1071’de düzenli ordu ile Anadolu’ya giren Türkler, üç asır süren Selçuklu Devletini ve devamında da altı asır süren ve denizler dâhil 20 milyon km2 alan üzerine yayılan Osmanlı İmparatorluğunu kurmuşlardır. Türkiye Cumhuriyeti Biz Türklerin bu coğrafyada kurduğu 3. Ülkedir. Mustafa Kemal Atatürk’ün, imkânsız görülen şartlar altında organize ettiği ve başlattığı İstiklal Savaşının kazanılması sonucu bu coğrafyada Türklerin üçüncü devleti, Türkiye Cumhuriyeti Devleti, kurulmuş oldu. Yeni kurulan modern Türkiye Cumhuriyeti, bu coğrafyada geçen sekiz asırlık mirası ve riskleri de üslenmek durumunda idi.

Soğuk Savaş dönemi sonrasında Türkiye’nin güvenliğine yönelik tehdit ve riskler geçmiştekilerden oldukça farklılık göstermektedir. Soğuk Savaşın ve bloklar arası mücadelenin sona ermesi sonucunda, küreselleşmeye yönelik yeni bir dünya düzeni arayışına gidilmesi, tehdit kavramlarını da değiştirmiştir...

Genç Türkiye Cumhuriyeti devleti Kurucusu Mustafa Kemal ATATÜRK ün çizdiği yolda ilerlerken her konuda olduğu gibi sanayileşmede de ilerlemk zorunda olduğunun bilincindeydi. Askeri Fabrikalar Genel Müdürlüğü 1920’lerde kurulmuştur. 1925’te Tayyare ve Motor Türk Anonim Şirketi kurularak Alman Junker firması ile yılda 250 adet uçak üretimi planlandı. Bu çerçevede, Kayseri’de uçak ve motor üretimi, Eskişehir’de tamir ve bakım hizmetleri hedef alınmıştır. Vecihi Hürkuş kendi geliştirdiği uçakla 1925’de deneme uçuşu yapmış ve Vecihi-X15 uçağını üretmiştir. Nuri Demirağ havacılık sanayine katkı sağlayan diğer bir girişimcidir. Kurduğu tayyare fabrikasında NU D-36 rumuzu ile geliştirdiği uçağı üretmiştir. Maalesef bu girişimler gerekli desteği alamama sebebi ile teknolojik gelişim ve devamlılık sağlayamamışlardır.

Ülkemizde yerli üretim hamleleri 1970’lerin başlarında, TSK  tarafından kurulan vakıflarla başlatılmıştır. Hava Kuvvetleri Vakfı 1973’lerde yerli uçak üretmek üzere Türk Uçak Sanayii A.Ş. (TUSAŞ)’ı, Kara Kuvvetleri Vakfı da 1980’de Askeri Elektronik Sanayi (ASELSAN)’ı kurmuştur. Bu vakıflar halkımızın büyük desteğine sahip olmuşlardır. Ancak 2000’li yıllarda Türkiye, savunma sanayiinde “yerlilik”, “millilik”, “kendi kendine yeterlilik”, “yetkinlik” kriterlerini esas almıştır.

Soğuk Savaşın ve bloklar arası mücadelenin sona ermesi sonucunda, küreselleţmeye yönelik yeni birdünya düzeni arayışına gidilmesi, tehdit kavramlarını da değiştirmiştir. Tehdit kavramı daha önce belirgin ve kitlesel iken, 21’nci yüzyıl başlarında, çok yönlü, çok boyutlu ve değişken bir hale gelmiş, ortama belirsizlikler hakim olmuştur. Geleneksel tehdit kavramı artık; Bölgesel ve etnik çatışmalar,  Ülkelerdeki siyasî ve ekonomik istikrarsızlıklar ve belirsizlikler,  Kökten dincilik, Kitle imha silâhları ve uzun menzilli füzelerin yayılması,  Uyuşturucu ve her türlü silâh kaçakçılığı, Uluslar arası terorizm, şeklinde ortaya çıkan yeni tehdit ve riskleri de ihtiva etmeye başlamıştır. Üç tarafı denizlerle çevrili ve üç kıtanın birbirine bağlandığı konumdaki Türkiye’nin Savunma Politikası; Konumu itibarıyla savunmaya yöneliktir ve ülkenin ulusal bağımsızlığını, egemenliğini, toprak bütünlüğünü ve hayati çıkarlarını korumak ve muhafaza etmek için düzenlenmiştir. 

Yeni tehdit ve risklerin yoğunlaştığı Balkanlar, Kafkaslar ve Ortadoğu üçgeninin merkezinde, global güç ve oluşumların menfaatlerinin kesişim bölgesinde yer alan Türkiye’nin jeo stratejik mevkiinden kaynaklanan bu durumun, bugüne kadar olduğu gibi 21’nci yüzyılda da değişmeyeceği ve Türkiye’nin öneminin ve yeni dünya düzenindeki yerinin daha da kuvvetleneceği aşikardır. O nedenle de Türkiye'nin Milli savunma politikası Caydırıcılık, Kriz Yönetimine Askerî Katkı ve Krizlere Müdahale, İlerden Savunma, NATO vsr Kollektif Güvenlik sistemlerine katılmak olarak şekillenmek zorundadır.

Kimyasal silahlar ise Savaşlarda bile kullanılması yasak olmasına karşın Konvansiyonel silahlara göre üretimi daha ucuz ve kolay dır, basit laboratuarlarda bile üretilebilmektedirler. İnsanlık tarihinde ülkeler, örgütler ve askerler tarafından birçok kez kullanılan bu silahlar, etkilerinin güçlü olması nedeniyle insan, hayvan, doğa ve doğal kaynaklar için ciddi tehdit oluşturmaktadır. Ülkemizde ise bu silahlarla yapılabilecek saldırılara karşı savunma amaçlı eğitim tedbirleri geliştirilmektedir. Uluslararası  Sözleşmeyle kimyasal silahların üretimi, depolanması ve kullanımı yasaklanmıştır. 

Son yıllarda ise Ülkemizde silah sanayi hibe ve teşviklerle ve de yapılan tamamen teknolojik bilimsel araştırmalarla çok büyük sıçramalar yapmıştır. Türkiye Nükleer Biyolojik ve Kimyasal tüm silahları üretebilecek güç ve kudrettedir. Özelleştirilmesi konusunda çeşitli rivayetler ortaya konan TANK PALET fabrikamızda artık %75 tamamen yerli ve milli olan tanklarımızı üretebilmekteyiz, Gemi Sanayimiz oldukça ileri düzeyde gelişmeler gösteriyor. Tüm dünyanın YÜZEN ORDU diye nitelendirdiği Türkiye’nin ilk milli uçak gemisi veya çıkartma gemisi bir kaç gün önce suya indirildi (2.si kızağa konuldu ) ve içerisine 1.000 komando, 50 tank, 10 helikopter, 7 savaş uçağı ve 60 zırhlı araç taşıyabilme kapasitesine sahip 232 metre uzunluğunda. 114 bloktan oluşan, 7 bin 254 grostonluk, yüksekliği ise 58 metre. ve %85 i tamamen yerli ve milli üretim ayrıca silahlı ve silahsız insansız hava araçlarımız SİHA ve İHA larımız, savaş helikopterlerimiz, Zırhlı araçlar, dronlar, Füzeler son sistem piyade tüfeklerimiz  ile gözbebeği ordumuz silah sanayinde oldukça iyi bir noktadadır... Dünya silah sanayi sektörü pastasından Türkiye'de payını almaya başladı, katıldığımız uluslararası silah fuarlarında en çok rağbet görüp siparişler alan ülkeler arasında artık TÜRKİYE de var

 Ancak Türk Silahlı Kuvvetlerimizin elinde çok daha önemli bir silah daha vardır. Tamamen türk bilim adamlarınca geliştirilen  ve dünyada bir benzeri dahi olmayan bu teknolojik silahımızın  adı LAZER TOP tur. hedefteki uçağı gemiyi tankı zırhlıyı anında imha edebilen son derece teknolojik ve çok güçlü bir silahtır.( bu silah LİBYA da bizzat denenmiş ve tam sonuç alınmıştır.)

Silah sanayimiz büyük önder ATATÜRK'ün tarihe altın harflerle kazınmış İSTİKBAL GÖKLERDEDİR sözüne uygun yoluna devam etmektedir. Yeter ki YERLİ ve MİLLİ olalım