İstikbal Mücadelemiz ve Maarif Davamız -Geleceği Kurgulamak-

Abone Ol
Ülkemizde demografik yapıda, ailenin niteliğinde, toplumsal dokuda, tüketim anlayışında, insan haklarında, siyasal alanda, bilim ve teknolojide önemli hareketlilikler gözlenmektedir. Doğal olarak, bu hareketliliklerin eğitim sistemine yansıtılması ve “geleceğin dünyası” nın gerekliliklerinin algılanabilmesi gerekmektedir.
Gelişmekte olan ülkelerin gelişmesine en büyük katkı, insan kaynaklarına yapılan yatırım ve alt yapının iyileştirilmesidir. Bu yapabileceğimiz en önemli iştir. Nitelikli iş gücünün oluşturulması temel şarttır. Öncelikli olan insan kalitemizi artırmak olmalıdır. 
Eğitimin her kademesinde zekâ işlevlerini geliştiren, araştırmacılığı ve yaratıcılığı ön plâna çıkaran eğitim anlayışını yaygınlaştırmalı ve altyapıyı hazırlayarak uygulamalıyız. Bilgiye ulaşma yol ve yöntemlerini, etkin bir rehberlik hizmeti içeren, yatay ve dikey geçişlere imkân veren, piyasanın beklentilerini karşılayacak, meslek standartlarına uygun, üretime dönük eğitime ağırlık vermemiz gerekmektedir.
Öğretim programlarının çağdaş ihtiyaçlara göre düzenlenmesi, diğer şartlara zemin oluşturması bakımından önceliklidir. Bunları gerçekleştirmemiz gerekmektedir. Atılan adımlar yerindedir. Elbette çok önemlidir. Ancak yetersizdir. Yolumuz doğrudur. Adım atılmıştır. Ancak adımlarımızı hızlandırmamız gerekmektedir. Bunun için de çalışmalıyız. Herkes bu sürece katkı sağlamalı, elinden geleni yapmalı ve çaba harcamalıdır. 
Türkiye Cumhuriyetinin banisi Atatürk, eğitimi, toplumsal ve kültürel kalkınmanın temel öğesi olarak görmüş, Türkiye'nin kurulması sürecinde en büyük görevi eğitime yüklemiştir. Bugün de bu vurgu çok önemlidir. İnsanlık tarihi boyunca eğitimin başlıca ve en önemli hedefi, insanı en iyi biçimde yetiştirerek, kendisine ve çevreye yararlı ve üretici duruma getirmek, insan olmanın onurunu paylaşan sağlıklı bireylere dönüştürmek olmuştur. 
Bilgi toplumu olarak adlandırılan yeni dönemde, süreç, amaç ve yapı yönünden eğitim sistemlerinde değişim ve yeniden yapılanma zorunluluğu doğmuştur. Değişen koşullar, kişilere kendilerini bir bütün olarak sorgulamak, kendilerine yatırım yapmak, yerel özellikleri ile evrensel dünya arasında bağ kurabilecek donanıma sahip olmak sorumluluğu yüklemiştir. İnsanlar, bir yandan yapabileceklerinin en iyisini yaparak kendilerini aşmak, diğer yandan kişisel ve iş yaşamlarında, yeni dönemde dünyanın etkin üyeleri olmak için mücadele etmek zorunluluğuyla karşı karşıya kalmıştır. Hem, yerel değerlerimizi korumak ve taşımak hem de dünyaya evrensel bakabilmeliyiz. 
Dünyadaki hızlı gelişmelerin yeni bir eğitim sistemine gereksinim duyacağı çok açıktır. Bu durum eğitimin bireyleri gelecekteki üretken işlerin gerektirdiği bilgi ve becerilerle donatması gerektiği anlamına gelmektedir. Makro açıdan bakıldığında ise, eğitimin bu bilgi ve becerilere sahip insanları sadece yeterli sayılarda değil, aynı zamanda üretim tekniklerine, toplumsal yapılara ve örgüt kalıplarına uygun niteliklerde yetiştirmesi gerekmektedir. Eğitim, insan kaynaklarının beceri ve üretkenlik kapasitesini geliştirme yoluyla ulusal gelirin büyümesine önemli katkılarda bulunabilmektedir. 
Şu bir gerçektir ki; eğitim yatırımlarının meyveleri uzun vadede alınır.
‘İnsana yapılan yatırım pahalı, ancak cehaletin maliyeti daha pahalıdır’  derler. Bu konunun daha iyi anlaşılabilmesi için üç ülkeyi örnek verebilirim. Birincisi Japonya. Sözü edilebilecek bir sanayi hammaddesine ve yer altı kaynaklarına sahip olmamasına rağmen bugün en gelişmiş ülkeler arasında yer almaktadır. Bu gelişimde en önemli etken ise insan öğesidir. İkinci bir örnek olarak da, İkinci Dünya Savaşı'ndan yenik çıkan ve büyük kentleri önemli derecede hasar gören Almanya'yı verebiliriz. Almanya'nın kısa zamanda mucizevi bir şekilde kalkınmasında iyi eğitim görmüş halkı en büyük rolü oynar. Üçüncüsü ise Rusya. 1990lı yılların başında büyük bir değişimle komünist sistemden, liberal sisteme yönelen ülkede ilk birkaç yıl şaşkınlık yaşanarak kısmi savrulmalar olsa da çok kısa bir sürede toparlanmayı başarmışlar ve tekrar uluslararası itibarlarına kavuşmuşlardır. Bunda en büyük dayanağı eğitimli olan insanların payı büyüktür.
Milli eğitim sistemimiz, ülkemizin istikbali için, istiklal mücadelesi kadar önemli ve o derece hayati bir konudur. Ülke olarak bu konuyu çözmemiz geleceği kurgulamakta bizi güçlü kılacaktır. Aksi takdirde 2023, 2050, 2071 hedefleri hayalden öteye geçmeyecektir.