İSTİKLÂL’İN ZAFER TARİHİ 23 NİSAN!..  VE 24 NİSAN!.. 

Zaferin adı 23 Nisan!.. 

Dünya milletlerin tarihi geçmişlerinde anmaya ve kutlamaya değer ulusal günleri, milli bayramları ve haftaları vardır. Toplumlar kendileri için önemli bir olay ya da hatıranın taze tutulması, geçmişin güncellenmesi ve kalıcı hale getirilmesi için çeşitli temsil ve sembollerle bazı etkinlikler düzenlerler.  Türkiye Cumhuriyeti’nin en önemli günlerden birincisi 23 Nisan 1920 yılında açılan TBMM açılışını anma günüdür.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Hacı Bayram-ı Veli Camisi’nde cuma namazı kılınıp, kurbanlar kesildikten sonra, 23 Nisan’da, en yaşlı üye Sinop Mebusu Şerif (Avkan) Bey’in başkanlığında açıldı. 24 Nisan tarihinde ise Mustafa Kemal Paşa Meclis Reisi seçildi. Bu bağlamda Türk kurtuluş ve milli bağımsızlık mücadelesinde ve Cumhuriyet Türkiye’sinin inşasında, 23 Nisan 1920 tarihi önemli yere sahip milli etkinlikler arasındadır. Tarihsel süreç içinde İstanbul’un işgal edildiği, Yunan ordusunun Batı Anadolu’da ilerlediği ve iç isyanların sürdüğü bir ortamda çok yönlü bir varoluş mücadelesine Ankara’da Büyük Millet Meclisi’nin açılmasıyla başlanılan gün, Mustafa Kemal Atatürk tarafından Türk çocuklarına bayram olarak hediye edilmiş, yetişen kuşaklara milli hafıza ve ulusal bağımsızlık bilinci kazandırılmak istenmiştir. Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş yıllarının ruhunu içinde barındıran bayram, Mustafa Kemal’in milli egemenlik ilkesini Milli Mücadele’nin ve kurulan devletin temeli olarak ortaya koyduğunun, yani Türk Milletinin kendi kaderine hâkim olduğunun, kendi geleceğini tayin edeceği ilkesinin de hayata geçirilmesinin simgesidir.

23 Nisan gününün milletin hürriyet ve bağımsızlık yolundaki kararlılığının bir göstergesi olarak dünyaya ilanı düşüncesiyle bu tarihin milli bayram olması konusu Meclis’e getirilmiş, yapılan görüşmeler sonucunda “23 Nisan’ın Milli Bayram Addine Kanun” oylanarak kabul edilmiştir. Böylece Türk Milleti’nin bağımsız olarak kendi geleceğini tayininde görevler üstlenecek geleceğin nesline hediye edilen 23 Nisan, günümüze kadar tüm yurtta resmi ve özel kuruluşların, öğrenci ve halkın katıldığı törenler ve etkinliklerle kutlanmaktadır. 1921’de “Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin ilk Yevm-i Küşadı olan 23 Nisan Günü Milli Bayramdır” hükmüyle kabul edilen Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk milli bayramı, 1 Kasım 1922’de saltanatın kaldırılmasından sonra “23 Nisan Milli Hâkimiyet Bayramı” olarak çeşitli etkinliklerle kutlanmıştır. “İstiklâl’in zafer tarihi” olan, 23 Nisan 1920 TBMM’inin 100. açılışı ve “23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı” kutlu olsun.  

…Ve 24 Nisan!.. 

Türkiye’nin yardım gönderdiği ülkeler arasında; Sırbistan,  İngiltere, Almanya, İtalya, İspanya, ABD, Bulgaristan yer aldı(Türk ve Dünya basını 10 Nisan 2020). 

Yarın 24 Nisan ABD ve Avrupa devlet başkanlarının bir yıl öncesine kadar Türkleri suçlamak için “Büyük Felaket” dedikleri gün!. Gözleri gören; ama kalpleri kör, akılları tutulmuş “Batılılar” bu söylemle acaba ne demek istiyorlardı. Kısacası şöyle diyorlardı; Osmanlı 1915 yılında devlete başkaldıran 2345 Ermeni silahlı militanını tutuklamış; devletin ve milletin güvenli için ve hatta başkaldırıya katılmayan Ermenileri ’de korumak için tehcir kanunu uygulamıştı. İşte bu nedenle yapılan bu uygulama onlara göre “Büyük Felaket” idi! Açıkça “Soykırım” yaptınız diyorlardı. Yukarıda adını saydığımız ülkelerin birisi hariç tamamı soykırımı yasasını kabul etmişlerdi. 

Yarın; “Corona Virüsü” felaketi nedeniyle ABD ve Avrupa devletleri dâhil 50 ülkeye yardım eden Osmanlı torunlarına hiç utanıp sıkılmadan dedeleriniz “soykırım” yaptınız yüzsüzlüğünü gösterecekler mi? Doğrusu merak ediyorum.     Yani “Soykırım” ile suçladıkları Osmanlı Devleti ve devamı olan Türkiye Cumhuriyeti. Soyları devam etsin zarar görmesinler, acı çekmesinler diye yardım ediyor! Bunun içi özür dileyecekler mi? Bunu da çok merak ediyorum!

“Bakınız, 93 Harbi olarak bilinen 1877-1878 Osmanlı Rus Savaşı'yla Balkanlar'da Türk soykırım başlatılmış ve hiç aralık vermeden Balkan Savaşları'yla devam etmiş; erkeği, kadınıyla yaşlısı çocuğuyla binlerce insan vatanlarından sürülmüş, binlercesi insanlığı utandıracak vahşetle, katliamla karşı karşıya kalmışlardır. Bugün tarihi belgelere dayandırılmadan, araştırma ve incelemeye yanaşılmadan Türkler aleyhine “Soykırım” iddialar ortaya atılırken Balkan Savaşı öncesinde ve sonrasında yaşananlar ne sorgulanmakta ne de gündem işgal etmektedir. 

Balkan hikâyelerinde oğulları ve eşleri askere gittikten sonra çocuklarla ve yaşlılarla kalan kadınların karşılaştıkları felaketler korkunçtur. Kimi kılıçtan geçirilir, kimi fırınlarda yakılır, kiminin çocuğu gözü önünde katledilir. "Bir genç kadını öldürmek on beş düşmanı öldürmektir" diyen düşman askerleri "İslam ümmetine evlat, Türk Milleti ordusuna asker yetiştiren" Türk kadınlarına büyük bir öfke ve düşmanlık beslerler. Geldikleri yerlerdeki kadınları, renklerine göre gruplara ayırır ve askere dağıtırlar, sekiz yaşından kırk beş yaşına kadar olan kadınları kesip cesetlerini şehrin dışındaki hendeklere gömerler, çok ihtiyar kadınları Hıristiyan olmaya zorlarlar. Düşman askerinin en büyük eğlencelerinden biri de Türk ve Müslüman dolu camileri yaktıktan sonra caminin içinde saçları tutuşan kadınların pervane gibi dönüşünü izlemektir. 

Kadınlar karşılaştıkları bu tür vahşet, gördükleri hunharca eziyetlerden sonra korkudan, acıdan, utançtan ağlarlar, yüzlerini kapatırlar, akıllarını, dillerini kaybederler. Vücutları paramparça olur, kan ve saç yığınında, yanık kokusu içinde o çok geç gelen kurtuluşa, ölüme kavuşurlar. Ölüm, namusu canından önce gelen bu kadınlar için en büyük kurtuluştur. Bu kadınlardan bazıları "Öldürün beni... Allah'ın, Peygamberin huzuruna bakire ve mazlum olarak çıkıp sizi şikâyet edeceğim" diyerek inancına sarılır ve onurunu koruyarak, dik durmaya çalışır. Bütün bu zulümlerden kaçmayı başarıp sürgün yolculuğuna çıkan kadınlardan bir kısmı yolculuk sırasında düşman askeri tarafından yakalanırlar.  Zorlukla bulabildikleri arabaları yaylım ateşine tutulur. Çocukları gözleri önünde öldürülür. Bazıları kemerlerle boğulur, bilezikleri kolları kesilerek alınır, yüzükleri parmaklarının derisi soyularak çıkartılır; çorapları, ayakkabıları bile alınır….”     Batı bu Türk Soykırımını acaba ne zaman görüp özür dileyecek, bekliyoruz!..

Ey Batı!.. Ve 24 Nisan! Bugün tarihin her döneminde; çaresizlere, yoksullara, haksızlığa uğrayanlara, zulme uğrayanlara, aç kalanlara, ilaçsız kalanlara yardım eden şanlı Osmanlı’nın torunlarına dolaysıyla Türk Milleti’ne utanmadan dil uzatacak mısınız? Ben yine de aldığım terbiye inancıyla utanırlar diye bekliyorum.