EMİNÖNÜ-ÇARDAK KOLLUĞU VE YENİ-ÇERİLER 

-III- 

Osmanlı Devleti’nin, sadık kulları olarak bilinen ve Osmanlı Ordusu’nun merkezi gücünü temsil eden, “Yeni-Çeri Ocakları” tabii olarak dönemin güçlü Devletleri ile iç muhaliflerin başlıca meşgalesi; Osmanlı ordusunun merkezi gücünü temsil eden Yeni-Çeri Ocakları’nı ya ortadan kaldırmak ya da işe yaramaz hale getirebilme planları kurarak, muhtelif tasarılar üzerinde çalışıp, tasarılarını hayata geçirme gayreti içindeydiler... 

Meşhur hanlarımızdan “Büyük Valide Hanı”nın hemen köşesinde, “ÇARDAK KOLLUĞU”“KARAKOLU” mevcut muş. Hemen herkesin önünden saygı ile geçtiği, “Çardak Kolluğu” “Yeni Çeriler”in henüz bozulmamış olduğu yıllarda, nizamı temin açısından dört dörtlük hizmet veren bu Karakol; yozlaşma döneminde, başı çeken bir iblisler yatağı olup çıkmıştı... 

Sırası gelmişken “Büyük Valide Hanı” hakkında da özet bir bilgi sunmayı bir görev addetmiştim. Zira cüz’i de olsa İstanbul folklorunda yeri olan bu gibi kuruluşlar hakkında da bilgi sahibi olmanın muhakkak ki faydası vardır. 

Tarihi kayıtlara göre; Mercan Çakmakçılar yokuşu ile Fırıncılar ve Nasuhiye sokakları arasında ve (24) hane numaralı, Büyük Valide Hanı, IV.Murad Döneminde, (1623-1640) “Valide-i Muazzama” Kösem Mahpeyker Valide Sultan tarafından yaptırılmış ve Kösem Sultan’ın Üsküdar’da inşa ettirdiği “Çinili Külliyesi” Vakıfları arasında kattırılmıştır. 

Mevzubahis Han; “Cerah Mehmed Paşa Sarayı” arsası üzerinde inşa edilmiştir. Ayrıca, içinde yine Kösem Sultan tarafından hayrat olarak yaptırılan sevimli bir Mescit’i vardır. 

XVII. Asra kadar üç avluya sahipti. Ahırlar, Han’ın üçüncü avlusunun bodrum kısmına taşınarak, Hanın diğer kısımlarından soyutlanmıştır. Üçüncü avlunun kuzeydoğu köşesinde Bizans döneminden kalma bir kule vardır. 

Büyük Valide Han, sonradan yapılan ilave ve onarımlarla, kendine has mimarisini kısmen yitirmiştir. 

Evliya Çelebi’ye göre iki katlı olan Han’ın “300 odası” varken, günümüzde “210 odası” vardır. 

Bir de “KÜÇÜK VALİDE HANI” vardı. Büyük Valide Hanı’nın, Fincancılar yokuşundaki ikinci bir bölümü idi. (75) odalı olduğu kayıtlarda geçen bu Han; “21 Mart 1926” tarihinde çökmüş ve tamir edilebilmesine imkân olmadığı için tamamen yıktırılmıştır. 

Bakınız: (PAYİTAHT-I ZEMİN EMİNÖNÜ BİR DÜNYA BAŞKENTİ) 

Hazırlayan: EMİNÖNÜ BELEDİYESİ Cilt: II. Sayfa: 379. 

Baskı ve Cilt: Selef Ofset İstanbul - 2008 

Çardak Kolluğu mensupları, gerçekten hemen herkesin saygı ve sevgini kazanmış, semt sakinleri bilhassa geceleri kendilerini emniyette hissettiklerinden hemen her gece huzur içinde uyuyabilmekteymişler. Ancak gün gelmiş şartlar değişmiş ve bu değişimin başlıca sebebi ise, Yeni-Çeri Ocaklarına her isteyenin kayıt olabileceği haberinin yayılması, semt sakinlerini hayli tedirgin etmişti. Lâkin en önemlisi “Devşirme Kanununun” kaldırılmış olmasaydı. Zira böylece Yeni-Çeri Ocağına her dileyen kayıt olabilmekte ve böylece mezkûr Ocak, zamanla kendine has özelliğini yitirmeye mahkûm olacaktı. Nitekim de öyle olmuş ve XVIII. Asır sonlarında mevzubahis Ocak âdeta “haşarat yuvasına” dönüşmüş, dolayısıyla da “Eminönü Çardak Kolluğu” da kendi payına düşen pislikten nasibini almış; nizamı teminden ziyade, bozulmasına yardımcı olarak, diğerlerinden geri kalmamıştı... 

Bu durumu fırsat bilen; Hamal, Külhani, Baldırı çıplak, Serden geçti, Berduş vs. güruhu; hemen her nevi melâneti sergiler duruma gelmişledi... 

Dahası Ocağa kayıtlı olmadıkları hâlde; kollarına, baldırlarına Yeni-Çeri alameti dövdürerek, Yeni-Çerilik taslayan da problemin ayrı bir yönü idi. Yani, nice zaferlere, varlığıyla katkıda bulunmuş olan o güzelim Ocağın ne şanı kalmıştı ne de şerefi... 

Tarihçi Cevdet Paşa’nın kaydettiği iki vak’a; o yıllarda Eminönü mıntıkasının (1810-1818) ne iğrenç bir batağa kaydığını en açık bir lisanla dile getirmiştir. Özetle aktarıyoruz: 

Bakınız: “Cevdet Paşa Tarihi. Cilt: IX-XI. 

(-: Balık-Pazarı civarı öylesine bozulmuştu ki; namuslu bir Ev Hanımı’nın oralardan geçebilmesine âdeta imkân kalmamıştı. 

Günlerden bir gün, yanlışlıkla oradan geçen ehli namus bir genç Ev Hanımı, semtin en azgın eşkıyaları olarak bilinen “Hamallar” bir kaçı kolundan tutup kaldıkları “Bekâr Odalarına” götürmeye kalkışınca, neye uğradığını anlayamadığından, adeta şaşkına dönen zavallı biçare feryadı basınca, civar esnafı külliyen ayaklanarak genç hatunu zor kurtarabilmiş ve daha sonra topluca Bab-ı âli’ye giderek, şikayetlerini Hükûmete bildirmişler.

Halkın şikayetine kayıtsız kalmayan Hükûmet bildirmişler. 

Civar esnafının şikâyetine kayıtsız kalmayan Hükûmet; İdam dahil pek ağır cezalara baş vurup, Yeni-Çeri Ağasına hitaben ve bütün Yeni-Çeri Zabitlerini kapsayan bir Ferman-ı Hümayun göndermişlerdi.) 

Ne var ki, bütün bu gayretler boşa idi. Zira ipin ucu çoktan kaçmış, tamamen başıbozuk duruma gelmiş olan Yeni-Çeriler ile onlardan güç alan baldırı çıplak taifesi, iğrenç rezaletlerini daha da ileri götürerek sadece cins-i lâtifleri değil, bıyığı henüz terlemiş körpecik erkek güzellerini de zorla Han odalarına kapatarak, zavallıların ağlayıp yalvarmalarına dahi kulak asmadan iğrenç isteklerine erişirlerdi... Evet! Irz ve can güvenliğinden eser kalmamıştı... 

Ve bu tüyler ürpertici gidiş; Cennet mekân Sultan II.Mahmud Hân’ın, Yeni-Çeri Ocaklarını külliyen ortadan kaldırdığı o tarihi ve meşhur “VAKA-İ HAYRİYE” de, İstanbul halkı da kayıtsız kalmayıp, “Sancak-ı Şerif”in altında toplanarak tereddütsüz, Yeni-Çeri’lerin üzerine yürümüş, iki taraf arasındaki kanlı çarpışmalar esnasında oluk gibi kan akmıştı: (1826)

Yukarıda kayıtlara geçtiğimiz o malûm başıbozukluk esnasında, bir çok cinayet işlenmiş ve fakat, failinden hesap sormaya kimsenin gücü yetmemiş nice bigünah insan telef olup gitmiştir ki bunların çoğunluğu “siyasi cinayetler” olup, faillerinin çoğu meçhul kalmış ve bu uğursuz dönemde adalet çarkı pek zor dönebilmiş ve fakat; II.Mahmud Hân, o karayı, gündüze çevirebilmiş olmasına rağmen, vefatından sonra, iblisler borusu tekrar çalmaya başlamış ve bu durum merhum II.Abdülhamid tarafından yeniden ele alınmış ama, basiretsiz İttihatçıların yanlış kart oynamış olmaları yüzünden, koca İmparatorluk külliyen tarihe göçmüştür. 

MEŞHUR BALIK-PAZARI CİNAYETİ

“Saray Kayıkları” İdmancılarından olup, (Hamlacı) ayrıca Balık-Pazarı İskelesi’nde Sandalcılık yapan bir Bostancı neferi, semtin fahişelerinden birisine gönül verince, gözü başkalarını görmez olmuş. 

Ancak, Balık-Pazarı Hamallarından birisi de aynı fahişeye abayı yakınca, iki sevdalı arasında zuhur eden bıçaklı kavgada, Hamall yenik düşer ve aldığı ağır bıçak darbesi, onun oracıkta ölmesine sebep olur... Bu vaziyet karşısında ne yapacağını şaşıran katil Bostacı Neferi ise hemen iskelelerden birisine koşarak sandallardan birine atlayarak Boğaziçi’ne doğru kürek çekerek süratle uzaklaşır... 

Ne var ki, durumu öğrenen hamam taifesi, hemşerilerinin öldürülmesini asla hazmedemezler ve “kan davası” güderek: “Bahçe-Kapu, Balık-Pazarı Kapu, ve Yemiş İskelesi” arasında her ne kadar meslektaşları olan hemşerileri var ise silâhlandırıp, derhal İskelelerdeki: “Gemici, Mavnacı, Sandalcı, Bostancı Neferleri”ne saldırdılar. Ancak onlar böyle bir saldırıya uğrayacaklarını tahmin etmiş oldukları için, top yekün denize açılmışlar ve kıyıda bir bot dahi bırakmamışlardı. 

Bu durum karşısında daha da öfkelenen Hamallar. Bu sefer hınçlarını Balık-Pazarı’ndaki küçük esnaftan almışlar ve açık buldukları hemen her dükkânı yağma ederek, ne var ne yok parçalamışlardı... 

Hükûmet ise Zaptiye müdahalesiyle bu iki cenahın arasını zor bulabilmiş ama, “Hamallar ile Deniz Adamları”nın arasını bularak, bu tehlikeli gidişe son verebilmişti. 

Evet! Yeni-Çeri Ocakları’nın bozulmasıyla birlikte, Pay-ı Taht İstanbul’da hayat bir nevi felç olmuş, değil işe gitmek, şöyle bir sokağa çıkmak bile problem olmuştu. 

BALIK-PAZARI SAHİLİ

VE

SİLÂHŞÖR SÜLEYMAN AĞA’NIN BEKÂR ODALARI

Günümüzde artık mevcut olmayan “BALIK-PAZARI SAHİLİ” ve çevresindeki mekânlar ise, II.Mahmud Hân dönemi “Bostancı Başı” defterindeki kayıtlara göre değerlendirilmiştir. 

KELEŞ HALİL’İN Kahvehânesi 

ORTAKÖY’e işleyen Kayıklar İskelesi

BEŞİKTAŞ’a işleyen Kayıklar İskelesi

TOPHANE’ye işleyen Kayıklar İskelesi

BALIK-PAZARI Kayıklar İskelesi

SEYYİD MUSTAFA’nın Kahvehânesi

ZECRİYE-EMİNZADE’in Bekâr Odaları

KARAKÖY’E işleyen Kayıklar İskelesi

MERHUM BOSTANCIBAŞI, 

MUSTAFA AĞANIN 

MAHDUMU MEHMED BEY’İN Kayıklar İskelesi

MAHDUMU MEHMED BEY’İN Balıkçı Odaları.

HASKÖY’e işleyen Kayıklar İskelesi

BAŞ-YASAKÇI ODASI Sahil Güvenliği Bürosu

TÜTÜN GÜMRÜĞÜ ÖNÜ Tütün Gümrüğü İskelesi

56 ÖMER’İN Kahvehânesi

56 ÖMER’İN KAHVESİ, 

SIRASINDA Seri Dükkânlar.

HASIR İSKELESİ İskele Kayıkları

HASIR İSK. SIRASINDA Seri Limoncu Dükkanları

ÇARDAK KOLLUĞU Çardak Kolluğu İskelesi

Nasipse yeni bölümde buluşabilmek umuduyla tüm okuycularıma sıhhatli ve mutlu günler dilerim efendim. 

<Devam edecek>

Not: Yazıdan herhangi bir pasaj alınması halinde gazetemize müracaat edilmesi gerekmektedir.