Özellikle son çağlarda, insanlık bir kurtuluş arayışına girmiş. Huzur ve refahı aramış. Hattâ hâkimiyetin imkânlarını zorlamış. Bilvesîle dünyaya nasıl hâkim olabilirim, dünyayı nasıl idare edebilirim diye düşünmeye başlamıştır.
Bazı kimseler; başı çekecek, hayata ve siyasete  -kendilerince-  çeki düzen verecek akım ve cereyanlarortaya koymuşlar, bunun felsefesini yazmışlar. Maddeten ve mânen kurtuluşa susamış yığınlar, büyük bir heyecan ve halecanla, bu açılan çığırda yürümüşler, hattâ bu uğurda can vermişler, bu uğurda baş koymuşlar. Hep umut içinde ufuktan doğacak, huzur ve hâkimiyet güneşini bekleyip durmuşlar.
Fakat ne çare ki, insanlığın bu maddî - mânevî tüm bekleyişleri fiyaskoyla sonuçlanmış. İnsanlar, istenen huzur ve güveni bir türlü bulamamışlar. Hevesleri hep kursaklarında kalmıştır.
Evet dünya, özellikle son iki yüzyıl boyunca, çeşitli  …izmlerin peşine düşmüş. Âdeta denemediği …izm kalmamıştır. Faşizm, Kapitalizm, Nazizm, Sosyalizm, Komünizm, Liberalizm vb. gibi hemen her yolu denemiş, peşine düşmüş, ardına takılmış.
Çünkü her biri, insanın ihtiyaçlarından bir veya ikisine hitap edebilmiş. Fakat çoğuna cevap verecek içerikten mahrum ve yoksun kalmıştır. Kısaca bu …izm’le biten bütün kurtuluş ve zafer vâdeden yollar, insanların geçici olarak güzel hayâl kurmalarını sağlamış. Lâkin hiç biri sadre şifa bir sonuç sunamamış insanoğluna.
İnsanoğlu bütün bunları denedi durdu. Ağzının payını aldı. Hepsinden ağzı yandı. Hepsinden de sükutu hayâle, hayâl kırıklığına uğradı. Bakıp gördü ki, …izm’le biten bütün yolların insanları vardırdığı son istasyon, hep kan ve irinden ibaret.
Sonu …izm’lerle biten tüm yollarda insanlar, kan revan içinde kalmış. Tüm …izm’ler arkalarında bir kan gölü bırakmış. Artık kim ne derse desin, insanoğlu hepsinden yüz çevirmiş, hepsinden ummadığı cevaplar almış ve artık insanoğlu bütün …izm’lerden soğumuş olarak, yüzünü Hakk’a, hakikata kısaca İslâm’a çevirmiş durumda.
Bu yüz çevirişler büyük bir hızla artmakta. Bir çığ gibi büyümekte. Bir bir gönülleri fethetmekte. Çünkü sonu …izm’le biten bütün dünya görüşlerinde, bütün hayat felsefelerindeki kısmen olan güzellikler; zaten İslâm’da fazlasiyle var. Çünkü sonu …izm’le biten bütün dünya görüşlerinde, bütün hayat felsefelerindeki büyük çapta olan çirkinlikler, gayri insanîlikler, zaten İslâm’da kesinlikle yok.
Dolayısiyle İslâm’a gelen, İslâm’ı bulan, İslâm’ı bilenler; İslâm’la kucaklaşmakla aslında, içinde yer aldığı önceki dünya görüşünü, hayat felsefesini terketmiş olmuyor. Bilakis onu, en uygun şekliyle, faydalı tarafıyla yeteri kadarıyla karşısında buluyor.
Böylece insanlık, …izm’leri terkedip, İslâm’a yönelince, İslâm’da karar kılınca …izm’lerin bütün kötülüklerinden uzak kalmış oluyor. Onların bütün güzel taraflarını ise asla kaybetmiş olmuyor.
İşte bu sırrı anlıyan insanlık, yüzünü İslâm’a çevirmiş olmanın huzuru içinde; güne ve yarına, tatlı bir gülümsemeyle bakmayı artık elde etmiş oluyor.
İşte bu açıklamalar çerçevesinde, İslâm’ın Demokrasi’ye bakışını gündeme getirmek gerek.
İslâm ve Demokrasi konusunu işlemek lâzım.
Bir nebze değinmek gerekirse, deriz ki; Demokrasi eşit İslâm demek değildir. Fakat büsbütün İslâm değil demek de değildir. Bununla beraber Demokrasi, İslâm’a en yakın idare tarzıdır.
İnsanlar, İslâm’ın güzelliklerini çeşitli sebepler yüzünden ancak İslâm’ın gelişinden asırlar sonra fark edebildi, anlıyabildi. Öyleyse isimde, resimde takılıp kalmıyalım. Çünkü Bediüzzaman’ın dediği gibi:  “Tebeddülü esma ile hakaik tebeddül etmez.” Yâni isim değiştirmekle, gerçekler değişmez.
Yine hadiste belirtildiği ve hepimizin bildiği gibi -mealen- : “Hikmet; yâni ilim, fen ve faydalı her şey mü’minin, inançlı insanın kaybolmuş malıdır. Nerede, kimde görse almalı, sahip çıkmalı ve savunmalı. Bu hususta, zaman zemin farkı dememeli. Almakta hiç tereddüt etmemeli.”
Emin olmalıyız ki, Demokrasi’nin de bütün doğruları, bütün iyilikleri ve bütün güzellikleri gerçekten İslâm’da mevcut. Yine Demokrasi’nin de tüm yanlışları tüm kötülükleri ve tüm çirkinlikleri hakikaten İslâm’da yok.
İnsanlık ilimde ilerledikçe, buluşlarının şu veya bu şekilde Kur’an’da dolaylı dolaysız yer aldığını tespit edip saptıyor. Her şeyde Kur’an’ın öncülük yaptığına şahit ve tanık oluyor. Kur’an’ın aşılmazlığını anlıyor. İlerliyen ilmin, Kur’an burçlarına bir adım daha yaklaşmak üzere olduğunu seziyor.
Velhasıl, İslâm, Demokrasi’ye değil ama Demokrasi İslâm’a yaklaşıyor. Zira bütün iyi, doğru ve güzel şeylerin asıl kaynağı hep Hak dinler ola gelmiştir. İnsanlık artık yitirdiği medeniyetin öz kaynağını arıyor.
Çünkü insanlar, bütün rejimleri denedi.
Çünkü insanlar, tüm sistemleri elden geçirdi.
Çünkü insanlar, tüm idare tarzlarını gördü.
Hepsi de insan tarafından büyük bir titizlikle elendi. Bu hususta yerinde ve isabetli yorumu ise zaman yaptı. Çünkü zaman en iyi müfessirdir. Çünkü zaman en güzel yorumcudur.
İşte bütün bunlar, insanların, her şeye rağmen İslâm’a yönelişlerinin birer somut kanıtıdır.
Çünkü İslâm fıtrat dinidir. Çünkü İslâm, insan yaratılışına uygun tek dindir.
Hiç hatırdan çıkarmıyalım ki, İslâm’ın insana hiç ihtiyacı yok. Ama insanın İslâm’a pek çok gereksinmesi var. Tıpkı doktor’un değil ama; hastanın doktora ihtiyacı olduğu gibi.  
İşte şimdi insanlık asıl doktorun kapısını çalıyor.
Böylece insanlar müştak olduğu, istediği ve çok arzu ettiği bütün güzel bakışların, bütün güzel yolların, bütün güzelliklerin, nasıl İslâm’da asırlarca önce yer aldığını görecek ve gösterecek.
Üstelik dünya ihtiyarladıkça, Kur’an’ın nasıl daha da genç kaldığını anlamış olacak.
Ayrıca bundan ibret alıp, hayrette kalacak.
Evet sevgili okur! Dünya ihtiyarladıkça, Kur’an gençleşiyor.