Merhum Ahmet Kabaklı Hocamızı rahmet ve şükranla anıyorum. Merhumu bundan 20 yıl önce Türk Edebiyatı Vakfı'nda bir Afganlı Türk direniş liderinin de bulunduğu bir ortamda bizzat mülaki oldum. Daha önce Tercüman gazetesinde "Günışığı" köşesinde yazılarını takip eden iyi bir okuyucusuydum. Merhum milli meselelerde çok duyarlıydı. Vefatından iki ay önce Kabaklı Hocamızla son mülakat yapmak bana nasip oldu. Bu mülakat hem Tarih ve Düşünce Dergisinde ve hem de üç gün tefrika halinde Ortadoğu gazetesinde neşredildi. 20 yıldan beri aralıklarla da olsa Türk Edebiyatı Vakfı'nda yapılan 'Çarşamba Sohbetleri'ne iştirak ediyorum. Merhum Kabaklı, yapılan konuşmanın ardından, o tatlı üslubuyla hem konuşmacının sohbetini özetler, hem de gelenlerle çok samimi diyalog kurardı. Doğrusu o günleri; şu günlerde yapılan 'Çarşamba Sohbetleri' sonrasında aramıyor desem, yalan olur. Edebiyat yazarı ve gazeteci Şeyhülmuharririn Ahmet Kabaklı, vefatının 6. yıldönümünde anıldı. Türk Edebiyatı Vakfı'nda sevgili Yavuz Bülent Ağabeyin dilinden Ahmet Kabaklı beyefendiyi dikkatle ve bir o kadarda zevkle dinledik. Türk Edebiyatı Vakfında düzenlenen "Bir Kültür Adamı Olarak Ahmet Kabaklı" konulu panelde konuşan şair ve yazar Yavuz Bülent Bakiler, "Milletler kahramanları ile yaşarlar. Bizim kültür kahramanlarımızın başında Ahmet Kabaklı geliyor. Ahmet Kabaklı milletimize ruh veren, yürekli, vatanperver bir kahramandır. Onun savunduğu fikirler, milletimiz ayakta kaldığı sürece nesilden nesile ulaşacaktır" dedi. Panele, Kabaklı'nın yeğenleri Türk Edebiyatı Vakfı Başkanı Servet Kabaklı ve Türk Halk Müziği San'atçısı Esat Kabaklı'nın yanı sıra vatandaşlar da katıldı. Türk Edebiyatı Dergisi'ni okumaya başlamam, yani tanışmam 1980'li yılların başıydı... Lise öğrencisiydim. Sevgili şair ve yazar dostumuz Bedrettin Keleştimur'un belirttiği gibi: "1980'lı yılların, Türk Edebiyatı Dergisinin nüshalarında o kadar zengin bir edebi iklim var ki, '-bütün Türkiye'nin edebi mahfili' olarak milletin vicdanında layık olduğu, '-kürsüyü' hak etmiştir. Her makalesi, her çalışması '-edebi bir şaheser' olarak sizleri kucaklar. Destan Şairimiz Niyazi Yıldırım Gençosmanoğlu'da, bu kutlu okulun bir mensubudur. Ocak-1984 tarihli Türk Edebiyatı Dergisinde, sanki günümüze, her birimize sıcak bir selam göndermiştir; "Ebemkuşaklarına denk/ Yedi iklim ve yedi renk/ Gülü açarken sabahın/ "La ilahe İllallah"ın/ Ufuklarında yüzerler." Keleştimur'un Türk Edebiyatı ile ilgili yazısının bir bölümünde de şu tespitlerine katılmamak mümkün değil:"Sahabe meşrebli yüzler, '-asra heybetleriyle' yürümüşler. Tavizsiz, riyasız; '-edeb yahu' diyen gür sesleriyle, gönüllerde çağlamışlar. Şubat-1984 tarihli, "Kültür İhtilali Olamaz" yazısı bugün daha dokunaklı, sanki 2007 yılının hicranlı konağına kendisini misafir etmişçesine, 'ak saçlı' bir bilge hükmündedir, her satırı! "Kültür, onu meydana getiren milletle beraber doğar, çoğalır ve gelişir. Yeniden kültür yapılamaz. Yeniden musiki, yeniden dil, yeniden terbiye, yeniden hukuk, yeniden iman ve inançlar yapılamaz" Veciz bir şekilde, '-iktidara' kendi gününü daraltmaması, gönlünü karartmaması, bir gece hüznünü üzerine atmaması için, milletin içinden biri olarak seslenir; "Kısacası devlet, milletinin başına uygun başlık, sırtına uygun üstlük, ayağına uygun çarık bularak onu huzursuzluktan kurtarmak zorundadır. Bu da ancak o milletin kültürünü giyinmek ve inancını ona giydirmekle sağlanabilir."Bu sözlerin özünde, '-temellerin duruşması' vardır. Şefkat ve muhabbet kanatlarının altında, '-Anadolu'nun kriteri' vardır. Toprakta, insan gibidir deriz! Şehir de, insanın vücut dokusu vardır! Devlette, bu milletin ruhani alameti vardır!" Merhum Kabaklı'nın sevip saydığı mütefekkir Cemil Meriç, "-kendi edebiyatını, kendi düşünce tarihini tanımayana insan demek bile aşırı nezaket olur. Bir İtalyan delikanlısı, yedi asır önce yazılan İlahi Komedya'yı gürül gürül okuyup anlar. Bir asır öncesine uzanabilecek kaç üniversite hocası var? Elli yıllık maziyle tefekkür de, medeniyet de olmaz" der. Çetin ve zorlu günlerde, '-âlim ve mütedeyyin insanlar' bu milleti rahatlatırlar. Onların solukları, bir milletin kalp atışları gibi manevi ihtiramla doludur. İnanılmaz bir hafıza, imrenilecek bir gayretle yürüyen o güzel insanlara ve o dönemin takdire şayan muallimini bir daha rahmetle anarız. Kabaklı merhum ile dergi ve vakıf bütünleşmişti. Şimdi ise dergi ve vakıf yöneticilerinin aynı bütünleşmeyi gerçekleştirmeleri için biraz zamana ihtiyaç var.... Zamanla olacak inşallah... Türk Edebiyatı Dergisi bugün 400. sayısına ulaştı. Bu büyük bir başarıdır. Şair ve yazar Beşir Ayvazoğlu'nun yönetiminde çıkan dergi edebiyatı alanında önemli bir mesafe kat etti. Ve kısmen ileriye de götürdü. Ancak dergi yeni nesli yetiştirecek bir mektep olma özelliği taşıması için biraz daha gayret edilmeli ve okuyucuyla daha içten diyalog kurulmalıdır. Ayvazoğlu, genelinde dergiyi kapak dosyalarıyla ve bilindik yazarlarla götürmeye çalışıyor. Ben şahsen dergide çok candan ruh atmosferini göremiyorum. Dergi yöneticisinin okuyucuyla iyi duygudaşlık bağı kurmaları gerekir diye düşünüyorum. Bu konuda Servet Kabaklı büyük iş düşüyor. Korkut Dede'nin, "Çırağınız heç sönmesin" mucibince Servet Kabaklı Türk Edebiyat Vakfı'nı ve Dergiyi canlandırdı. Kutluyorum. Ancak ruh katma işi belki de zamanla olacak diye düşünüyorum. Edebiyat dergisi için 35 yıl az bir zaman dilimi değildir. Neredeyse bir insanın orta yaşlarda olduğu, yani tamamen olgunlaştığı bir dönemdir. Bugün Türk Edebiyatı Dergisini ilk günden bugüne kadar takip edenler 50-60'lı yaşlarda olanlardır. 400.sayıda birbirinden güzel anı, hatıra, araştırma, inceleme, mülakat, tanıtımın yanı sıra, bazı önemli şiirlerde yer alıyor. Derginin 400. sayıya geliş serüveni ve edebiyat dergiciliği de kapak konusu olarak masaya yatırılmış. Türk Edebiyatı Dergisi'nin Şubat 2007, 400. sayısı özel hazırlanmış ve tamı tamına 120 sayfa. Dergiye emeği geçenler başta Beşir Ayvazoğlu olmak üzere Servet Kabaklı ve diğer fikir ve ilim erbabını kutluyor, Türk Edebiyatı'nın nice 400.sayılara ulaşmasını diliyorum.