Son günlerde edindiğim bir kitap var. İçindeki lezzetli kelimeleri evire çevire okuduğum, kırmızı kalemler ile güzel, anlamlı ve günümüz konuşma dilinde unutulmuş olan kelimelerinin altını çizdiğim, işaretlediğim... 

Kitabın adı Lügat 365... Bilinen ve çok satılan bir kitap...

Kimini yeni keşfettiğim, kimini okudukça anımsadığım bu kelimeleri tekrarladıkça efsunlu bir yolculuğa çıkıyorum ... 

''Bazı kelimeler gerçekten çok güzel...''

Müptezel gibi...

Kinaye gibi...

Emek gibi..

Tebessüm gibi...

Payidar gibi...

Belki kitabın belki de memleketin halet-i ruhiyesinin de tesiriyle zaman zaman kullanılan pek keyifli bir sözcük İtidal üzerinde düşündüm.

İtidal: TDK sözlüğünde anlamı Aşırı olmama durumu, ölçülülük, Soğukkanlılık anlamında. Duygu, düşünce ahlak ve davranışlardaki denge anlamına gelen bir terim. Kökeni Arapça olan Osmanlıca bir kelime... İtidal kanaatimce toplumumuzun en önemli yoksunluklarından, eksikliklerinden biri. İtidal sahibi olamamamızın en önemli nedenlerinden biri olaylara aklımızla değil, duygularımız ile tepki vermemiz. Bence dünyanın en duygusal insanlarının bir araya toplandığı tek memleket bizimkisi. Bizim memleket ahalisi duygusaldır. Yapımız böyle...

İstisnalar var aramızda elbet fakat kaideyi bozamıyorlar. Duygusal olmak önemli bir insani özellik, önemli bir değer ama duygusallığımızı duyarsızlığımızla harmanlamakta da ustayız. Kişisel duygusallık sosyo kültürel DNA'mıza, toplumsal yaşamımıza hatta memleket meselelerine, devlete bakış açımıza, güncel politik hadiselere her zaman etki etmiştir. Bu özelliğimiz zor zamanlarımızda bizim için büyük bir güç oluşturuyor olsa da bazen büyük sorunları da beraberinde getiriyor. Mesela Türk insanı duygusaldır. Alıngandır. Kelimelere takılır. Kelimelerin söyleniş şekli kelimenin anlamından bile daha büyük önem taşır. Ani duygusal refleksler verebilir. Meseleleri soğukkanlılıkla değerlendiremeyebilir. Duyguları, düşünceleri, sözleri ve davranışları denetleme, dengeleme  konusunda ölçüyü kaçırabilir. Tepkisel olabilir.

Şöyle ki; İki Türk ağır bir münakaşa ediyor diyelim. Taraflardan biri ağlamaya başladı ve titreyen bir sesle karşı tarafın duygularına dokunan sözler söyledi. Mesela; Sen ki benim içim bir kardeştin! Kardeşten de öteydin! Ben yanlış yapmış olabilirim. Ama  benim için bu hayat kolay mı sanıyorsun.. Benim yaşadıklarımı biliyor musun... Üç kuruş para için değer miydi? Ve Kavga biter!

İşte bu özünde güzel olan ama kullanılmaya, manipüle edilmeye pek müsait  damarımız, yumuşak karnımız, aşil topuğumuz, sıklıkla toplumsal, siyasal ve hatta memleket çıkarlarımızla ters düşmemize sebep olan en zayıf yönümüz oluyor. Duygularımızı bastıramıyor, meseleleri itidal ile değerlendirmiyor ve kırılıp inciniyoruz. Kitlesel olarak... Yüzlerce, binlerce, milyonlarca insanımızla hep birlikte tek yürek üstelik...

Elin oğlu öyle değil işte. Mesela bir Avrupalı son derce Rasyoneldir. Türk'e benzemez. Son günlerde ard arda yaşadığımız hadiseler üzerinden şu iki sonuca varılıyor ki; onlar için Hayır’ın anlamı sadece Hayır’dır. Evet’in anlamı ise sadece evet. Bir de çok uzun yıllardır birlikte yaşamalarına, aynı ülkeyi paylaşmalarına rağmen hiç bir zaman Türkler nelere alınır? Nelerden etkilenir? Kafaları nasıl çalışır? Onlarla iletişim kurarken, konuşurken nelere dikkat edilir? Bu gibi konular üzerinde hiç kafa yormamış hatta bu konularda hiç bilgi sahibi dahi olmamışlar; anlıyoruz.

Helmut, bir Türk arkadaşına misafir olmuş. Mehmet, onu Türkiye'de evinde misafir etmiş. Misafirperverlikte, izzet -i ikram da asla kusur etmez. 

Etmez de...

Örnek: Helmut'a bir dilim daha koy baklavadan hanım! 

Nein, Mehmet. Danke Schön der Helmut.

Kayınvalidemler özel açtı sizin için valla.

Nerden bulacan böylesini bir daha.

Tereyağlı, cevizli.

Hatice! sen koy kız bir dilim daha. Ye, sen ye! 

Afiyet olsun Helmut'um.

Pekiii Hemut nasıl davranır sana? Akşam yemeğine davet etmiş ise sizi şayet(!) karısı 4 dilim et almıştır zaten. Masadaki kişi sayısının toplamı kadar yani. Tabağını bitirince bir dilim daha al hadi der mi?

Nein!

Mehmet, bir kadeh daha?

Nein Helmut. Danke schön.

Okeeey. Bitte Schön..

Ya da şöyle bir cümle kurar mı Helmut ? 

Geç oldu. Valla Mehmet, metrobüsle dönmeyin bu saatte eve.

Margeret, sen yatak hazırla misafirlerimize.

Nein..

Vallahi de Nein..

Billahi de Nein...

Demez...

Bu hafta çok konuşulduğu için bir örnek olarak vereyim: Avupa'nın en büyük ekonomik gücü olan Almanya'nın Şansölyesi Angela Merkel'e, Başkan Trump'ın basının önünde yaptığı davranışı ele alalım. Gelenektir. El sıkışır politikacılar ve basın görüntüler, fotoğraflarını çeker. Trump kendi ülkesinde, başkanlık sarayında misafir ettiği Merkel ile tokalaşmadı. Merkel sordu, el sıkışmayacak mıyız? Trump duymazdan gelerek, hem beden dili ile hem de bilinçli bir sessizlikle cevap vermedi Şansölyeye. Aman diyelim Allah esirgesin. İnşallah tuhaflıkları ile meşhur Trump, bir gün bizim liderlerimizden birine böyle yüzünde müstehzi bir ifadeyle bu şekilde bir davranış sergilemez... Zira Amerika keşfedildiğine, Trump seçildiğine bin pişman olur o vakit.

Avrupalı diyor ki ''Siz Türkler bazen gerçekten deliriyorsunuz.''

Biz de diyoruz ki; Delirtmeyin o zaman.

Ama nasıl çözeceğiz sorunu diyor?

Bu şekilde birbirimizi tanımamazlıktan gelerek değil işte Helmut.

Çünkü biz eski dostuz.

Sen, bize bakıp kavga ediyorlar dersin.

Biz, sana dönüp ne kavgası kardeşim, konuşuyoruz sadece deriz.

Sen olanca Rasyonelliğinle bir işi kitabını göstere göstere duygusuzca söylersin.

Biz kişisel algılarız....

Gururluyuzdur...

Onurumuzun kırıldığını düşündüğümüz bir davranışla karşılaşınca İtidal ile karşılayamayız o durumu.

Uluslararası konulardada maalesef böyleyiz biz... Bu sebeple zararımız hep kendimize oluyor... Bir Türk pek çok konuda esnek olsa da, duygusaldır. Ve maalesef ki Rasyonel filan değildir...

Olamıyor da...

Gururun kırıldığı yerde, İtidal bir Türk için dünyanın en büyük palavrası haline geliyor... Bu sebeple kendine çoğu zaman zarar vereceğini bilse bile gururu söz konusu olduğunda sürgüleri çekiyor, Tüm kapıları hiç açılmamak üzere kapatıyor... Akrebin kendi zehri ile yok olması gibi bir şey yaptığı belki ama karşı taraf da  işte bunu anlamak istemiyor.

Ya da anlamazlık işine  geliyor...

Duyarlılık ve duygusalık ikileminde kalmayacağımız 

Bir gün yeniden itidal ile iletişebilmek umuduyla...