Doğru veya yanlış dediklerimiz; durduğumuz yer(çevremiz ve birlikteliklerimiz), içinden çıktığımız kültür, inançlarımız, taşıdığımız değerler, aldığımız eğitim, etkileşimde bulunduğumuz tüm farklılıklar ve daha birçok sayılabilecek etkenlerle beliren önermelerdir. Tüm bu etkenler bireyde bir dünya görüşünün oluşmasına sebep olur. Ve doğrularımız doğrultusunda herhangi bir karar üzerine görüş bildiririz. Bu olağan ve sıradan fikir yürütme durumudur. Geniş bir bakış ile meşru muhalefetin temelinde bu durum var. 

Her dünya görüşünün, toplumsal meseleleri okuması çeşitlidir. Ve kişi dünyayı nasıl okuyorsa, çevresinde gelişen hadiselere de bu pencereden bakar ve doğrularını bu bakış açısı ile oluşturur. Bizim için doğru olan ise hakikati bünyesinde taşıyan anlamlardır. Müslümanlar dünyaya hakikat penceresinden bakmak zorundadır. Bu sebeple hürriyeti, Hakka esarette görürüz. Bizdeki cüzi aklın külli akla teslimiyeti ile hem çevremizde olan hadiseleri hem de âlemleri anlayıp anlamlandıracağına inanırız. İstikametimizin pusulası hakikattir.

İslam’ın siyasal kültüründe muhalefet vardır ve haktır. Ancak, İktidarın meşruiyetini kaybetmesi durumunda muhalefet edilir. Ya da İktidarın hatalarını belirtmek için muhalefet edilir.  Aksi durumu söz konusu değildir. Yani sadece eleştiri olsun diye, kişisel hırs ve menfaat doğrultusunda İktidarın eleştirisi makul görülmez. Toplumsal gerekçelerle, yapıcı olmak kaydıyla eleştiri ve önerilerin varlığı söz konusu olabilir. 

İktidarın şura ile almış olduğu kararların veya devlet başkanının almış olduğu kararların hatası olabilir. Bu durum meşru muhalefetin varlık koşullarını oluşturur.  Meşru muhalefet, İslam’ın ikamesi ve ümmetin salahiyeti, saadeti içindir. Bu sebeple varlığı hem toplum hem de iktidar sahipleri tarafından arzu edilmelidir. Hatta toplum gerek muhalefet kanalı ile gerekse yargı organları kanalı ile İslami emirlerin dışına çıkan iktidarı cezalandırabilir.

Tabi bu anlattıklarımız İslam Devleti için söz konusudur. Günümüz koşullarında ise siyaset mefhumu, büyük ölçüde batının geliştirdiği demokrasi kuramına göre şekil almaktadır. Bu da muhalefetin her koşulda meşru görülmesine sebep olmuştur. 

Bu durum bizim hayatın içinden soyutlanmamız anlamına gelmemektedir. Kimisi mevcut düzene karşı çıkmayı hayatın içinden soyutlanmak olarak görüyor. Bu yanlışa düşmektir. Her koşulda ve şartta hakkı müdafaaya memur ve mecburuz. Fikir hürriyeti, biz Müslümanlar içinde şeri hükümlere ters düşmemek koşuluyla vardır. Ve ümmetin selameti için fikir beyan etmek vazifemizdir.

İnsanız,  aciziz, yaratılış itibari ile bu güçsüzlük, masiva ve daha birçok sebep bizi gaflete düşürebilir. Fakat gaflet uykusu bize ağır bedeller ödetir. Bugün İslam dünyasının içine düştüğü vahim durumun sebebi, uzun süren gaflet uykusudur. Bunu görüp bilerek tepkisizlik ile muhalefet edeceğini sananlar başka bir gaflete duçar olmuşlardır.  Hele ki İslam düşmanlarının türlü silahlarla donandığı, çok güçlü olduğu bu devirde gafletin arkadaşlarımıza, kardeşlerimize, mücahitlere zarar getireceği kesindir. Düşman, uykuda değil taarruzdadır. İslam adına attığımız her olumlu adımı dikkatle izlemektedir. Ve yeni saldırılarına gereken zeminin oluşmasını hazır kıta beklemektedir.

Bu fikri, bu tedbiri, bu ikazı ve müdafaa hareketlerini düşman zihniyetin içerdeki mümessilleri bize paranoya olarak gösteriyor. Asla öyle değildir. Bugün İslam dünyasında yaşanan gelişmeler de bize göstermektedir ki; İslam düşmanları her türlü kargaşa ve kaos halini lehine çevirmek adına türlü oyunlar sergilemekteler. Arap baharı olarak bahsedilen toplumsal hareketlerin, gidişatına müdahale ederek, İslami Hareketlerin önünü tıkama gayretleri bu iddialarımızın somut delilidir. Gaflet hali, Batının içimizdeki adamlarına fırsat vermek olur. Buda bizim yıkımımız demektir. 

Şanlı Tarihimize ve Ülkemize düşmanlık eden kimler varsa bilinmesi gerekir ki, onlar İslam’ın da düşmanıdır. Ülkemizin bölgesel bir güç olması İslam’ın lehinedir. Bu da küfür ehlini elbette memnun etmiyor. Dünya mazlumlarına kucak açan kadim ve diğergâm medeniyetimizin varlığı küfrü rahatsız etmektedir. Bu sebeplerden dolayı dış mihrakların bize karşı bakışını dikkate almadan, içeride yaşanan hadiseleri doğru değerlendirmek mümkün değildir.

O halde muhalefetimizin istikametini belirlemesi kesin olan tüm olay ve olgular bu denli belirginken, biz İslam düşmanlarının taarruzuna maruz kalan mevcut İktidara muhalefet edebiliyorsak, kendimizi tanımladığımız yer ile tutumlarımızdaki uyumsuzluk nasıl tarif edilecektir. 

Peki ne yapmalıyız! Allah Teâlâ’nın emri doğrultusunda ittihat etmeliyiz, istişare etmeliyiz, her daim temkinli ve teyakkuza hazır olmalıyız. Bir kaçımızın gafleti Müslümanların aleyhine sonuçlar ortaya çıkarabilir. Uhud gibi birçok örnek, tarihsel gerçeklik olarak zihninizden çıkmamalı. İslami müdafaa için nice badireler atlatan, nice zorluklara göğüs geren, türlü oyunlara maruz kalan Abdülhamit Han zihnimizde capcanlı durmalı. Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın yaşadıkları bize ders olmalı, duruşu bize yol gösterici olmalıdır.

Dün olduğu gibi bugünde toplumda İslami hareket bilinci, tarih şuuru, ümmet bilinci, milli ve manevi hassasiyetlerimiz ile ilgili kültürel aktarım büyük ölçüde vakıflar kanalıyla oluşturulmuştur. Osmanlı Devleti, 26 binden fazla vakıfla sosyal devlet anlayışını geliştirmeyi başarmıştır. Tedrisatını, devlet politikalarını hatta asayiş problemlerini büyük anlamda bu vakıflar vasıtası ile bertaraf etmeyi başarmıştır. Vakıfcılık geleneği ile İslam medeniyetini en yüksek kültüre haiz kılmıştır. Vakıflar zamanla İslam’ın müşahhas bir mümessili durumuna gelmişlerdir. Aynı zamanda Kültür taşıyıcılığı vazifesini son derece ciddiyetle yürütmüşlerdir. Fakat tarihimizden ve değerlerimizden bihaber olan ya da bilse de nasibi olamayanlar, dış mihrakların güdümünde olanlar vakıfları hedef tahtasına oturtmak istemektedirler. Hayır ekseninde çalışan vakıflara yapılan saldırı, vakıflar nezdinde yükselen değerlerimize yapılmaktadır. 

Kamufle edilen hedefleri görebilen Müslüman yarın serfiraz olacak, dünyadaki cehdi sayesinde başı dik vaziyette hak meclislerde anılacak. En önemlisi Allah katında rızalık makamına erişecektir. Dünyanın bugünkü düzeni, hatta dünyanın kendisi, özü Müslümanı mesut edemez. Onun arzularına cevap veremez, illa bir başka boyuttan ruhunu besleyecek. Niyetlenmek, nasiplenmek düzeni içselleştirenler için farklı Müslüman için farklı anlamları taşır. Tüm bu sebepler dünyada Müslümanı düzen inkârcısı, izm'lerin mutlak düşmanı yapar. Hakikatin ifadesine uzak her mevzu ona uzaktır.