duayeni Aziz Dostum, Dr. Müfit Ektal ile kendisine ait, doğduğu ve orada hayata veda ettiği köşke sık sık buluşur, Kadıköy’ü konuşurduk. Ömrünü Kadıköy’e anılara, eski köşk ve konakların ortaya çıkarılmasına adamıştı. Kadıköy ile ilgili bir çok kitap yazmıştı. Bende hepsi var. Müfit Bey adeta yaşayan bir tarihti. Müfit Bey, Fener, hat boyu tren hattını anlatmıştı. Fenerbahçe’nin güzelliklerine aşık olup, oraya gelmek isteyen İstanbulluları rahat ettirmek için, Sultan Abdülaziz’in emirleri ile 1800 metre uzunluğundaki, bu tarihi hat, nedense kaldırıldı. Tıpkı Boğaziçi’ne güzellikler katan, boğazın kuğuları olan o tarihi vapurların jilet edilmesi gibi. Yahu, Avrupa’da bu tur tarihi araçları, restore edip, saklıyorlar. Biz aslında vapurları, tarihi köşk ve konakları rant uğruna tahrip etmek, yakıp, yıkmakla kendi tarihimizi yok ediyoruz. Zevkine düşkün olan amcam Sedat Bey’in, at arabası ile Bostancı’ya gider, taptaze domatesleri ve meyveleri tarladan toplardık. Kadıköy’de, kültür sanatın merkezi Süreyya Opera ve Tiyatrosu’ydu. Ancak, Beyoğlu ve Tepebaşı’ndaki, tiyatrolara sık sık giderdik. O dönemlerde temsil sonrası gece eve dönemez, Tepebaşı’ndaki tarihi ‘Grand Londres’ otelinde kalırdık. Dârülbedâyi, ses opereti, Muammer Karaca, Arena temsilleri mutlaka görülürdü. Bugünlerde gençlik yıllarımızın, Budak açık Hava sineması yerine yapılan CKM/Caddebostan Kültür Merkezi, Klasik Müzik konserleri, tiyatroları, sinemaları, resim, heykel sergileri ile önemli bir kültür hizmeti görüyor. Buna rağmen, koskoca İstanbul’da, opera, konser, tiyatro, bale performansları icra edilecek, doğru dürüst bir kültür merkezi bulunmuyor. Güya kapattıkları Atatürk Kültür Merkezi’ni açacaklar, ondan önce Türkiye’de 105000 cami varken, öncelikle, Taksim camisi yapıp, açtılar. 

Gençlik yıllarımda, en fazla gittiğim mekan Fenerbahçe’deki İstanbul Yelken Kulübü’ydü. Kızlı-erkekli gruplarımızla, denize girer, yemek yer, geceleri harika müzik eşliğinde danslar ederdik. Gençlik aşklarımız orada yaşandı. Kulübün en eski üyelerinden birisiyim. Yıllar rüzgar gibi geçti. Babam ilk tayin yeri olan İzmir’de, bataklık, pislik, sivrisinek yuvası olan Karşıyaka Orman Fidanlığını kurmuş ve hayata geçirmiş, fidanlığın yanı başında olan KSK Tesislerini ıslah ederek, Karşıyaka Kulübünün istifadesine sunmuştu. Yıllar sonrasında, babam tekrar Orman Başmüdürü olarak tekrar İstanbul’dan İzmir’e atanınca, beni mezun olduğum, Karşıyaka Lisesi’ne verdiler, İzmir’de de çok renkli, güzel, aşklar dolu, unutulmaz günlerimiz oldu. 

İzmir, doğanın her şeyi cömertçe bahşettiği, Atatürk’e, Atatürk İlke ve İnkılaplarına sımsıkı bağlı insanların yaşadığı, medeni, batılı, ileri düşünceli, modern, Türk insanının iftihar edeceği, eşsiz bir şehirdir. Herkes İzmir’i sever, yaşamak ister. Bugün ise İstanbul, Kadıköy başta olmak üzere rant, cep doldurma harekatı, tüm Türkiye’de başladı. O güzelim köşkler, konaklar, yemyeşil bahçeler, tahrip edildi, yerlerine iğrenç beton yığınları dikildi. Depremde kaçacak, toplanacak alan bırakmadılar. İşin tuhafı, tüm bu yağma, asıl, doğa ve çevreyi korumaktan sorumlu olan, yerel ve mülki idarenin gözleri önünde, onların izinleri ile yapılıyor. Araziler imara açılıyor, inşaat için ağaçlar kesiliyor, yüzyılda yetişen tarihi ağaçlar yerine “Efendim, biz nasıl olsa yerine ağaç dikeceğiz” masalı yutturulmaya çalışılıyor. Bilenler bilir, Fenerbahçe’ye giden caddede, Belvunun karşısında, tarihi bir ağaç vardı. Arabalar geçsin diye o ağacı kesip, yok ettiler. Deprem tehlikesi altında bulunan, İstanbul’da “Kentsel Dönüşüm” aldatmacası altında müteahhitlerin ceplerini dolduran, “Rantsal Dönüşüm” yoğun biçimde başladı, sürüyor. 

Pandemide her sektör çöktü. Rant sektörü çökmedi, paraya para demediler, böylece yemyeşil, sayfiye bölgesi huzurlu bir Kadıköy efsanesi bitti! Eskiden, Kadıköy’ün sokaklarında yürürken, gül, ful envayi çeşit çiçek kokularını hisseder, burnunuza çekerdiniz!.. Benim Kadıköy’üm, bugün eskisinden çok farklı, acı ve üzüntü verici, 30-40 katlı iğrenç beton yığınları ile sağlıksız kentleşmeye teslim edildi. Eminim ki, mekanı cennet olan, Kadıköy aşığı Dr. Müfit Ekdal da mezarında rahat uyuyamıyordur...