Hayatta milyarlarca olayla karşılaşırız. Bazılarını direkt biz yaşarız, bazılarınaysa şahit oluruz. Kader dedikleri çizgi bu olayların bütünüdür. Ama akıl ve idrakimizle, sezgilerimiz ve yüreğimizle bu olayları biz değerlendirir, olaylar karşısında nasıl davranacağımızı biz belirleriz. Zekanın, kişiliğin ve karakterin oturması, olgunlaşması ve demlenmesi, oto-kontrol, insiyatif kullanma hep bu davranış modellerinin sentezidir. Mutlu olmak, olaylara pozitif bakış açısıyla yaklaşabilmek, şükretmek hem de çok şükretmek, elimizdekilerin kıymetini bilmek bizim seçimimizdir. İyi niyetli olmak ve iyi olmak da tamamen bizim tercihimizdir. İyi olmak güç gerektirir hem de çok güçlü olmayı gerektirir. Kendimizle başbaşa kaldığımızda içimizden yükselen iç sesimiz bizim vicdanımızdır. İyiysek, vicdanımız rahattır, huzurludur, serotonin ve endorfindir salgıladığımız hormonlar, pozitif enerjidir etrafımıza saçtığımız. Hiç yükümüz yoktur, ruhumuzu yüreğimizi daraltan, hafifizdir hem de çok hafif.   

İyi niyet dışardan bakıldığında bazen saflık, hatta bazılarına göre de enayilik olarak nitelendirilebilir. Ama düşünün bir kez. İyi niyetten kim kaybedebilir ki? Olayların anlık görüntüsü aksini söyleyebilir belki ama “Keser döner sap döner” misali gerçekler su yüzüne çıkar hep, iyi niyetliler asla kaybetmezler. Dostlukları candır, gerçektir, sahte değildir, huzurları, mutlulukları hep daim olur, ailecek kenetlenirler birbirlerine, sofralarında bolluk, bereket ve ağız tadı vardır. Peki hep iyi şeyler mi olur hayatlarında, hep mucizeler mi vardır? Hayır!!! Hayat artısıyla eksisiyle, acısıyla tatlısıyla, tadıyla tuzuyla bir bütündür. Ama onlar bilirler, bilirler ki bazen şer görünen birşey hayırdır, hayır görünen birşey de şerdir bazen. Olayları akışına bırakır ve akıllıca yön verirler hayatlarına, yapabileceklerinin tamamını tüm gayretleriyle yapmaya çalışırlar önce, ama olmuyorsa da vardır bir sebebi diyebilirler. Bu sayede olmaması gerekeni zorlamazlar ve boş yere kendilerini yıpratmazlar, enerjilerini A planı tutmadıysa B planına, C planına yöneltirler.  Ya da “Bak işte yine olmadı, biliyorum göze geldik” gibi negatif enerji yüklerini çekmezler mıknatıs gibi hayatlarına. Serbest bırakırlar o enerjileri! Çünkü negatif enerjilerin de önemsenmedikleri zaman bumerang gibi kaynağına geri dönme enerjisi vardır… Düşünsenize kötü birisiniz ve kötülük yapmak istediğiniz kişinin umrunda bile değil bu durum! Sizce kime döner bu negatiflikler? Tabii ki sahibine yani size! İçinizi kemirir, yer bitirir sizi. Oysa ki bir iyilik yapıp da onun hazzına varmak eşsizdir. Yıllar önce Kevin Spacey ve Helen Hunt’ın başrollerini paylaştığı “İyilik Yap İyilik Bul!”, orjinal adıyla “Pay It Forward” filmini izlemiştim. Küçük bir çocuğun iyilik projesi nasıl da tüm ülke çapında yaygınlaşmış ve bir fenomene dönüşmüştü! Siz bir kişiye iyilik yapıyorsunuz ve tek şartınız o kişinin 3 kişiye iyilik yaparak peşinen bunu ödemesi şeklinde eksponansiyel olarak büyüyen bir iyi niyet mekanizması! Nasıl da işlemiş ve ne güzel neticeler vermişti… 

Sözün özü karşılaştığımız olaylar bizim seçimimiz değil belki ama olayları değerlendiriş ve yaşayış biçimimiz bize özgü, bizim tercihimiz. Başımıza kötü ya da talihsiz bir olay geldiğinde ah vah edip hayıflanmak yerine dinginleşip oturup düşünmek, önce farkındalığı ve sonrasında aydınlanmayı getirir çoğu kez. Ve biz bu sayede boyut ve frekans atlarız, bu sayede olgunlaşırız ve kendimiz gibi olanları çekeriz hayatımıza. Çünkü aynı enerji seviyesindeyizdir. Hep derim, tesadüf yoktur aslında… 

İyi niyet daha nice iyi niyetleri doğurur ve hazzı, keyfi eşsizdir. İyi niyetli olmaktan korkmayın, çekinmeyin, asla kaybetmez, kazanan siz olursunuz. 

Saygılarımla…